1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. “25 BİN VATANDAŞLIK VERİLMESİ....”
“25 BİN VATANDAŞLIK VERİLMESİ....”

“25 BİN VATANDAŞLIK VERİLMESİ....”

“25 bin vatandaşlık verilmesi....”

A+A-

“25 BİN VATANDAŞLIK VERİLMESİ GÜNDEMİMİZDE YOK”

“HALKIN, DÜZGÜN, SAĞLIKLI VE UCUZ ELEKTRİK ALACAĞI KOŞULLARI YARATMAK GÖREVİMİZ”

“CUMHURBAŞKANI İLE GÖRÜŞ AYRILIKLARIMIZ OLACAKTIR, SIKINTILAR DA OLACAKTIR. BUNLARI BASIN ÖNÜNDE TARTIŞMAYIZ, BİZ YÜZ YÜZE GÖRÜŞÜR VE AŞARIZ”

“TÜRKİYE’NİN AB ÜLKELERİNE VİZE UYGULAMASINI KALDIRMASI, GÜNEY KIBRIS’I TANIDIĞI ANLAMINA GELMİYOR”

Başbakan Hüseyin Özgürgün, Türkiye ile KKTC arasında imzalanacak “Ekonomik ve Mali Protokol” konusunda pürüz olmadığını ve en kısa sürede imzalanacağını söyledi.

Başbakan Özgürgün, “25 bin vatandaşlık verileceği” konusunun Mali Protokol’ün kapsamında olmadığını, ayrıca kendi gündemlerinde de böyle bir konu bulunmadığını vurguladı.

Özgürgün, hükümet olarak önlerindeki 2 yıllık süreyi olumlu şekilde değerlendireceklerini belirterek, içinde bulunulan ekonomik ve sosyal anlamdaki sorunların en kısa sürede aşılması, ekonomik anlamda projelerin hızlandırılması, yeni projelerin başlatılması, reel sektörün canlandırılması ve ekonominin önünün açılmasını hedeflediklerini kaydetti.

Başbakanlıktan yapılan açıklamaya göre, Başbakan Özgürgün, BRT’ye açıklamalarda bulundu, gündemi değerlendirdi ve hükümetin öngördüğü icraatları anlattı.

Özgürgün, Kıbrıs konusuna değinerek, Anavatan Türkiye ile birlikte ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile istişare ederek, Kıbrıs sorununda bir çözüme ulaşılmasına destek olacaklarını söyledi.

Özgürgün, Türkiye’nin, Avrupa Birliği  (AB) üyesi ülkelerin vatandaşlarına vize uygulamasını kaldırmasının; Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ı tanıdığı anlamına gelmediğini de vurguladı.

Cumhurbaşkanı Akıncı ile iyi diyalog içinde olacaklarını ifade eden Başbakan Özgürgün, görüş ayrıklarının olabileceğini, ancak sıkıntıları basın önünde değil, yüz yüze görüşerek aşacaklarını, Cumhurbaşkanı ile “tartışmaya” girmeyeceklerini kaydetti.

UBP-DP Hükümetin kurulma amacına yönelik bir soruya karşılık Özgürgün, UBP-DP hükümetinin Temmuz 2013 seçimlerinden sonra kurulan üçüncü hükümet olduğuna işaret ederek, “İstikrar önemlidir, özellikle de ekonomik istikrarın sağlanabilmiş olması siyasi istikrara da bağlı. Siyasi istikrar olmazsa ekonomik istikrar da olmaz. Üç yılda üçüncü hükümetin kuruluyor olması bu istikrarı bir türlü getirmedi. Dolayısıyla ekonominin çarkları ciddi şekilde sıkıntılı” dedi.

Siyasetin, halkın ekonomik gelişiminin ve refahının önünü tıkayan bir noktaya gelmesini arzulamadığını vurgulayan Başbakan Özgürgün, “Ekonominin ve tıkanan çarkların yeniden dönmeye başlaması, ekonominin önünün açılması, reel sektörün canlanması, devletin yapısında meydana gelmiş olan ve düzletilmesi gereken tıkanıklıkların aşılması en birinci öncelik” diye konuştu.

