1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. ÇOLAK: "GÖRÜŞMELER HIZ VE DERINLIK KAZANDI.''
ÇOLAK: "GÖRÜŞMELER HIZ VE DERINLIK KAZANDI.''

ÇOLAK: "GÖRÜŞMELER HIZ VE DERINLIK KAZANDI.''

Çolak: "Görüşmeler hız ve derinlik kazandı.''

A+A-

Dışişleri Bakanı Emine Çolak, Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasına yönelik görüşmelerin son dönem hız ve derinlik kazandığını; sürece önemli bir dış destek de söz konusu olduğunu vurgulayarak, “Dolayısıyla sanki zamanı geldi gibi” dedi.

Kafalarda soru işaretleri olmakla birlikte, böyle bir derinlik, yoğunluk ve dış desteği daha önce görmediklerini ifade eden Çolak, “Konjonktür, birçok hususlar sanki daha elverişli bu sefer, çözümün gerçekleşebilmesi için” değerlendirmesinde bulundu.

Emine Çolak, sürecin ileriki aylarda, daha da hızlanarak yoğunlaşabileceği inancını dile getirerek, “Birçok ilgili, biz de dahil, şu an bir çözüm sağlanmasından yarar sağlayacak. Neticede her ülke, her birey çıkarı doğrultusunda bir strateji yürütür. Sanki şu an birçoğunun çıkarı doğrultusunda olumlu bir şey olur eğer çözebilirsek” şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanı Emine Çolak, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakereler, bölgedeki gelişmeler, yurt dışından art arda gelen üst düzey ziyaretler ve bunların sürece etkilerini Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) değerlendirdi.

Bakanlık görevine geldiği sürede gerçekleştirdiği yurt dışı temaslarını da değerlendiren Çolak, bakanlığın faaliyetleri yanında ileriye dönük projelerini de paylaştı.

“GÖRÜŞMELER MOMENTUM, DERİNLİK KAZANDI… KONJONKTÜR SANKİ DAHA ELVERİŞLİ BU SEFER”

Dışişleri Bakanı Çolak, uzun yıllardır devam eden Kıbrıs sorununa çözüm bulma arayışlarında son dönem yürütülen müzakerelerin, daha önce görmedikleri derinlikte, yoğunlukta olduğu ve ciddi bir dış destek bulunduğu; yoğun bir ziyaretçi trafiği yaşandığına dikkat çekti.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, garantör ülke İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Philip Hammond ve Rusya ve Almanya gibi ülkelerden üst düzey yetkililerin adaya gerçekleştirdikleri art arda ziyaretlere işaret eden Çolak, “Dolayısıyla birçok unsur birleştiği zaman istek fazladır. Ziyaretler, bu önemin, fırsatın bu arzunun da bir yansımasıdır diye düşünüyorum” dedi.
Emine Çolak, şöyle konuştu:

“Görüşmeler bir momentum, derinlik kazandı. Yoğunlaşma kazandı, en başta liderler ve ekiplerin daha sık görüşmesiyle bölüm bölüm ele alarak, adım adım -ama küçük ama büyük- ilerlemekle bir dinamik, momentum yakalandı ki bu gerek içte bize, gerekse dıştan izleyenlere ve ilgililerimize bir ümit ışığı oldu. 

Konjonktür, birçok hususlar sanki daha elverişli bu sefer, çözümün gerçekleşebilmesi için, çünkü bir gerçek varsa çok defa denendi, uzun yıllar bu çalışmalar yapıldı ama bir netice alınamadı yani istediğimiz noktaya, finale gidemedi. Dolayısıyla bu defa neden gitsin diye kendimiz de dahil, birçok kişide soru işareti var. Bir inançsızlık, veyahut şüphe ve endişe var. O yine de geçerlidir diyebilirim.

“SANKİ ZAMANI GELDİ GİBİ…”

Acaba veya soru işaretleri var hepimizin kafasında ancak bununla birlikte, daha önce görmediğimiz derinlikte, yoğunlukta ve dış destek; garantör devletlerin desteği, Amerika gibi büyük güçlerin desteği, Avrupa Birliği’nin 2004’ten farklı olarak- o zaman da istekliydiler elbet ama- bu sefer sanırım AB de çözümsüz bir Kıbrıs’ın bir üyesi olmasından duyduğu rahatsızlığı, bunun yarattığı çelişkiler ve anomaliden kurtulmak için daha da istekli ve bu isteğini ifade ediyor; fiiliyatta, görüşmelerin içinde de bazı sorumluluklar üstlenerek işaret ediyor. Dolayısıyla sanki zamanı geldi gibi.” 

