1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. Hazar Ergüçlü bilinmeyenlerini anlattı
Hazar Ergüçlü bilinmeyenlerini anlattı

Hazar Ergüçlü bilinmeyenlerini anlattı

'Hayat Sırları' dizisinin yıldızı Hazar Ergüçlü'den çok özel açıklamalar

A+A-

Oyunculukta geçirdiği dolu dolu yedi yılın ardından kendine de işine de olabildiği kadar hakim bir şekilde yolunda ilerliyor. Hazar Ergüçlü, Altın Koza’da aldığı ödülü de yanına koyarak ve ayaklarını yere oldukça sağlam basarak, yeni dizisi Hayat Sırları ile bir kez daha ekrana geliyor.

Röportaj: Filiz Şeref

Fotoğraf: Semih Kanmaz

Styling: Pınar Aytaş

Saç: Mehmet Menteş

Makyaj: Melis İlkkılıç/Avon ürünleri ile

Makyaj Asistanı: Hidayet Korkmaz

O kadar samimi, tatlı bir ses tonu ve konuşma tarzı var ki, anlattığı  ‘dürüstlük aramak, samimiyet aramak ne kadar doğru acaba?’ cümlesine takılıyorsunuz istemeden. Evet aramamalı ama o bunu söylerken oldukça samimi bize kalırsa. Dünyaya olmadığı bir şey gibi bakmaktan kaçınan, öfkeden neşeye her duyguyu bastırmadan yaşamak gerektiğine inanan, kendinin, içinde bulunduğu ortamın farkında olmak için üstün çaba gösteren, haliyle arada bir gelgitleri olan ve bir de üzerine kendini bolca dövdüğünü söyleyen bu harika kadının röportajına sondan başlıyoruz öyleyse. Röportaj bittiğinde;  “Bu kadar hissettiğim gibi konuşmaya gerek var mı, bunu insanlar öğrense ne olur öğrenmese ne olur,  sadece beklenenleri söylemeli miyim ve konu kapanmalı mı, yoksa kendim mi olmalıyım, ne gerektiriyor bu piyasa, ne gerekiyor hiç bilmiyorum. Böyle bir burukluk oluyor her röportajdan sonra. Acaba kime neyi haykırıyorum?” deyiverdi. Çok tatlı değil mi?

Kıbrıslı olduğunu, ailesinin halen orada yaşadığını, iki abisi olduğunu, oynadığı dizileri,  ‘92 doğumlu bir Oğlak olduğunu büyük ihtimalle biliyorsunuz. Bu kez onun iç dünyasına bir yolculuk yapmaya hazır mısınız?

download-001.jpg

Harika bir ödülünüz var, çok yeni sahibi olduğunuz! Altın Koza Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü. Ne hissettirdi bu ödül size?

Çok onere oldum, şahane bir motivasyon gerçekten. Duyduğum anda ise çok bilinçli olduğumu söyleyemeyeceğim; çok heyecanlıydım, bacaklarım titriyordu.  ‘Adım anons edildi ama bu neydi şimdi?’ gibisinden düşünceler geçti aklımdan. Halil’in (Babür) ödülüne sevinmekten o arayı kaçırdım. Panik olduğum, heyecanlandığım, karambol bir andı. Kendimde değildim sanki, yaşandı bitti bir anda.

Kar filminde canlandırdığınız Müzeyyen çok özel bir karakter. Onu arkasından nasıl anıyorsunuz şimdi?

Evet, hiç canlandırmadığım gibi bir karakterdi Müzeyyen. Tırnak içinde belirtmek istiyorum, gördüğümüzde yolumuzu değiştireceğimiz tipte biri. Son derece aykırı, hayatında cinsellik ve uyuşturucunun yeri olan, toplum kurallarının tamamen dışında, kurallara aykırı yaşayan, umursamaz... Benim için böyle bir karakteri canlandırmak çok keyifli oldu.  Açıkçası ben kusurlu şeyleri çok daha değerli ve sahici buluyorum. O yüzden bu karakteri oynayacağımı duyunca delirmiştim. Bir de her oyuncuya nasip olmuyor bu kadar farklı karakterler canlandırmak. Ben çok şanslıyım bu konuda. Müzeyyen benim uğurum.

Ödül almak aklınızın bir köşesinden geçiyordu o zaman belki de...

