1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. AH KIBRISIM KIBRISIM...
AH KIBRISIM KIBRISIM...

AH KIBRISIM KIBRISIM...

Bir dönemin canlı tanığı “Taksim Sineması”, atıl görüntüsü ve bakımsız hali ile yürekleri burkuyor

A+A-

Genç nesil için bazı anıların çok anlamı yoktur...
Çünkü içinde olunmayan anı, yürekte sıcaklık hissettirmez...
Bu yüzdendir ki, Taksim Sineması’nın harabeye dönmüş görüntüsü genç nesle dahil olan beni sadece üzer ama o dönemi yaşayanları kahreder...

Ne günlerdi o günler...
Siyasi bir slogan haline gelen “Yasemin kokulu Lefkoşa” sözü o dönemlerden geliyor.
İnsanlar ütülü gömlekleri, boyalı potinlerini giyiyor...
Ellerinde hurma dalına dizili yaseminler, etraflarında nargile kokuları arasında buraya akın ediyorlar...
Kaynanmış yumurta, darı, kavrulmuş çitlembit ve şekerli badem, peksemet satılıyor yol üzerinde...
Bahsettiğim bölge Çağlayan, bahsettiğim dönem 60’lı-70’li yıllar.
Kıbrıslı Türkler için en büyük sosyal alan, Çağlayan bölgesi...
Ardı ardına sıralı dükkânlar var...
Anibal Restaurant, Budak Pastanesi, Hammal’ın Meyhanesi, Zir Restaurant, Enver’in Kahvesi, Londra Pastanesi...
Aşağısında Çağlayan Parkı...
Ve tabii o dönemin en büyük eğlencesi sinemalar...
Boyacı ailesine ait olan “Halk Sineması” ve “Zafer Sineması” rağbet görenlerden...
Ancak en bilinen sinema, “Taksim Sineması”...
Bir dönemin canlı tanığı dersek yanlış olmaz...
İşletmecisi İbrahim Bey, “Sinemacı İbrahim” denilmezse bilinmez.
Film gösterimlerinde tıka basa dolan bir açık alan...
Türkçe filmlerin gösterildiği, bazen de dünyada ses getiren filmlerin oynadığı eğlencenin kalbi konumunda...
Sadece filmler mi? Değil...
Burası dönemin en ünlü güreşçileri Ali Çerkez, Mehmet Şemmedi ve Nihat Arslan’ın maçlarına da ev sahipliği yapardı.
Mustafa Sağyaşar gibi ünlü sanatçıların konserleri de unutulamaz...Sandalye kalmayınca evlerden hasır sandalyelerini getiren insanların doldurduğu bir alandı, bir tarih, bir kültür, bir gelenekti Taksim Sineması...
Ancak değişen koşullar ve yaşamlar insanları bu kültürden zamanla uzaklaştırdı.
“Taksim Sineması” şimdilerde kardeşi Çağlayan Parkı gibi atıl ve yalnız, yıkılmaya yüz tutan bir kültürel miras olarak duruyor...
Harabeye dönmüş dış görüntüsü, yıkılmayı bekleyen duvarları var artık...
Tinercilerin kafayı bulma ve fantezi alanına dönmüş iç kısımlarında kuru otlar, çöpler, insan dışkıları mekânın son halini anlatıyor...

Atıl halde, yıkılmayı bekliyor...
Dünya, geçmişini anlatan böylesi eserlere ciddi önem gösteriyor.
Türkiye’de hükümet değer verdiği için Emek Sineması’nı yenilemek isterken, değişimine karşı çıkanların protestoları haftalarca sürmüştü...
Avrupa’nın birçok şehrinde gerek sinema, gerek opera gerekse de tiyatro salonları restore edilerek kullanıma devam ediyor.
En kötüsü ülkelerinin tarihinin anlatımında ve turizmde kullanılacak bir müze haline getiriliyor...
Ülkemizde maalesef “Taksim Sineması” gibi değerler görmezden geliniyor...
Atıl bir halde yıkılmaya bırakılıyor...
Maalesef...

Kıbrıs

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.