1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. ÖZERSAY: “KIBRIS TÜRK TARAFI AKTİF BİR DİPLOMASİ İZLEMELİ”
ÖZERSAY: “KIBRIS TÜRK TARAFI AKTİF BİR DİPLOMASİ İZLEMELİ”

ÖZERSAY: “KIBRIS TÜRK TARAFI AKTİF BİR DİPLOMASİ İZLEMELİ”

Özersay, Kıbrıs Türk tarafının, deniz yetki alanları ve

A+A-

“BU BİLİNMEZLİK ORTAMINDA MÜZAKERELERİN ÖZÜNE DAİR GÖRