1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. BİR EFSANENİN GERÇEK İZLERİ...
BİR EFSANENİN GERÇEK İZLERİ...

BİR EFSANENİN GERÇEK İZLERİ...

BİR EFSANENİN GERÇEK İZLERİ...

A+A-

ARAP ALİ

(Türkiye dönüşen kan)

Birinci Dünya Savaşı çoktan bitmiş, dünya kendi devinimi içinde ikincisine hazırlanmaktadır.

O sıralarda Arap Mahmut’un çocukları Arnavut Mahallesi’nde boy atıp büyümüştür.

Küçük oğlan Arap Ali ele avuca sığmayan, tuttuğunu koparan bir delikanlı olur.

Yemeğe, içmeğe meraklı olan Arap Ali’nin hovardalıkta da üstüne yok.

Leymosun sokaklarında yürüdüğünde, ona herkes temkinli yaklaşmaktadır.

Bu sertliğinin yanında, yüreği insan sevgisi ile dolu olan Arap Ali, haklının yanında durur her zaman.



Meyhane muhabbetlerini seven Arap Ali’nin cebinde para durmaz.

Elinde avucunda ne varsa “ahbapları ile” bölüşür, kendisini meyhane masalarına vurur.

Bu yüzden para için sürekli olarak anne babasını zorlar.

Bir keresinde yine para isteyen Ali’ye karşı annesi “Artık yeter” demiş, ama Arap Ali kız kardeşinin boğazını sıkıp, bir elinde bıçak,

-Para vermezsen kızını boğazlayacağım, ya parayı verirsin ya kızının canını” diyerek tehditler savurmuştu.

Öyle durumlarda kız kardeşi korkudan “Kurtar beni anne” diye bağırmaya başlar, Ali de muradına erer ve parayı koparmasını bilirdi.

Yoksa, Arap Ali’nin çok sevdiği kız kardeşine karşı bir şey yapacağı yoktu.



Evlilik:

Ali artık evlenme çağındadır.

O bir “Deli fişekti” ama ailenin de sevgilisiydi.

Arap Ali bir gün Poli köyüne gider.

Sokaklarda dolaşırken “ayaktaşı” oynayan bir kıza takılır gözleri.

Kız güzel mi güzel.

Yeşil ve kumral saçları Arap Ali’nin gönlüne kadar ışık saçar.

Her şey o an olur.

Henüz 13 yaşında olan Seniha’yı kendisine eş yapmak için anasına koşar Arap Ali.

Aile ikiletmez.


Seniha’yı hemen isteyip düğün dernek kurarlar.

Böylece Arap Ali’nin evlilik günleri başlar.

Bütün aile Seniha’yı çok sever, ona yardımcı olmak işçin adeta yarışırlar.



Ün salmıştı:

Arnavut Mahallesinin ünü vardı.

Burada oturan insanların çoğu geçimsiz ve küfürbaz kimselerdi.

Fakat Arap Ali sadece bu mahallenin değil, bütün Leymosun’un kabadayısıydı.

O yürürken sokaklar titrer, biri yan gözle bakamazdı.

Zaten kendisi de her an bela arar gibiydi.

Yüreği çok temiz olduğundan, daima haklının yanında durduğundan kimin ne sorunu varsa Arap Ali’ye başvururdu.





Bela kol gezmekte:

Ali, evlenmesine rağmen kendi zevklerinden, meyhane muhabbetlerinden geri kalmaz.

Nasıl olsa ailesi Seniha’ya iki gözü gibi bakmaktadır.

Arap Ali bir gece yine bir meyhanededir.

Konyağını yavaş yavaş yudumlamakta, ara sıra yumruğunu meze yapmaktadır.

Ama o sıralarda bela kol gezmekte.

Meyhaneye kendisinden kalır yeri olmayan ve bir boksör olan kabadayının biri girer.

Boksör kabadayı baktı ki Meyhane’de Arap Ali var.

Arap Ali’yi gören boksör belki de “Bunun neresi kabadayı” diye geçirmişti içinden.

Yumruklarına güvenen Boksör, Arap Ali’ye sataşmaya başlar.


Bir iki derken, kulağına gelen laflara canı sıkılan Arap Ali “Bana sakın bulaşma, pişman olursun” der.

Fakat Boksör kabadayı aldırmaz, öfkesini belli eder.