Çolak, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin adaya ziyaretinde dile getirdiği “En uygun zaman gibi bir görüntü var” şeklindeki sözüne de atıfta bulunarak, buna katıldığını söyledi.

“EĞER ÇÖZEBİLİRSEK ŞU AN BİRÇOĞUNUN ÇIKARI DOĞRULTUSUNDA OLUMLU BİR ŞEY OLUR”

Çolak, çözümün sağlanması halinde, ilgili birçok tarafın yarar sağlayabileceğine işaret ederek şöyle konuştu:

“Birçok ilgili, biz de dahil, şu an bir çözüm sağlanmasından yarar sağlayacak. Neticede her ülke, her birey çıkarı doğrultusunda bir strateji yürütür. Sanki şu an birçoğunun çıkarı doğrultusunda olumlu bir şey olur eğer çözebilirsek.

Tutun adanın bölünmüşlüğünü gidermek, iki tarafın da bir meşru yasal statü kazanması, Kıbrıs’ın tekrar birleşmesi, AB’nin içinde böyle bir sorunu olmayan bir üye devlete dönüşmesi; tutun Kıbrıs’ta çözümle, garantörler-özellikle Türkiye ve Yunanistan- arasında yıllarca hep bir yara, çekişme konusu olanların giderilmesi, bölgede bir barış ve istikrar unsuru olması,  çözümle gelebilecek ekonomik ve ticari açılımların kazanılması ve tabii ki her şeyden öteye adadaki Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların mümkün olduğu kadar realist davranarak, yaşanan mağduriyetleri giderilerek belirsizlikten kurtulmaları, bir gelecekte devletin de bireylerin de hakları, yaşama şekli ve standartlarının belirgin olacağı, bir eşitlik, adalet geleceği bir neticeye gitmek. Bunlar hep sayabileceğimiz artılardır.

“İSTEK FAZLA… ZİYARETLER DE BU FIRSATIN, ARZUNUN BİR YANSIMASI”

ABD gibi bir devlet için, neticede her ikisi de NATO içerisinde müttefik olan Türkiye ile Yunanistan’ın arasının daha iyi olması, bu bölgede bir istikrarın gelmesi mutlaka bir avantajdır. Dolayısıyla birçok unsur birleştiği zaman istek fazladır. Ziyaretler, bu önemin, fırsatın, bu arzunun da bir yansımasıdır diye düşünüyorum.”

ULUSLARARASI İLİŞKİLER... YURT DIŞI TEMASLAR

Uluslararası ilişkiler; gerek ziyarete gelen gerekse ziyaret edilen dış ülke yetkilileriyle temasın önemine işaret eden Çolak, sürecin, yaşananların anlatılması ve destek talep edilmesinin de önemli ve gerekli olduğu üzerinde durdu.

Dışişleri Bakanı Emine Çolak, kendisinin de yurt dışı temaslarında, ziyaretlerinde “hem sürece hem de liderlere destek olun, süreci koruyun” çağrısı yaptığına işaret ederek; koruma derken; görüşmeleri raydan çıkarabilecek başka etkenlerden, siyasi gelişmelerden korumak veya taraflar arasında bir gerginliğe karşı sürecin çökmesinin önlenmesi anlamında koruma kastettiğini ifade etti.

“Bunu biz de yapmamız lazım, adada iki toplum olarak. Elbette Birleşmiş Milletlerin de buna hassas olması lazım artı, bütün dış güçlerin de koruması, teşvik etmesi, liderlere bire bir teşvik lazım” diyen Çolak, sürecin zorluklarını anlattı. Çolak, şöyle devam etti:

“Bu iki lider, büyük bir cesaret ve azim, kararlılık göstererek sürdürüyorlar, masadan kaçmıyorlar. Zorlukları gidermek ve aşmak için olağanüstü çaba ve sabır ortaya koyuyorlar. Bunların hiçbiri kolay değil, çünkü- bu sefer ümidimiz var ama- Kıbrıs sorunu kolaylaşmış değildir. Her başlığın içinde değişik zorluklar, sıkıntılar var. Liderler ekipleriyle birlikte bunlarla boğuşmak zorunda… Motivasyon da önemli, momentumu kesmemek için…”