“UZUN VADELİ İŞLERE KALKIŞMAYACAĞIZ”

Hükümetin seçime kadar önünde 2 yıllık bir süre olduğuna değinen Başbakan Özgürgün, bu dönemde uzun vadeli işlere kalkışamayacaklarını, kısa vadede alınacak tedbirler ve bu anlamda ortaya konacak açılımlarla, uzun vadede planlanan projelerin de bu dönemde başlatılmasını hedeflediklerini kaydetti.

Bunların ulaşılacak hedefler olduğunun altını çizen Başbakan Özgürgün, şunları söyledi:

“UBP-DP hükümeti ortaya çıkarken 4 bağımsız milletvekili ile destekleniyor olması gibi, negatif gibi gözüken aritmetik bir tablo da var. Bunların hepsini olumluya çevirecek koordinasyonu ve düzenlemeyi de bu dönemde sağlamamız gerekiyor. Bunun içinde Başbakan olarak, bütün bu koordinasyonu, işbirliğini sağlamak anlamında elimden geleni yapacağım. Çünkü bir kere daha hükümet değişikliği, ki bu erken seçimi getirecektir, arkasından yeni kurulacak hükümet, zaman kayıpları bu anlamda yapılacak işlerin, halkın önünün belki de daha fazla tıkanmasına sebep olacak.”

“BİRİNİN ATEŞTEN GÖMLEĞİ GİYMESİ GEREKİYORDU”

Hükümet ile ilgili “Ateşten gömlek giydi” yorumlarının doğru olduğunu dile getiren Özgürgün, şöyle devam etti:

“Birinin ateşten gömleği giymesi lazım. Bugün içinde bulunulan koşularda bizim giymemiz gerekti, bunu giydik. Bu demek değildir ki siyaset her zaman güllük gülistanlık, her zaman sıkıntılıdır. Bu dönem biraz daha sıkıntılı geldi, özellikle son dönem. Ben 1998 yılından beri Meclis’teyim. Aktif siyaset olarak Meclis’te 18 yılı doldurdum, ilk defa bir dönemde her yılda bir hükümet değiştirerek üç yılı tamamladık. Bu da demektir ki bu dönem biraz daha sıkıntılı. Gerek partilerin iç dinamikleri açısından sıkıntılı oldu, gerekse hükümet etmenin daha zorlaştığı bir dönem olduğu için zor oldu.”

Özgürgün, hükümetin önündeki 2 yılda ekonomik ve siyasi istikrarı sağlamak için üzerlerine düşeni yapacağını belirterek, bu 2 yılda; “mali ve ekonomik sorunların aşılması, Anavatan Türkiye ile ilişkilerin çok daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve Türkiye’den gelen suyun ekonomik dönüşüm sağlaması anlamında projelerin başlatılmasının” yapacakları işler arasında olduğunu kaydetti.

“İLKLERİN VE SIKINTILARIN HÜKÜMETİ CTP-UBP HÜKÜMETİ”

UBP-DP Hükümetine karşı yapılan “icracı hükümet değil, imzacı hükümet” eleştirilerine de yanıt veren Başbakan Özgürgün, bir önceki CTP-UBP koalisyon hükümetinin ilklerin ve sıkıntıların hükümeti olduğunu, tüm gayretlerine rağmen hükümetin ömrünün kısa olduğunu, su konusunda gereksiz tartışmalarla geçen 6 ayın, hükümeti 8 ayda icraat hükümeti olmaktan çıkardığını anlattı.

Özgürgün, şöyle devam etti:

“İcra yapan bir hükümet varsaydı neden bozulsun ki. Bir önceki hükümet son dönemde çok ciddi tepkiler aldı. Bizim bütün iyi niyetimize rağmen oldu bu. En sonunda tıkandı da. Birçok anlamda sorunlar yaşarken mali ve ekonomik anlamda da tıkandı. O dönemde hükümette görev almadım, hükümette görev almamak demek, olayları dıştan karışmadan izlemem anlamında değildi. CTP Genel Başkanı Sayın Mehmet Ali Talat da, önceden milletvekili olmadığı için Başbakan da olamadı, dolayısıyla o da dıştan olayları izlemek ve takip etmek durumunda kaldı. İki genel başkanın da olmadığı iki partinin koalisyon kurduğu bir ilkti. Hem UBP-CTP bir ilkti, hem iki parti genel başkanının olmadığı bir hükümet ilkti. Hep, ilklerin ve sıkıntıların içinde başlamış fakat bütün çalışmamıza rağmen ömrü bu kadar olmuş.