Belli ki artık dövüş başlayacak.

Arap Ali buna fırsat vermeden, masada duran bıçağı kaptığı gibi Boksörün kendisine vurmak için havaya kalktığı eline saplar.

Meyhane bir anda şaşkına döner.

Arap Ali’nin çevikliği hayretle izlenir.

Boksör de ne olduğunu anlamaz ve o kavga orada son bulur.

Boksör denen hovarda bir daha Arap Ali’ye yanaşmaz, sağda solda ondan övgüyle bahseder.



Hovarda geçinenlere karşı el kaldıran Arap Ali, kadınlara karşı böyle değildi.

Tam aksine aile içinde herhangi bir kadın kocasından dayak yiyecek olsa, soluğu Arap Ali’nin yanında alır ve dayaktan kurtulurdu.




Haklının yanında:

Ali de babası ve amcası gibi limanda hamaldır.

Güçlü kolları ve çevik vücudu ile işini iyi yapan genç adam, babası gibi hamal başı olur.

Arkadaş canlısı ve haklının yanında duran Ali, bir gün yevmiyesini almak için herkes gibi sıraya girer.

İskele başında masa kuran patron, işçilere paralarını dağıtmaktadır.

Ali de diğerleri de parasını alır.

İşçilerle yürürken bir kaç gencin paralarını eksik almasından şikayet ettiklerini duyar.

Gençlerden meseleyi öğrenen Arap Ali “Siz buda bekleyin” der.

Doğru parayı dağıtan işverenin yanına gider ve bunun nedenini sorar.

“Sen paranı tamam almadın mı Ali?” diye söylenir işveren.

Ali ısrar eder, “Onlar da benim gibi sabahtan akşama kadar çalıştılar. Haklarını vermen lazım” der.

Arap Ali’nin kim ve ne olduğunu bilen işveren paranın verdiği güce sığınarak “Senin kabadayılığın burada sökmez Ali, çekip git başımdan” der demez,

Ali işverinin suratına öyle bir yumruk indirir ki, her şey masa ile birlikte iskeleden denize dökülür.

Olaya polis karışır ve iş mahkemeye düşer.

Hakim kararı okurken işveren “Gördün mü” gibilerinden kıs kıs gülmektedir.

Ama Ali kendinden emin “Seninle hesabımız bitmedi. Nasıl olsa birkaç ay sonra çıkarım” demekten kendini alamaz.



Hesap sorma zamanı:

Öyle olur.

Ali birkaç ay yatar ve çıkar.

Ceketi omzundadır.

Ailesine gider, hayatına devam eder ama zaman kollar.

Kafasına taktı bir kere.

İşverenden hesap sorulacak.




Gecenin bir yarısı.

Leymosun’u fırtına götürmekte.

Arap Ali anasının evine varır.

Kız kardeşine yağmurluğunu ve çizmelerini hazırlamasını ister.

-N’oldu ağa, der kız kardeşi.

Ali sessiz.

-Beni görmediniz der ve hazırlandığı anda o havada doğru limana gider.

Dalgalar kıyıyı ve iskeleyi fena dövmektedir.

Mavnalar dalgalarla birlikte dalgalanmakta.

Ali, gecenin o saatinde bir mavnanın altına girer, onu tıpalarından ve bağlı olduğu demirinden kurtarır.

İşlem tamam olunca, gönül rahatlığı içinde evine geri döner.



Ertesi gün, dalgalar durulmuş, Kıbrıs’ın güneşi tekrar parlamıştır.

Ali de işine gider.

Ama bütün herkes telaşlı.

İskelede bir koşuşturma.

İşveren neredeyse saçlarını yolacak.

Mavnası batan adam sağa sola küfürler sallayıp bunu kimin yaptığını sormakta.

Aslında herkes meseleyi anlamıştır.

Bu işi Arap Ali’den yapacak kimse yoktur.

Zaten Arap Ali de inkar etmez.

İşverene yaklaşır ve kulağına fısıldar:

-Ben yaptım. Ama ispat edebilirsen et bakalım. İstersen polis çağır” der.

O olur.

İşveren Arap Ali ile başa çıkamayacağını anlar.

Bir işe kalkışırsa bu deli bütün mavnalarını mahvedebilir diye düşünür.

Böylece Ali’nin peşini bırakır.



Yıl 1943:

Alaman harbi var.

