(30 saniye sonra, o kapının önü...)
Kapı açılıyor, karşımızda jilet gibi bir vestiyer. Yeltenecek oluyoruz; vestiyer eliyle giydirmiş gibi direkt ayakkabılarıma takılıyor: “Mösyö ayakkabılarınız burası için uygun değil. Sizi kabul edemeyiz. Saat daha erken, belki bir çözüm bulursunuz...”
(10 saniye sonra, kapı önü...)
- Ahmet olm, beni ‘ayakkabı’dan almadılar. Dön gel, ayakkabıları değiştirelim. (Tam üç dakika sonra, yine o kapı.Yine biz. Ama bu sefer ayağımda Ahmet’in mokasenleri...) - Doğrusu şaşırdım, bu kadar çabuk beklemiyordum. Hoş geldiniz Mösyö, Madam; içeri buyrun.