Yani burada, bir önceki hükümeti sorgulamaktan çok; bir su olayı ile 6 ay uğraşmak zorunda kalmamız, dıştan içerdeki işlerin yürüdüğünü takip etmedeki zorluklar ve enerjimizi birçok anlamda bence boşa heba ettiğimiz su konusundaki gereksiz tartışmalar diğer konuları da geri bıraktı.

Hükümet 8 ayda icraat hükümeti olmaktan çıktı, sıkıntı yaşayan ve konuları aşamayan bir yapı ortaya geldi. Bunu da zaten halkımız gördü. Bu, son üç yılda kurulan üçüncü hükümet. CTP başkanlığında kurulan iki hükümette de sıkıntı yaşandı. Biz bu denemeyi yapmak durumundaydık, halkın geniş tabanlı hükümet arzusu vardı, ilk hükümet oluştuğunda. Biz de iyi niyetle o hükümeti, hatta ben biraz da zorlayarak, çok iyi niyetle götürmeye çalıştık. Ama sonuçta gerek parti tabanımızdan, gerekse halktan ciddi sıkıntılar yükseldiğini, sesler duyulduğunu da gördükten sonra, sıkıntı hükümetin dağılmasına sebep oldu.

Bunu şu ya da bu şekle bağlamak istemem, geçmiş için öyle bir yorum da yapmak istemem ama bir şey gösterdik; bazıları, ‘UBP-CTP hükümeti, bir daha UBP-CTP hükümetlerinin kurulamayacağını gösterdi’ diyor. Bana göre öyle değil. Çok zorluklarla başlayan CTP-UBP koalisyonlarının ilki ama iki genel başkanın dışarıda olduğu da ilk koalisyon. Çok sıkıntılarla yürüdü. Ben aslında, olabileceğini gösterdiğini düşünüyorum. Sıkıntıların olup, bunun ömrünün uzun olmaması bundan sonra olamayacağı anlamında değildir.”

“ÇOK KISA SÜREDE ATILMASI GEREKEN ADIMLARI ATACAĞIZ”

Başbakan Özgürgün, hükümetin önünde 2 yıl olduğunu ve 5 yıl için kurulan bir hükümet gibi davranamayacaklarına ifade ederek, çok kısa sürede atılması gereken adımlar olduğunu ve hükümet olarak bunları atacaklarını kaydetti.

Özgürgün, çok uzun vadeli plan yapma durumları olmadığını, ancak gündemlerinde önemli projeler bulunduğuna işaret ederek, “Bunların en azından temelini atıp başlatma ya da bitmeye yakın olan veya devam etmekte olanları hızlandırma ve ekonomik anlamda reel sektörün canlanmasını hedefliyoruz” dedi.

Turizmin ve eğitim alanında devlet çarkı içerisinde yatırımların daha hızlı dönebilmesi için yatırımcının ve teşviklerin önünün aşılabilmesi, bu anlamda yaşanan bürokratik sıkıntıların ortadan kaldırılıp, sıkıntıları aşmanın önemli olduğuna işaret eden Başbakan Özürgün, “KKTC’nin güçlü bir ekonomik ve sosyal alt yapıya daha hızlı yürümesi anlamında hükümetin icraatlarının dengeli ve o kadar da istikrarlı olması gerekiyor. Bu koordinasyonu sağlamak da Başbakan olarak bana düşüyor” diye konuştu.

TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER

Bu dönemdeki hedefinin; “biraz sıkıntıya girmiş gibi” gözüken Türkiye ile ilişkilerin daha sağlıklı ve verimli bir şekilde yürümesi ile devlet kurumları arasındaki işbirliğini en iyi şekilde sağlamak olduğunu vurgulayan Başbakan Özgürgün, Cumhurbaşkanı Akıncı ile ilişkilerin de iyi diyalog içinde yürütüleceğini söyledi.