Hayır açıkçası. Ben bambaşka bir yerden değerlendiriyorum filmleri. Çünkü ilk senaryoyu okuduğunuzdaki sizle o filmi çekip bitirdiğinizdeki siz aynı insan olmuyorsunuz. Sonra festivalde izleyen siz de aynı siz olmuyorsunuz. Benim için bambaşka bir şeye dönüştü...

Filmler, festivaller, ödüller... Sizi tanıdığımızdan beri hep güzel anıyoruz. Hayat size nasıl bir enerji sunuyor ve siz onu neresinden alıyorsun?

O enerjiyi aslında ben yaratıyorum. Hayat bizim yarattığımız bir şey bence. Bizimle birlikte var olan bir şey.

download-(1).jpg

Şans mı o zaman bunun adı? Baksanıza Derviş Zaim ile başlayan ve sonrasında hiç de sıradan olmayan isimlerle çalışma fırsatı yakalamışsınız hep...

Daha dün arkadaşımla konuşuyorduk bu konuyu; ben 15 yaşıma kadar hayal etmişim hayatımı. Daha sonrasında da olacağına hiç inanmadan istedim sadece bazı şeyleri.  Tamamen tesadüf hepsi. Şu anda doğru bir şey yaptığımı düşünüyorum. Bir şekilde yolumu bulmuşum ama bu bilinçli tercihlerle olmadı. Çalıştığım isimler de evet şansımı doğruluyor. Mor ve Ötesi’nin Tamiri Mümkün Kalbinin şarkısında diyor ya ‘fark etmeden isteyince gerçekleşir hayallerin...’ diye, öyle biraz benimki sanırım.

Yılın ilk günü doğan bir insan acaba hayatta da hep önde mi koşuyor? Doğuştan torpil mi yoksa sizinki?

Evet ben o gazeteye çıkan yeni yıl bebeklerindenim.  Ancak torpilli olduğumu sanmıyorum, çok da çirkin bulunurdum mesela. İçinde bulunduğum koşullara ulaşmak kolay olmadı, hatta çok zor oldu. İnsanlar,  sektör beni zorladı. Şartlar öyle kolay değildi anlayacağınız.

Gazeteci bir anne-babanın çocuğu olmak aslında benim oturduğum yere sizi yabancılaştırmıyor olmalı. Siz gazeteci olsaydınız kendinize ne sorar, size dair mutlaka insanlara neyi okutmak isterdiniz?

Evet ben de çok ilgiliydim, hatta olabilirim dediğim mesleklerden biriydi. Ancak hiç düşünmemiştim bu sorunun yanıtını. Kendime, bilinçli olmaya çalıştığım için sahip çıkan birisiyim ama öyle barışık bir tip değilimdir kendimle. Mesela dışarıdan çok aykırı görünmeme rağmen, bir sürü arkadaşıma göre,  ‘Hazar eser, gürler, hiç takmaz’ şeklinde bir imajım olmasına rağmen biliyor musunuz benim yaşama sebebim başkalarının düşünceleri! Sadece beni farklı yapan bunu biliyor olmam ve bunu kırmaya çalışıyor olmam. Bu benim omzuma yük olarak bile biniyor.

Zaman kavramı ile aranız nasıl?

Eskiden çok kovalıyordum. Zaman kaçacak ve ben bir sürü şey kovaladığım halde kaçıracağım noktasındaydım. Artık değil. Belki de küçük dertlerle meşgul olduğumdan. Ölümsüzlüğüme inanacak noktaya geldim. Ölümü, uzaklığı, zaman kaybedişi eskisi kadar düşünmüyorum.  Artık kaçmıyor biraz daha içinde yüzdüğüm bir noktadayım. Ama şimdi de başka başka detaylar görmeye başladım.

Kişisel gelişime merak var mı?

Hani herkes  ‘bu böyle, kabul et, barış’ diyor ya, hayır, ben belli ki bu yaşlarda bunu kabul edemiyorum. Ben şu an öfkeme sahip çıkma yaşımdayım. Öfkeme sahip çıkma günümdeyim. Ve son derece memnunum sinirli, mutsuz, o aykırı, o olmaması gereken, negatif enerji saçan halimden. Muazzam sahip çıkıyorum bu halime çünkü gına geldi artık. Mutluluk kelebeği değilim; hayatta sorunlar var, mutsuz da oluyorum ama evet mutlu da oluyorum. Ben bununla barışık olmak istiyorum. İnsanları kabul et, kendini kabul et...  Yok, edemiyorsam edemiyorum. Bırakın kendim uğraşayım, çözeyim, size ne? Ama bastırmayacağım ve görmezden gelmeyeceğim duygularımın hiçbirini. İnsanların ‘sen de çok negatif düşünüyorsun’ tarzından sıkılıyorum.  Ama şu da var ki, inanın siz bana kötü şeyleri yeterince söyleyemezsiniz, çünkü ben kendime fazlasıyla söylüyorum zaten.

