1. YAZARLAR

  2. Av. Ahmet Said Sayın

  3. Aile İçi Şiddet
Av. Ahmet Said Sayın

Av. Ahmet Said Sayın

kibris 724
Yazarın Tüm Yazıları >

Aile İçi Şiddet

A+A-

AİLE İÇİ ŞİDDET VE ŞİDDETE UĞRAYAN TARAFLARIN MAHKEMEYE BAŞVURMASI

Ülkemizde, aile içi şiddet kavramı, istatistiki rakamlara bakacak olursak, gün geçtikçe artmaktadır. Kuzey Kıbrıs’ta sıklıkla rastlanan aile içi kavgaların yanında bir de ciddi şiddet uygulamaları vardır ki, bu olgu maalesef tarafların aileleri tarafından ya ört bas edilmekte ya da inkar edilerek üstü kapatılmaya çalışılmaktadır. Halbuki durum oldukça ciddi ve bazı vakalarda ise vahimdir. Ülkemiz Kıbrıs’ta  2013 yılında dahi aile bireylerinin, genellikle de kadınların şiddete maruz kaldıkları bir gerçektir. Evlilik/nikah  dışı birlikteliklerde de genellikle kadına yönelik şiddet olgusunun varlığı bilinmektedir. Buna rağmen bu gerçekler halen görmezlikten gelinmektedir ve hatta inkar edilmektedir.

Özellikle,  Son zamanlarda ortaya çıkan ve toplumumuzda yaygın bir şekilde kabul gören bir görüşe göre, biz Kıbrıslı Türkler arasında aile içi şiddet vakaları görülmediği öne sürülüyorsa da bu görüşün tamamen geçersiz olduğu ve bir mitten öteye gidemeyeceği inancındayım. Uygulamanın içinde olan bir avukat olarak Kıbrıslı Türklerin de aile içi şiddet uyguladığı veya buna maruz kaldığı konusunda kesin bir şekilde iddialıyım. Bu konuda müvekkillerimizden duyduklarımız, hastaneden alınmış darp ile ilgili raporlar ve mahkeme hükümleri/emirleri ise  öne sürebileceğimiz delillerimizdir. Bu yazıda aile içi şiddet türlerini kısaca tanıtmak ve şiddete uğrayan taraflardan her birinin (karı veya koca) Aile Mahkemesinde ne gibi çareler arayabileceğini aktarmak istiyorum.Genel olarak aile içinde görülen en yaygın şiddet türü fiziki saldırı yönündedir. Fiziki saldırı kaba güce dayandığı için erkekler tarafından kadınlara karşı uygulandığı daha sık görülmektedir ancak bunun tersinin olduğu durumlarda mevcuttur. Yan kocanın, karısından fiziki şiddet görmesi. Ancak dediğim gibi bu daha nadir rastlanan bir olgudur.

Fiziki şiddet uygulanması, genelde darp ve dayak, itme kakma, mağdura/mağdureye bedeni zarar verici cisimler savurma, saçını çekme, ısırma vb. kısacası kişinin bedenen zarar görebileceği  herhangi bir fiil fiziki şiddet olarak tanımlanabilir. Yani eşin diğer eş tarafından bedeni bir şekilde incitilmiş olması fiziki şiddettir.

Bir diğer şiddet uygulaması ise manevi şiddet de diyebileceğimiz psikolojik baskılardır. Buna ekonomik baskılar da dahildir. Anlaşılabileceği gibi şiddet sadece fiziki değil, duygusal ve ekonomik de olabilir, evlilik içinde  bir eş, hem fiziki, hem duygusal şiddete ayni anda maruz kalmış da olabilir.  Bir şahsın, evlilik birliği içerisinde şiddete uğramasını sadece darp edilmesi olarak değil, bir çok yönden gözlemleyebiliriz. Örneklemek gerekirse, bir kadının kocası tarafından çalışmasına izin verilmemesi dolayısı ile hayatını kazanmasının engellenmesi  ve eşin maddi gücünün olmayışının sürekli yüzüne vurulması da bir tür şiddet sayılır. Bir eşin diğer bir eşi üçüncü şahısların önünde küçük düşürmesi, eşin sürekli bir biçimde baskı altında tutulması, eşin onuru ve haysiyetini incitici sözler kullanılması, sürekli aşağılanması da manevi yönden şiddet olarak görülmektedir. 

Bir diğer ve ağır şiddet türü de cinsel şiddet uygulamasıdır. Bu tür şiddet uygulamasının da Kıbrıs’ta yaygın şekilde olduğu ancak örtbas edildiği inancındayım.

1/1998 sayılı Aile yasamız, bir mahkemenin koruma emri vermesi için istek dışı cinsel ilişkiye zorlamayı da bir başvuru sebebi saymıştır. Dolayısı ile cinsellik yolu ile de şidddet uygulaması olabileği açıktır. Eşin isteği dışında cinsel ilişkiye girmekle ayrıca Irza Geçme (Tecavüz) ağır suçu işlenmiş olur.

Koruma Emri Verilmesi İçin Mahkemeye Başvuru Yöntemi

Aile yasamız, yasa metninin altıncı kısmı olan Evlilik Birliğinin Korunması bölümünde aile içi şiddetin önlenmesine yönelik bir çare öngörmüştür. Ne yazık ki bu çareler, evli olmayan çiftleri kapsamamaktadır. Yani nişanlı olup da bir arada yaşayan çiftlerden birisinin saldırıya uğraması halinde bir koruma emri verilmesi mümkün değildir. Ancak boşanmış taraflar açısından bu mümkündür. Özellikle fiziki şiddeti ve rahatsızlığı önleyici bir yasal/yargısal yöntem vardır ki bu da Aile Mahkemesinin koruma emri vermesidir. Buna göre, evli veya boşanmış eşlerin birinin diğerine karşı bir boşanma davası ikame etmesiyle, bu dava altında tek taraflı yapılacak olan bir başvuru/müracaat neticesinde fiziki ve manevi şiddet uyguladığı, ciddi rahatsızlık verici bazı hallerin meydana geldiği bir durumda  Mahkeme olayın olguları ve şahadeti incelemesinin ardından uygun gördüğü hallerde taciz edenin, mağdurun konutuna, iş yerine veya yakınlarının konutuna girmesinin men edilmesine, taciz edenin başvurana yüz metre mesafe ile yaklaşmasının men edilmesine, ve yine taciz edenin mağdur veya onun yakınları ile herhangi bir şekilde iletişime geçmesinin men edilmesine yönelik  emir verebilir.

Bu yönde bir emrin verilmesinin bazı aile içi şiddet vakalarını yatıştırdığına, Mahkemenin verdiği koruma emrinin aile içi/kadına yönelik şiddetin önlenmesi açısından son derece işler olduğuna şahit olmaktayız. Çünkü Aile Yasası bu yönde verilen bir emre uymamayı bir suç olarak tanımlamış ve ilgili emre  uymayanların aylık asgari ücretin on katına kadar para cezasına veya bir yıla kadar hapis cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılabileceklerini de bu suçun cezası olarak belirlemiştir. Dolayısı ile bunun caydırıcı ve aile içi şiddeti önleyici etkili bir çare olduğunu söylemek mümkündür. Tabii ki mağdur veya mağdurenin mahkemeye başvurmadan öncepolise gitmesi de bir yasal yöntemdir. Çünkü fiziki şiddet her zaman için suçtur. Eşten eşe gelse de. Ancak aile yasamızda aile içi şiddet mağduru çocuklar için bir düzenleme olmaması üzücüdür.

Peki ya şiddet mağdurlarının herhangi bir sebeple yargıya başvuramaması halinde ne olacak? Çünkü az yukarıda değindiğim gibi eş çalıştırılmamış ve bunun sonucunda mali güçlükler içerisinde olabilir. Ülkemizde önemli  bir eksiklik de, Adli Yardım/laşma (adli makamlara başvuracak olan ve ekonomik darlık içinde olanlara mali destek verilmesi) kurumunun bulunmayışıdır. Yine bir başka sebep ise Aile Yasasının, Mahkemenin bir koruma emri verebilmesi için tarafların evlilik birliği kurmuş veya evlilik birliğinin sona erdirmiş olmasını aramasıdır. Yani nikahsız birlikteliklerde veya nişanlılık döneminde uygulanacak şiddete yönelik Mahkemenin eli kolu bağlıdır. Çünkü yasa Mahkemeye bu yönde bir yetki vermemektedir. Kanımca, işte  tam da bu aşamada kadın sığınma evlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu ciddi konuyu ise bir başka yazıda ele alırız.  

Önceki ve Sonraki Yazılar