Özgürgün, devletin üzerinde herhangi bir sıkıntı, tartışma ve ciddi probleme olanak vermeden, bütün ilişkileri iyi düzeyde tutarak götürmeyi hedeflediklerini ifade ederek, “ülkedeki üst düzey yapının şuan renkli bir yapı olduğunu, Meclis Başkanın başka bir partiden, Cumhurbaşkanın farklı ve iki partinin koalisyonu” olduğunu kaydetti.

Özgürgün, “Böyle bir yapı içerisinde didişmek yerine KKTC’nin ve Kıbrıs Türk halkının daha ileriye refah içerisinde adım atabilmesi için onlarla da iletişimde sağlıklı ve birlikte hareket etmeyi sağlamak hedef. Burada da en büyük görev bana düşüyor, ben de bunu yapacağım” dedi.

MALİ PROTOKOL VE ELEKTRİK KONUSU

Başbakan Hüseyin Özgürgün, Ekonomik ve Mali Protokol konusundaki son durumuna ilişkin bir soru üzerine; protokolde aşılamayacak bir nokta olmadığını belirterek, üst düzeyde yapılacak bir görüşme süreci sonunda çok kısa sürede protokolün imzalanacağını söyledi.

Üst düzey görüşmeleri Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş ile Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun’un yürüteceğini kaydeden Başbakan Özgürgün, üst düzey görüşmelerin kısa sürede sonuçlanacağını, varsa, pürüzlerin de süratle giderileceğini belirtti.

Elektrikle ilgi bir soru üzerine, özelleştirmeye karşı negatif bir algı olduğuna ve elektriğin zaten şuanda yarısının özel tarafından üretildiğine işaret eden Başbakan Özgürgün, yapılmak istenilene ve içeriğine bakmak gerektiğini söyledi.

“ELEKTRİĞİN HALKA MUTLAKA DAHA UCUZA GİTMESİ LAZIM”

Özgürgün, bu konuda şunları söyledi:

“Elektriğin mutlaka halka daha ucuz gitmesi lazım. Bugünkü koşullarda üçte bir fiyatına gitmesi gereken elektrik üç katı pahalı gidiyor. Burada amaç, halkın daha ucuz elektrik almasıdır, düşündüğümüz bunu sağlayabilecek bir yöntemdir. Bunun için, Türkiye’den kablo ile elektriğin getirilmesi de, UBP hükümetlerinin daha önce de hedefiydi ve bu hedefe çok yakındı, dolayısıyla kablo ile elektriğin gelmesi, enterkonnekte olması uluslararası piyasalara da bağlanması hedefimizdir. Burada bütün hedef, sağlıklı, düzgün, düzenli ve ucuz bir şekilde halka elektrik verilmesidir. Bizim hedefimiz budur. Bunun adına özelleştirme dediğiniz zaman bir şekilde ortaya çıkan o tepkiler, aslında bizim bu hedefimiz doğrultusunda yapacağımız düzenlemelerdir. Yoksa bunu birisine satıp da içindeki çalışanları da mağdur edeceğiz demek mümkün değil. Öyle bir şeyi zaten kabul etmeyiz. Ama bu olumlu şekilde olacak.”

Başbakan Özgürgün, “herhangi bir şekilde peşkeş çekecek, mağduriyete yol açacak niyetlerinin olmadığını, halkın, düzgün, sağlıklı ve ucuz bir şekilde elektrik alacağı koşulları yaratmanın görevleri” olduğunu söyledi.

VATANDAŞLIK KONUSU

Başbakan Hüseyin Özgürgün, vatandaşlıklarla ilgili bir soru üzerine de, “Mali Protokol’de 25 bin kişinin vatandaş yapılmasını öngören bir konu” olmadığını ve vatandaşlıkların Mali Protokolün konusu da olmadığını vurgulayarak, “ Öyle bir şey, Mali ve Ekonomik İşbirliği Protokolü’nde de, bizim gündemimizde de yoktur” dedi.