“SÜREÇ ÇOK CİDDİ, ÇOK YÖNLÜ…”

Çolak, sürecin ileriki aylarda daha da hızlanacağı, yoğunlaşacağı inancını da dile getirirken, sürecin çok ciddi, çok yönlü olduğuna ve masada yürütülen müzakereler yanında içte de yasaların uyumu ve AB’ye hazırlık anlamında yapılması gereken çalışmalar olduğuna dikkat çekti. Dışişleri Bakanı Çolak, şunları kaydetti:

“(Liderlerin)Kendi toplumu için elde edebileceği maksimum pazarlıkla maksimum netice elde ettikten sonra bu neticeyi, yani uzlaşılmış kapsamlı çözüm metnini toplumuna anlatması ve toplumun da ona destek sağlaması. Bu tabii ki son aşamadır. Daha yolumuz var denilebilir ama diğer yandan da bu gibi işler kartopu gibi hız da kazanabilir. Bunu Annan Planı döneminde de gördük. Bir an geldi ki gerçekten çok hızlı davranıldı, ardı ardına daha da yoğunlaştırıldı- belki bir yere başka diğer işler sorumluluklar bırakılarak gece-gündüz buna yoğunlaşacak şekilde, belki son aşamada belki garantörlerin de katkısıyla, katılımıyla geçen sefer Burgenstock’ta olduğu gibi belki öyle aşamalar olacak dolayısıyla önümüzdeki aylar, ben inanıyorum ki daha da hızlanma, daha da yoğunlaşma sürecine girilebilir.

Bunlar hep iyimser tablodur, ümitlerdir ve aslında iki toplumun da ihtiyacı ve beklentisidir aynı zamanda. Süreç çok ciddi, çok yönlü. Sadece masada değil, liderlerin üzerinde çalıştığı metinler değil, aynı zamanda örneğin Kıbrıs Türk toplumu adına, kendi devletimizi, kendi yönetimimizi, kendi yasalarımızı mümkün mertebe iyileştirmek,  kendi evimizi toparlamak, yapabileceğimiz en iyi şekilde Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanmak, bunlar birçok zorluk ve olumsuzluğa rağmen yapmamız gereken şeylerdir. “

“KIBRISLI TÜRKLERİ KIBRISLI TÜRKLERDEN DİNLEMEK ÖNEMLİ”

Aynı zamanda kendisinin de görevi olduğunu belirttiği dış temasları sürdürerek, Kıbrıslı Türklerin ne düşündüğünü, ne istediğini, şu anda nasıl davrandığını dünyaya anlatırken Kıbrıslı Türkleri Kıbrıslı Türklerden dinlemenin önemine işaret eden Çolak, Dışişleri Bakanı olarak gerçekleştirdiği yurt dışı temaslarında bunu vurguladığını söyledi.
Çolak, “AB’nin göbeğinde üye ülkelerde bile Kıbrıslı Türkleri, Kıbrıslı Türklerden dinleme veya duyma gibi bir alışkanlıkları yok, zemin yok. Kıbrıslı Türkleri ya Rumlardan duyuyorlar ya da Türkiye’den… Nerde bizden duymak, da nerde bizim hakkımızda başkalarından duymak” şeklinde konuştu.

Dış ilişkilerde yaşanan zorluklara, özellikle Rumların engellemelerinden kaynaklanan sıkıntılara da değinen Çolak, şunları kaydetti:

“Dış ilişkilerimizle ilgili bir gerçek varsa, nereye gitmeye çalışsanız, ne yapmaya çalışsanız Kıbrıslı Rumlar engellemeye çalışır. Bunun (dış temasın)da bir başarısı olur. Ulaşabileceğimiz yerlere de zorluyoruz, kapıları zorluyoruz. Direkt bakanlıkta değilse ona en yakın bir siyasiyi veya danışmanı bulmaya çalışıyoruz. Mesajlarımızı gerekli yerlere ulaştırmaya çalışıyoruz ve söylediğimiz de budur: Bizden dinleyin, Kıbrıslı Türklerden dinleyin çünkü şu an için Kıbrıslı Türleri dinlememek için, izole etmek için, ambargo uygulamak için hiçbir sağlam gerekçe yoktur. Ha KKTC tanınmamış, o bir politik, siyasi hukuki gerçeğimiz. Biz bununla yaşamak zorunda kalıyoruz. Böyle bir siyasi ortam gelişti ve bunu aşmak, hatta delmek deşmek de kendi görevimin bir parçası diye düşünüyorum.” 