Bu piyasada arkadaşlıklar için geçmiş dönemde çok eleştiriler gelirdi. Ama sizin pek çoğu ile aranız iyi görünüyor. Arkadaşlık sizin için ne ifade ediyor?

Bu sıralar ben de tam bu konuyu düşünüyordum. Niye beklenti ve arayış içindeyim ki! Neden arkadaşlık kovalıyorum ki hala bu yaşımda? Olup olmaması çok gerekli mi bilmiyorum ama ben de hiç samimiyet olduğuna inanmıyorum.  Arkadaşlık gibi kavramların insanın alanını ihlal eden hareketlerine karşıyım.  Aşırı mutlu aşırı iyi insanlar huzurumu kaçırmaya başladı. Herkesle aynı şeyleri konuşmaktan da çok sıkıldım; her karşılaştığım insan şaşmaz şekilde bana aynı soruları soruyor; nasılsın, dizi nasıl gidiyor? Merak etmiyorsun bunları aslında. Sadece ağzım yoruluyor benim de aynı kalıp cümleleri tekrarlamaktan. Herhangi biriyle kişisel bir problemim yok. Bu aralar biraz yalnızlık odaklıyım aslında.

Sosyal medya da işin diğer boyutu. Hep göz önünde olmak yorucu değil mi? Biraz uzak kalmak istediğin olmuyor mu?

Çok yorucu tabii.  Arkadaşlarım benimle gece dışarı çıkmak istemiyor mesela, çünkü insanlar gözünü dikip gözümün içine bakıyor. Bu sosyal medyada da böyle. Sürekli izleniyor olma hali muazzam bir davranış bozukluğuna yol açıyor ve sadece benle ilgili değil hepimizde paranoyaklık oluşmaya başladı sanki. Ben bir kafeye gittiğimde yan masanın beni dinlediğini bile bile bir şeyleri söylüyorum mesela.  Ya da söylemiyorum. Sonra bunu yaptığımı fark ettiğimde kendimden hoşlanmıyorum.  Yani bu mütemadiyen oynuyor olma hali, başkaları beğensin diye yapıyor olmak bazı şeyleri ne kadar kötü. Ve ben de bundan bağımsız değilim. Kent yaşamı gittikçe daha zor olmaya başladı.

download-(3).jpg

Ne yapıyorsunuz peki rahatlamak için?

Eve kapanıyorum; film izliyorum, kitap okuyorum. Bir de gerçekten çok umursamama rağmen sanki umursamıyor gibi davranmakta ayak diriyorum. Bunu bu şekilde öğreneceğiz çünkü, alışkanlığın değişmesi gerekiyor.

Hayatta en önem verdiğiniz değerler neler?

Birincisi saygı. Yerini, haddini, nerede duracağını bilmek. İncelikli olmak.

Sizi siz yapan özelliğin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Beni ben yapan ne biliyor musunuz; hayır diyememek ya da kendimi yiyip öyle demek. Kendimi herkesten çok daha ağır bir şekilde eleştirmek. Kendimle çok kavga ediyorum, çok dövüyorum kendimi. Bu bende enteresan bir bilinç de sağlıyor.

Hangi karakter özellikleri bir kadını ve erkeği özelleştiriyor sizin için?

Ben bunu hiç kestiremiyorum. Dürüstlük filan palavra; kimse o kadar dürüst değil. Bunun aranan bir özellik olması da tabii üzücü. Dürüstlük nedir ki? Bunlar değişen kavramlar. Şunu severim, şunu sevmem diyemiyorum çünkü beni yarın neyin etkileyeceğini bilemiyorum. Yarın ben şu an olduğumla aynı insan olmayacağım.

Başarı kelimesi karşınıza çıktığında endişe mi, hırs mı, yoksa gurur mu hissediyorsunuz?

