1. HABERLER

  2. MAGAZİN

  3. KEMAL SUNAL'A BÜYÜK AYIP!
KEMAL SUNAL'A BÜYÜK AYIP!

KEMAL SUNAL'A BÜYÜK AYIP!

Filmleri hala çok izlenen Kemal Sunal'ın, çocuk yuvası işleten eşi Gül Sunal'dan çarpıcı sözler...

A+A-

Gül Sunal’la işlettiği şirin mi şirin çocuk yuvasında buluşuyoruz. Her şeyini buradaki çocuklara adamış. Kemal Sunal’dan bahsederken gözleri ara ara dalıp gidiyor. Usta oyuncunun vasiyetini soruyorum. “Bir belgeseldi” diye cevaplıyor. Ve ardından bu belgeseli yaptığını ama şimdiye kadar yayınlatamadığını öğreniyorum. Gül Sunal, birkaç TV kanalına belgeseli sunduklarını ancak olumlu yanıt alamadıklarını söylüyor. Çok şaşırıyorum. Hâlâ birçok kanalda kendiyle yarıştırılıyor Kemal Sunal, ama belgeselini yayınlayacak bir kanal bulunamıyor…

Malatya’da bu yıl Kemal Sunal sergisi açıldı. Hatta Kemal Sunal adına bir de ödül verildi. Neler hissettiniz? 
Kemal’in adına böyle bir ödül verilmesi gurur verici bir şey. Benim için zor olsa da güzel geçti. 

Kemal Sunal sineması sizin için ne ifade ediyor?
Ben sinemadan anlayan biri değilim. Bir izleyici olarak aslında Kemal Sunal Sineması’ndan çok sosyologların Kemal Sunal’ı incelemeleri lazım diye düşünüyorum.  Sosyologların görevi bu… Kemal de çok istiyordu bunu. Bu filmler 50 yıl sonra yine oynayacak. Bunun iyi araştırılması lazım. Kemal’i kaybedeli 13 yıl oldu. 3,5 yaşında hayranları var. Demek ki doğru bir şey yapmış. Nasıl oynadı, senaryoya bağlı mı kaldı, bilmiyorum. Film setine hiç gitmedim. Ama o iyi niyetle, güzellikle, rejime karşı gelmeden de bir takım şeylerin söylenebileceğini ve yoluna konulabileceğini gösterdi insanlara. Bu arada filmleri, Finlandiya’da ders olarak okutuldu. 

Üniversite den mi geldi bu talep?
Evet. Elime geçen filmlerin hepsini gönderdim onlara. “Sokak dili, yazı dili, konuşma dili, kimi bulsak karşımıza hep Kemal Sunal çıkıyor” dediler ve bu yüzden Kemal’i istediler. Kemal’in filmleri ile gençler Türkçe dersi aldı.

Kemal Bey’in filmlerinde sadece bir komedi yoktu. Orada ezilen insanın başkaldırışı da vardı. 
Evet, Kemal’in olaylara itirazı vardı... O itirazı da çok iyi çözüyordu...
 
Kendisiyle yaptığım röportajda bana, “Türk halkı gülmekten korkuyor, güldüğü zaman ‘Hayır olsun, başıma bir şey mi gelecek acaba’ diyor. Buna kızıyorum. Ben Türkiye’ye gülmeyi öğrettim” demişti. Çok hoşuma gitmişti.  Gülmek de ciddi bir iş…
Evet, hep söylerdi... “Komedi çok ciddi bir iş” derdi. Kemal’in gözlemleri, biriktirdiği şeyler ve yeteneği, hepsi bir araya gelince herhalde,  ortaya böyle bir Kemal Sunal çıktı. 

Aramızda ayrılalı 13 yıl oldu… Nasıl geçti bu 13 yıl?
Zor… Çok zor geçti. Hiç kolay değil...

Eşinizin adına yapmak istediğiniz şeyler var mı?
Bunlar zor işler. Bu anlamda bir işe başladığınız zaman mutlaka devamını getirmeniz gerekir. Biz şu an bunu yapabilecek durumda değiliz. Ama Kemal’in ölmeden önce hep söylediği bir şey vardı. Biliyorsunuz Yüksek Lisans Tezi’ni ‘Kemal Sunal Güldürüsü’ üzerine yapmıştı. “Tezimi yapmak bana kısmet oldu. Araştırma belgeselini de herhalde kendim yapacağım. Belgeselin müziklerini de Melih Kibar’a yaptıracağım” diyordu.