“KIBRISLI TÜRKLER RADARDA YOK GİBİ, VEYA GÖRÜNMEZ, DUYULMAZ, DİNLENMEZ GİBİ…”

Dışişleri Bakanı Emine Çolak, Kıbrıslı Türklerin tanınmamışlıktan dolayı, uluslararası alanda görünmez duyulmaz, dinlenmez gibi bir pozisyona sahip olduğuna dikkat çekerek, özellikle bu dönem bundan kurtulmak için yoğun çaba gerektiğini vurguladı. Çolak şunları anlattı:

“Bunu yaptıkça yani sizden dinlediklerinde görüyorsunuz ki farklı olur. Bazen şaşırırlar; biz böyle olduğunu bilmezdik diyorlar. Bazen hissedersiniz ki o baskılara rağmen sizinle konuşuyorlar dolayısıyla çekingen yaklaşıyorlar. Bazen çok büyük önyargılarla yaklaşıyorlar. Birçok kişiden duyabilirsiniz: ‘sizin aslında iradeniz yok. Siz bir siyasi iradeye sahip değilsiniz, sizin için başkaları karar veriyor- daha fazla Türkiye’yi kastederler-. Ha teknik, hukuki açıdan AB’de bizim için ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’, Kıbrıslı Rumlar söz sahibi, o da bir gerçek. Dolayısıyla Kıbrıslı Türkler radarda yok gibi, veya görünmez, duyulmaz, dinlenmez gibi bir pozisyondan biraz özellikle bu dönem kendimizi kurtarmak için bizim de yoğun çalışmamız lazım. Dışişleri olarak gerek temsilciliğimizle, diplomatlarımızla gerekse kendim şahsen bu mevkide bu önyargıları, bu görünmezliği değiştirmek lazım.”

“BİR SORUN VAR AMA ŞU ANDA BİR SAVAŞ VEYA SOĞUK SAVAŞ HALİNDE DE DEĞİLİZ. YABANCILARIN BİZİMLE KONUŞMAMASI ABES VE ABSÜRD ”

Şubat 2014’te iki liderin uzlaştığına, görüşmelerin devam edeceği zemini ve bunu neticeye götürecek şekilde sürdürülmesi ve ana parametreleri içeren anlaşma uyarınca konuları çözme çabası içerisinde olduklarına işaret eden Çolak, “Yani bir sorun var, ama şu anda bir savaş veya soğuk savaş halinde de değiliz. Biz masanın iki tarafında oturup bir müzakere süreci sürdürüyoruz. Dolayısıyla yabancıların bizimle konuşmaması abes ve absürd şu an.

Olaya böyle bakıyorum ve bunu uygun dille, diplomatik bir şekilde aktarmaya çalışıyorum. Uzun yıllar pozisyonumuzun, koşulların farklı olması ve bunu bugüne kadar daha yaygın şekilde yapamamış olmanın dezavantajını yaşıyoruz.”

Yurt dışı temaslarını sürdüreceğini vurgulayan Çolak, yılbaşından sonra da AB üyesi devletleri hedef alarak bir dizi temas gerçekleştirmeyi planladıklarını kaydetti.

İngiltere, Rusya ve ABD gibi ülkelerden ard arda yapılan üst düzeydeki ziyaretlere de değinen Çolak, “Görüşemeyenler bizi üzüyor ama görüşenler de var. Tutun Sayın Kerry’den, İngiliz Dışişleri bakanına kadar üst düzey yetkililer gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerekse bizimle, bakanlığımızla bir diyalog içerisindedir. Avrupa Birliği ile arzu ettiğimiz düzeyde değilse bile, sürekli bir iletişim ve onların sınırları veya Rumların engellerini aşabilerek yapabilecekleri desteği de iyi değerlendirmeye çalışıyoruz” şeklinde konuştu.