Başarı kelimesini duymak bana ilk olarak plazaları ve parlak camları çağrıştırıyor. Beklenti geliyor aklıma başarı dendiğinde, bu da hevesimi kaçırıyor hayata dair. Başarı girince işin içine, birilerine göre başarılı olmak söz konusu oluyor ve birtakım beklentiler doğuruyor, bu da benim oyun alanımı daraltıyor. Benim var oluş amacım mutlu olmayacağım şeyleri yapmamak ve sonuçta daha iyi bir insan olmaya çalışmak; yani kafamdaki iyiye yaklaşmaya çalışmak.

Kendinizle en gurur duyduğunuz konu ne?

Yine şunu söyleyebilirim ki; kendimi herkesten daha iyi yeriyor olmam.

Aşka yüklediğiniz anlam zaman içinde değişime, denge kaybına uğradı mı?

Aşk herkese göre değişiyor. 16’nda duyduğun o muazzam heyecan 20’lerinde bakıyorsun ki kaybetme korkusuymuş meğer.  Tamamı seninle ilgili açıklardan kaynaklanan başka bir şeyi sen aşk zannetmişsin. Aşık olmanın farkındalıkla çok ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Bunu belki bu yaşta söylemek de yanlış, ne biliyorum ki ben aslında farkındalığa ve hayata dair, yani aslında ne kadar şey bilebilirim. 24 yaşındayım ve ukalalık olmayacak mı şimdi aşka dair büyük konuşmalar yapmak.  Yarın belki bambaşka hissedeceğim. Şu anda net bir tanım da yapamıyorum, sadece şimdilik inancımı yitirdiğimi söyleyebiliyorum. Uzun zamandır da aşık değilim. İnancım da vaktim de yok. Hayal kırıklığı da ilişki de istemiyorum. Bağımsızlığıma çok düşkünüm. Başkasına göre hareket edemem gibi geliyor. Beni bir yere kelepçeleyecek duygulara ihtiyacım var, onu da nasıl hissederim gerçekten bilmiyorum.

Sözcüklerin gücüne mi yoksa davranışların gücüne mi inanıyorsunuz?

Davranışlar hemen ele veriyor.  Sözcüklerimizi seçebiliyoruz, düşünecek vakit oluyor.  Karşıdakinin gözünde iyi bir Hazar olsun diye seçiyoruz, afili bir kelime olsun da nasıl biri olduğumu görsün diyoruz. Bu arada sözcüklere de önem veririm ama bazen kandırılabiliyor insan, zeki insanlar olabiliyor doğru sözcükleri seçen...

Kanmaya müsait biri misiniz?

O gerçekten kandırılıp isteyip istememekle, nasıl bir duygu açlığı içinde olduğumuzla, günümüz, anımızla çok ilgili. Bazen bile bile seçiyoruz. İçeriden bir şey, ‘saçmalama, bak, baksana gördün onu ne yapıyor!’ derken,  ‘hayır ya dur, şu an aşığım, ama saçları çok güzel’ diyorsun ve iki ay sonra güm! Ama bu çocuk şizofren filan...

Hangi filmin gerçek kahramanı olmak isterdiniz?

Çingeneler Zamanı’ndaki Azra olmak isterdim. Vahşi. Ben hayatta biraz o noktada kalmak isterdim.

Belki de pek çok gencin hayalini kurduğu bir noktadasınız. Şu anda içinde bulunduğunuz şartlar size neler hissettiriyor?

Kimse yalancılık yapmasın, bu işin çok zor tarafları da var. Belki ben bunları daha fazla gören bir tipim. Daha fazla o taraftan bakan biriyim.  Yaptığım işi tabii ki seviyorum. Diziler normalde yorucu gelir, ben tam bir işkolik olduğum için dizide çok severek çalışıyorum. O yoğunluk ve kısıtlı zamanda kriz çözmek zorunda olmak zihinde bir kas geliştiriyor, onu seviyorum. Biraz da kafeste gibi hissettiriyor. Çok yüksek bir basınç altında olduğumu hissediyorum bazen de.  Ama bununla yaşayabiliyor olmak da beni çok iyi hissettiriyor mutlu ediyor, utanmazca bunu söyleyebilirim.  Atmaya, tutmaya, utangaç numarası yapmaya gerek yok.

Peki hayatınızın bu yöne evrilmesinde bir an ya da bir kişi etkili oldu mu?