İngiliz teyakkuzda.

Her yerde silahlı İngiliz askerleri kol gezmekte.

Arap Ali de üç çocuk sahibidir artık.

Şinasi, Mustafa ve Önder adında üç oğlan sahibi.

Önder’e adını Sahavet halası vermiş.

Sahavet, onun üzerine bir başka düşmekte ve Öndercik büyüdükçe mahalleli de “Aynı babası” demektedir.

Savaş bulutlarının bir gidip bir geldiği sıralarda Önder henüz altı aylık bir bebek.

O önder ki büyüyecek ve kendisini sendikal ve toplumsal mücadelelere adayacaktı.

O Önder ki, babası kadar dürüst ve yiğit olacaktı.

O Önder ki, bir kadına gönlünü kaptıracak ve uzun bir hayat yolculuğuna çıkacaktı.

Ama henüz bütün bunlara vakit çok.



Mağusa Limanı:

Alamanın azıttığı o yıllarda, İngiliz’in de adada azıtmadığı söylenemez.

Silahlı süngülü İngiliz askerleri Kıbrıs’ın her köşesini tutmuş durumda.

Arap Ali kendi işinde limandan limana gitmekte, her gittiği limanda meyhanelere uğramaktadır.

Böyle vakitlerden bir geceydi.

Mağusa limanı uyurken, Arap Ali işini bitirmiş, biraz kafa bulmak, biraz keyif yapmak için meyhanelerin birine damlamıştı.


Meyhanede İngiliz askerleri de var.

Ali’nin olduğu yerde kendisine yan gözle bakanın vay haline.

O yan bakışlar bu kez İngiliz askerlerinden gelir.

Ali, sadece Allah’ına sığınır ve İngiliz askerlerini bir güzel pataklar.

 

Eski Mağusa Limanı



Saatler ilerler.

Gecenin bir yarısıdır.

Ali iyice alkol almıştır.

Fakat ölüm kapıda nöbet tutarken, Arap Ali bunun farkında değil.

Dövdüğü İngiliz askerleri meyhane dışında Ali’ye pusu kurmuş, onu beklemektedirler.

Ellerinde süngüleri ile.

Ali, o kafayla dışarıya çıkar; ayakları bir oyana bir bu yana.

Zaten askerler de sarhoş olmasını beklemiş belli.

Ali’nin hiç aklına gelmediği bir anda İngiliz askerleri üstüne çullanır.

Bunu gören Arap Ali toparlanmaya çalışır, dövüşmeye başlar.

Ama karşısındakiler çok olduğu kadar ellerinde silahları da var.

Aniden bir süngü saplanır sırtına.

Sonra bir daha.

Hızını Alamayan İngiliz sanki dizilmiş.

Bir süngü daha, bir süngü daha.

Yedinci süngü darbesinde yere yığılır genç ejderha.

Sekizinci süngü muhtemelen ölüsüne indirilmiştir.



İngiliz askerleri bununla da yetinmez.

Arabaları ile ölüsünün üstünden geçerler, daha sonra ölüsünü arabanın altına alarak havaalanı yakınlarına götürüp atarlar.



Haber, Arnavut Mahallesi Mescit Sokağına tez ulaşır.

Bir anda kıyamet kopar.

Arap Ali nasıl ölür?

O ölecek adam mı?

Ama ölüme ne çare.

Geride üç çocuğunu ve sevdiği kadını bırakır.

Arap Ali’nin ölümü yürekleri dağlar.

Anası Hatice kadın dayanamaz, az bir zaman sonra ölür.

Arap Mahmut, Önder Ali’nin saçlarını her okşadığında Arap Ali’yi görmüş gibi olur.

O da dayanamaz.

Hatice Kadın’ın arakasından hayata veda eder.

Kara kıtada başlayan bir hayat, Leymosun’un Arnavut mahallesinde son bulur.

Arap Ali'nin oğlu sendikacı ve mücadeleci Önder Konuloğlu



Arap Ali’nin ölümü sadece Leymosu’nda değil, tüm adada yankılanır.

Onun yiğitliği, fakirden ve haklıdan yana yaptıkları, hovardalığı anlatılır durur hep.

Vücudu İngiliz süngülerinden delik deşik olurken, yere akan kan bir direnişin türküsüne dönüşür.

Bugüne kadar dilden dile dolaşır…

POLİ

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.