“Bir yerde neredeyse iğneyle kuyu kazmaya benzer ama kazıyoruz. Peşini bırakmayacağız” diyen Çolak; bireyler, siyasiler, akademisyenlerle konuşmak yanında yabancı basına da gerek İngiltere gerekse Amerika ziyaretlerinde demeç verme imkanı bulduklarını anlattı. Dışişleri Bakanı, “Bu defa bir ümit var. Koşulların elverip de desteğe ihtiyaç olan sizin de birebir proaktif bir desteğinize ihtiyaç olan bir süreç var mesajını götürmenin de tam zamanıdır, bunu artırmak lazım” şeklinde konuştu.

“ÇÖZÜM ASLINDA İHTİYAÇ…”

Dışişleri Bakanı Çolak, Kıbrıs’a bu dönem ilginin olduğunu, öte yandan bölgede şiddet, kan, saldırı gibi olumsuz gelişmeler, büyük güçler tarafından sürpriz çıkışlar da olduğunu; belirsizliklerin de olduğu bir ortamda Kıbrıs adasında uzun yıllar devam eden bir sorunun çözümünün aslında ihtiyaç olduğunu, bunu görüştükleri birçok ülke yetkilisinin de dile getirdiğini ve bunun bu açıdan da teşvik edilmesi gerektiği görüşünü paylaştıklarını anlattı.

Çolak, adada bir çözüm sağlanmasının Kıbrıslı Türkler ve Rumlar için olduğu kadar 3 garantör için de artı olduğunu; BM, ABD ve AB’nin de bu beklenti içinde olduğunu gözlemlediklerini kaydetti.

“TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİMİZ ÇOK ÖZEL”

Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkilere de değinen Çolak, “Bizim Türkiye ile ilişkilerimiz çok özeldir. Gerek siyasi gerekse ekonomik olarak en büyük güvencemiz ve dayanağımızdır. Bu, koşulların getirdiği bir ilişki türüdür” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin çözüm yönündeki kararlılık ve desteğinin yıllardır sürdüğüne ve bu dönem daha da yoğunlaştığına dikkat çeken Çolak, Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun adaya son ziyaretinde çözüm yönündeki destekleyici tavrın bir kez daha net şekilde ifade edildiğini söyledi.

Dışişleri Bakanı Çolak, “Kıbrıs’ta çözüm olmasında Türkiye’nin rolünün çok büyük ve önemli olduğu bir gerçek ve ümitlendirici bir faktör” ifadesini kullandı.

MÜLKİYET- TOPRAK…

Dışişleri Bakanı Emine Çolak, Kıbrıs sorununda en çetrefilli konulardan biri olarak değerlendirilen mülkiyet-toprak konusunda gelinen son aşamayla ilgili bir soruya karşılık ise, mülkiyet konusundaki görüşmelerin bir ayı aşkın bir süre devam etmesinin, bu başlığın en zor kısımlardan biri olduğu yönündeki tahminlerini teyit etmekte olduğunu belirtirken, “ Benim tahminim ve gözlemim, küçük küçük adımlarla da olsa ilerleme kaydediliyor, yani görüşmeler ileri gidiyor, geri gitmiyor, donmuyor da. Bu bile başlı başına ümitlendirici bir husus”  şeklinde konuştu.

Bazı hususların mülkiyetle ilgili çerçeveyi çizdiğini belirten Çolak, şöyle devam etti:

“Bunlar,  öncelikle iki bölgelilik; iki bölgeliliği koruyan bir mülkiyet rejimi düşünülecek. İkinci husus, bireysel haklar; ki biz Kıbrıs Türk tarafı olarak toplu takas gibi bir talebi çok yıllar savunduk ama hukuk buna elvermedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da göz önünde bulundurulduğunda bireysel haklara saygı gösterilmesi de bir kriter ve parametredir.

Diğer bir husus, mülkiyetle ilgili bir açılım ve destek olabilecek unsur da, yaratabileceği maliyet için, gerek Kerry’nin ziyaretinde söylenen, gerekse AB, BM, İngiltere yetkililerinin de bu konuda hem katkı, hem de finansmanın sağlanması yönünde değişik kaynaklar ve yöntemlere bilfiil çalışmak şeklinde taahhütleri oluyor. Bu çok önemli çünkü bir, o çözümü bulmak ve şekillendirmek için önemli, ikincisi de iki tarafın halkına güven vermek –ki bazı haklara saygı duyulacak veya tazminatlar ödenecek şekilde tertibatlar alındı- çünkü eğer insanlar inanmazsa, kağıt üstünde kalacağını düşünüyorsa yine 2004’teki gibi bir başarısızlık olabilir.”