CUMHURBAŞKANI İLE DİYALOG

Başbakan Özgürgün, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile ilişkilere, işbirliği ve uyum içerisinde çalışmak çerçevesinde herhangi bir sorun olmayacak şekilde baktıklarını, haftalık olağan görüşmeleri de yaptıklarını belirtti.

Bir sıkıntı varsa Cumhurbaşkanı ve hükümetin başı olarak kendisinin olağan görüşmede bunları ele aldıklarını ifade eden Özgürgün, ülkeyi, halkın sağlıklı refah içinde yaşayacağı bir hedef doğrultusunda yönetmek durumunda olduklarını, Kıbrıs konusunda bir anlaşma olacaksa da bunun böyle olacağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Alkıncı ile bir sıkıntı olmadığını, şuan uyum içinde çalıştıklarını dile getiren Başbakan Özgürgün, “Bir sıkıntı olursa, biz şunu söyledik; farklı görüşlerimiz zaman zaman olabilir, farklı görüşleri mutlaka kendisi ile konuşuruz ama bunu basın önünde yapmayız. Devletin üstündeki bu görüntüye ve algıya zarar verecek bir şekilde Cumhurbaşkanı ile ‘kavgaya’ girmeyiz. Tartışmaya girmeyiz. Kendisiyle görüş ayrılıklarımız olacaktır, sıkıntılar da olacaktır. Bunları biz yüz yüze görüşürüz ve aşarız” dedi.

TÜRKİYE’NİN AB ÜLKELERİNE VİZEYİ KALDIRMASI

Başbakan Özgürgün, Türkiye’nin AB üyesi ülke vatandaşlarına vize uygulamasını kaldırmasıyla ilgili değerlendirmesinin sorulması üzerine de, bu konunun uzun zamandan beri gündemde olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

“Türk vatandaşlarına AB ülkelerinde vizenin kaldırılmasına karşılık, AB üyesi ülkelerin vatandaşlarına Türkiye’ye vizesiz girme hakkı verilecek. Birilere şu şekilde algı geliştirirse bu doğru olmaz; yani  ‘Türkiye Güney Kıbrıs’ı tanıyor mu?’, orası da AB üyesi olduğu için. Hayır, o bireysel olarak vatandaşlarının ülkeye girişlerinde vizenin kalkmış olmasıdır. Bu Türk vatandaşlarının Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs’a da vizesiz girmesi tersini de doğurur. Ama siz bir yerde büyükelçilik açmazsanız, büyükelçiliğiniz ve resmi diplomatik temasınız yoksa o ülkeyi tanıyıp tanımama ancak öyle konuşulur.”

Kıbrıs’ta farklı bir durum olduğunu, AB’nin yanlış politikaları sonucu Kıbrıs Türk halkının 2004’de Annan Planı’na “Evet” demesine rağmen AB dışında tutulduğunu ve Güney Kıbrıs’ın ise üyeliğe alındığını dile getiren Başbakan Özgürgün, bu konu ile ilgili de şunları kaydetti:

“Gelinen aşamada, örneğin Güney Kıbrıs vatandaşları Türkiye’ye vizesiz girebilecekken, Kuzey Kıbrıs vatandaşlarının da Yunanistan’a vizesiz girmesini engelliyor. Ama orada ne var; ‘gelin Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportunu, kimliğini alın da gidin’ şeklinde bunun karşısında bir durum geliştirilebilir. Bunlar tamam değil. Bunlar işin sıkıntılı tarafları. Burada doğrusu, Kıbrıs Türk halkının da, KKTC’nin de, Güney Kıbrıs’taki devlet kadar yasal ve onun kadar eşit haklara sahip bir halkın kurduğu bir devlet olduğu ve bunun bir anlaşma yoluyla ancak çözümlenebilecek bir problem olduğunun da görülmesi lazım. Bu anlaşma da, bizim siyasi eşitliğimizden, Kıbrıs Türk halkının da Kıbrıs’ta Rum halkı kadar eşit siyasi haklara sahip olduğu gerçeğinin kabulünden başlıyor.”

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.