Bir nevi vasiyet yani?
Evet. Kemal’i kaybettiğimiz zaman, bu vasiyet gibi sözün üzerine, ‘bu dönemi anlatacak insanların da başına bir şey gelirse’ korkusuyla hemen yaptık bu belgeseli.  Melih Kibar da müziklerini yaptı. Sezen Aksu şarkı sözü yazdı ve seslendirdi. İbrahim Tatlıses, Metin Akpınar, Tarık Akan, Şeref  Gür, Faruk Bayhan o dönem kim varsa hep konuştular. Ama sadece Kemal’i değil,  o dönem Türk Sineması’nın işleyişini, sosyo-ekonomik şartlarını da anlattılar. Dört bölümden oluşan çok güzel bir belgesel çıktı ortaya. Ama henüz seyirciyle buluşturamadık. 

Neden?
Onu bilmiyorum. 7-8 yıl evvel birkaç kanal yöneticisi gördü, ama onlardan ses gelmedi.

Yani elinizde eşinizin vasiyeti üzerine hazırlanmış bir belgesel  var; ama onu çok seven ve filmlerini hala izleyen Türk halkı ile buluşamadı öyle mi?
Evet. 45’er dakikalık 4 bölümden oluşan belgeselimiz elimizde hâlâ…

Televizyon kanallarına sundunuz mu?
Kanallar sponsorsuz almak istemedi anladığım kadarıyla ya da yayınlayacak zaman bulamadılar, bilmiyorum. Biz de çok ısrarcı olmadık, kaldı öyle duruyor. Kitabını bastırdık. Tezini hala üniversite öğrencilerine yolluyoruz.

Peki, şu anda isteseler, verir misiniz?
Tabii ki veririz. Kökten vermek istiyoruz. Birisi yayınlasın defalarca yayınlanacak eminim… Bir kere yayınlanıp bitecek bir şey değil.

ÇOCUKLARIMLA GURUR DUYUYORUM

Siz bir çocuk yuvası işletiyorsunuz. Bunu çok fazla kişi bilmiyor. Bilenler de kapattınız sanıyorlar. 
15 yıl oldu burayı açalı. Kemal hayattaydı ben bu çocuk yuvasını açtığım zaman.

Bu iş sizin için ne ifade ediyor?
Okul öncesi eğitim çok kıymetli biliyorsunuz. Uzmanların da söylediğine göre, beynin yüzde 70’i bu yaşta gelişiyor. Kemal hayattayken, daha önce çalışma hayatım olmadığı için, eğitimle ilgili bir şey yapmak istiyordum. Çocuklarım da büyümüştü.  O da,  “Seve seve yardım ederim” dedi. Böylece bu işi kurdum. Öyle gezmelere gideyim, alışveriş yapayım, oturayım arkadaşlarla çay içeyim gibi alışkanlıklarım yok. Çalışmak beni mutlu ediyor. 

Kızınız Ezo da burayla ilgileniyor değil mi?
Ezo’nun çok başka işleri var; öğretmenlere eğitim veriyor. Okan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde işitme engellilerle çalışıyor. Saymakla bitiremeyeceğim o kadar çok şey yapıyor ki Ezo...

Basında yer almıyor; pek görmüyoruz…
Burada beden müziği çalışmaları var. 

Gurur duyuyorsunuzdur tabii…
Çook, çook… Çocuklarımın ikisiyle de gurur duyuyorum.  Ali de çok güzel şeyler yapıyor. Yazıyor, çiziyor. O da çok iyi bir çocuk...

O ŞANSLI ÖĞRENCİ BENDİM

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri diploma alacak, heyecan doruklarda... O da ne? Kemal Sunal diploma töreninin yapılacağı salondan içeri giriyor. Bir alkış tufanı kopuyor. Bir fısıltı başlıyor salonda, “Acaba Kemal Sunal’ın elinden diploma almak hangi şanslı iletişimciye kısmet olacak? Tek tek isimler okunuyor, diplomalar alınıyor… Mezin Dedeyi ismi okunuyor ve ardından Kemal Sunal… Yani o şanslı iletişimci benim… Aman Allah’ım rüya gibi… Daha o gün karar veriyorum mesleğe atıldığımda onunla mutlaka röportaj yapmaya. Sonra mı? Mesleğe başlıyorum, epey de bir süre geçiyor. Sürekli aramama rağmen, her defasında “Mezin ben röportaj yapmayı sevmiyorum. Başkasıyla yapsana” diyor. “Yok” diyorum. “Pazartesi yine arayacağım sizi.” Ve gerçekten de onu izleyen her pazartesi günü yılmadan arıyorum. Sonunda “Tamam, inatçı kız, tamam. Hyatt Regency Otel’in lobisinde buluşalım” diyor. Röportaj  günü otelin lobisinde bekliyorum. Telefonum çalıyor. “Mezin, sakalım uzamış, bir kestirip geleyim” diyor Kemal Sunal. Ve o röportaj onu son görüşüm oluyor…

Akşam

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.