Mülkiyetin de bir şekilde çözüleceği konusunda ümitli olduğunu ifade eden Emine Çolak, mülkiyeti konuşurken bir başka unsurun ise zaman olduğuna, 41 yıl önce evinden ayrılan insanların yeni bir ev, düzen kurduğunu, çocuk, torun sahibi olduğunu; iki taraf için de, eski terkedilen yerleri tanımayan bilmeyen, ona bir bağ hissetmeyen, bugün oraya dönebilme imkanı verilse bile aslında gitmek istemeyecek bir nesile ulaşılmış olduğuna dikkat çekerek, “Bu da önemli bir faktör, belki bazı talepleri yumuşatabilir” dedi.

DEMOPULOS KARARI...

2004’ten bu yana Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) önemli bir gelişme daha olduğuna; mülkiyet haklarını kabul edip de kayıt altına alırken, aynı zamanda eğer uzun yıllar başkası, veyahut da şu anda bir başkası o malı kullanan ise onun da bazı haklarının olduğu, bunun da bir nevi insan hakkı olduğu yönünde bir karar da üretildiğine işaret eden Çolak,  “Demopulos kararı” olarak anılan bu kararın da mülkiyet tartışmasında ek bir unsur olduğunu kaydetti. Çolak şöyle devam etti:

“Özellikle Kıbrıs Türk tarafı için böyle bir endişe var, eğer bir çözüm içerisinde mülkiyetle ilgili 74’teki pozisyona geri gidecek gibi bir netice talep edilecekse ve Rumlar bu yönde bir çaba verecekse ne olur bizim durumumuz diye düşünen birçok Kıbrıslı Türk olması doğaldır.
Hatta o kararda diyor ki Güney’den gelmiştir, Türkiye’den gelmiştir, birçok değişik yerden gelip de bir mülkiyet, bir mal içerisinde bir yaşam kurmuştur; bunu da yok sayamazsınız... Bu da önemli bir faktördür. Dolaysıyla bu dengeleri sağlayarak mülkiyetin ele alınmasıyla en insani, insanların hayatını en az alt üst edecek şekilde formüller bulunacağına inanıyorum. Kolay olacağı için değil, ama kaçınılmazdır. Mülkiyeti çözmek zorundasınız. Mülkiyeti çözerek sınır ayarlamasının da zemini sağlanacak. İnsanların kendini güvende hissetmesini de sağlayabileceksiniz. Belki en sonunda güvenlik ve garantilerle ilgili de bir güç katacaksınız.”

BÖLGEDEKİ GELİŞMELER

Bir soruya karşılık, son dönemde bölgede yaşanan gelişmelere de değinen Çolak,  Suriye’deki savaş, Türkiye’nin Rusya’yla gerginliği ve İngiliz üslerinden uçakların kalkmasıyla Suriye’ye yapılan müdahalenin direkt Kıbrıs sorununun çözümünü etkilediğini düşünmediğini, ancak herhangi bir belirsizlik ve istikrarsızlık yaratan gelişmenin, dolaylı olarak, görüşme süreci de dahil herkesi etkileyebileceğini söyledi.

Çolak şunları kaydetti:

“İnsanımız genellikle, kendim de dahil savaşa karşıyız. Kimse savaş arzu etmez. Kimse kendisini ne savaşın tarafı, ne de savaşın yakınında hissetmek ister. Bu anlamda Suriye’de olanlar zaten bizim için bir üzüntü ve endişe kaynağı. İngiliz üslerinin mevcudiyeti yine tarihsel bir gerçek. Bunu biliyorduk. Şu an onların kullanılması da o üslerin İngilizler tarafından tutulmasının da aslında sebebini ispatlayan bir gelişmedir.

Arzu edilen bir kullanım değil ama aynı zamanda da hukuken, uluslararası hukukta İngiltere’nin orada üsler üzerinde sağladığı egemen yetkileriyle hakları olan bir kullanımdır. Dolayısıyla bu konuyu yine insancıl açıdan,  siyasi açıdan tartışmamız lazım. Genel anlamda savaşın, savaşların önlenmesi, savaşa sebep veren olayların giderilmesi yönünde bir tavır koymamız lazım. Şu anki yasal zeminde hukuki bir karşı çıkışımız için bir olanak yok.