Çok mutsuz bir ergenlik geçiriyordum ve bir psikoloğa gitmiştim, ‘Sen oyuncu olmayı hiç düşündün mü?’ dedi bana. Tiyatroya gitmenin beni iyileştirebileceğini görmüştü. Hayatımı değiştirdi, beni de çok değiştirdi, tuttu beni ve ayağa kaldırdı. Hala da arkadaş olarak görüşüyoruz.

Oyunculuk sayesinde hayata bakışınızda ne tür kazanımlar olduğunu düşünüyorsunuz?

Matematikten anladığımı fark ettim aslında. Sadece yanlış eğitim sisteminin kurbanıyım. Yaşamsal dizilimi anladım. Davranış incelemeyi öğrendim. İnsan bunu yaparsa sonra bunu yapar mı, tereddüt etmek nasıl bir şeydir; küçücük bir anı alıp açıp aralara bakmayı öğrendim.

Hayata ya da bu ülkeye bir katkım olsun dediğiniz oluyor mu?

İşimin gerektirdiklerini yaparım, vicdani yardımlarımı da yaparım, ama bu dünya daha güzel olsun diye benim yapabileceğim tek şey kafamdaki iyiye yakın olmak, daha iyi birisi olmaya çalışmak. Benim elimden gelen bu, iyi insan olmaya çalışmak. Başka bir şeyin bizi kurtaracağına inanmıyorum.

Mutlu olmak adına neler yapıyorsunuz?

Ben çok küçük şeylerle mutlu olabiliyorum, zaten mutluluğun öyle çok geniş bir zaman diliminde sürebileceğini düşünmüyorum. Mutlu anlar var ve onları olabildiğince hatırlamaya çalışıyorum. Mutlu olmak için mutlu anları hatırlamaya çalışıyorum.

Bir kadın olarak modayı hayatınızda nereye koyuyorsunuz?

Kısa ve net; nasıl hissedersem öyle giyiniyorum. Bir de Alexander Wang’i çok seviyorum.

6-7 aylık bir dinlenmenin ardından yeni diziyle temponuz yükseldi değil mi? Hayat Sırları ile ilgili birkaç sır alsak...

Çok iyi bir yapım şirketi ve senaristlerle çalışıyorum. Ekin Koç ile birlikte ilk kez beraber oyunuyoruz, şanslı olduğumu düşünüyorum. Dizide dişli bir avukatı canlandırıyorum, iki kardeşim var,  aile ilişkilerim çok iyi, bir lokantamız ve bir de güzel bir aşkım var.  Ve hepimizin yavaş yavaş çözülecek sırları...

Senaryoyu ilk okuduğunuz an neler hissettiniz?

Senaryoyu okuduğumda çok etkilendim işin sahiciliğinden, sıcaklığından. Görüşmeye gittiğimde yapımcımıza,  ‘Ben bu işi istiyorum, çok istiyorum, ne yapabiliriz bu konuda?’ diye sordum. Gerçekten çok istemiştim. İnsan her zaman bu kadar yaşayan hikayelere denk gelemiyor.

Seher karakterine bu kadar çok bürünmek istemeniz konusunda sizi en çok etkileyen şey ne oldu?

Seher’le benzeyen yanımız, hayata tırnaklarımızı geçirişimiz. O da her şeye rağmen sımsıkı tutunuyor ve yaşama çok büyük bir arzuyla bağlı, ben de. Gerçi benim dertlerim Seher’inkilerin yanında çocuk oyuncağı. Çok güçlü bir genç avukat o. Hiçbir zaman pes etmeyecek olan, dimdik duran, koşmaktan hiç vazgeçmeyen bir karakter. Dişi kurt! Sımsıcak, tam da içimizden, tanıdığımız, gözlerimiz doluyken yüzümüze yayılacak bir tebessüm bu hikaye.  Çok heyecanlıyım çok!

Şu anda piyasada o kadar çok genç oyuncu var ki, siz kendinize artı değer katmak adına bir şeyler yapma ihtiyacı duyuyor, ‘bir gün unutulur muyum, piyasa beni de dışarıda bırakır mı?’ gibi endişeler taşıyor musunuz peki?

Hiç umursamıyorum, düşünmüyorum çünkü benim derdim aslında daha çok kendimle. Zaten herkes o kadar biricik ki, ne onlar benim yerimi alabilir ne ben onların. Herkesin ayrı bir yeri var. Ben ne yapıyorsam kendimi geliştirmek için yapıyorum; kendimle derdim olduğu için, başkalarıyla yarışmak için değil.

elele online

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.