Bölgede istikrarsızlığın bir başka endişe verici yanı, şu an bir beklenti içerisine girdiğimiz sürece olumsuz yansımamasıdır. Gelişmelerin şu an için direkt birebir görüşmeleri rayından çıkaracak bir özelliği olduğunu düşünmüyorum.”

BAKANLIĞIN FAALİYETLERİ VE İLERİYE DÖNÜK PROJELER

Bakanlığın faaliyetlerini de değerlendiren Çolak, bakanlık için teknik anlamda en büyük projelerden biri olarak değerlendirdiği “Dijital Arşiv ve Güvenli İletişim Sistemi”nin kurulduğunu, çalışmaların tamamlanma aşamasında olduğunu belirtti.

Bu sistemi TC Dışişleri Bakanlığı’nın çok önemli bir ürünü, başarısı olarak değerlendiren Çolak, TC Dışişleri Bakanlığı’nın başka ülkelere de pazarladığı bir sistemi KKTC Dışişleri’ne hibe olarak kurmakta olduğunu anlattı.

Çolak, Dijital Arşiv ve Güvenli İletişim Sistemi’yle ilgili şu bilgileri aktardı:
“Hem çağdaş, çevreci; az kağıt kullanan bir iletişim, yazışma ve bilgi depolama sistemidir, hem o yılların eski arşivlerini dijital, kolay ulaşılabilecek hale getirecek hem de güvenli şekilde kendi iç yazışmamız ve dış temsilcilerimizle birlikte iletişimimizi sağlayan bir sistemdir.”

Maliyeti çok yüksek bir yatırım olan bu sistemin, bina içinde özel odalar ve kesitler kurulmasını gerekli kıldığını, personelin bu sistemi kullanabilmesi, dış temsilciliklerle o bağlantıları kurabilmesi için eğitim de gerektirdiğini anlatan Çolak, “Bu, bakanlık için teknik anlamda en büyük projelerden biri oldu. Benden önce başlatılan projenin benim dönemimde ilerlemesi ve tamamlanması benim için ayrı bir mutluluk kaynağıdır” dedi ve emeği geçenlere teşekkür etti.

“KADROLU MESLEK MEMURUNA İHTİYAÇ VAR”

Bakanlıkla ilgili sıkıntılı noktaları da ele almaya çalıştıklarını belirten Çolak, kadrolu meslek memuruna ihtiyaçları olduğunu, 2008’den beri bakanlığa kadrolu eleman alınmadığını, bunun büyük bir dezavantaj olduğunu belirtti.

23 dış temsilcilik olduğuna, bu sürede emekli olanlar ve müzakerelerin içinde bakanlık personelinin çalışmaları da düşünüldüğü zaman bu kadro eksikliğinin gerçekten giderilmesi gereken bir eksiklik olduğuna işaret eden Emine Çolak, “Ümidimiz ve programlarımıza göre gelecek yıl içinde gidereceğiz. Ciddi (sayıda) bir eleman alacağız, çünkü Kıbrıs sorunu çözülse de çözülmese ve bu Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıslı Türk diplomatlar güçlendirilmeli, artırılmalı, deneyim kazandırılmalı, eğitim almaları lazım ki toplumumuzu en iyi şekilde temsil etsinler” şeklinde konuştu.

“ÇALIŞMA KOŞULLARI İHMAL EDİLİRSE VEYA PROBLEMLER BİRİKİRSE, VERİM BEKLEMEK DE GERÇEKÇİ OLMAZ”

Çalışanlardan verim beklenirken, sorunların da göz ardı edilemeyeceğini ifade eden Bakan Çolak, çalışma koşulları ihmal edilirse veya zaman içinde orada problemler birikirse, o verimi beklemenin de gerçekçi olmayacağına işaret etti. Çolak şöyle konuştu:

“Devlet çalışanından verim ve işine ciddiyetle eğilme, işini iyi yapma gibi beklenti vardır, ancak çalışma koşulları ihmal edilirse veya zaman içinde orada problemler birikirse, o verimi beklemek de gerçekçi olmaz. Dolayısıyla personelden bir yandan iyi bir performans talep ederken ve beklerken aynı zamanda o iyi performansı sağlayabilmeleri için koşulları da göz ardı etmemek lazım. Onlara da bakmak, eğilmek lazım ki daha motive olan, tatmin olan kadrolarla daha iyi standartta bir iş ve üretim çıkarılabilsin.”

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.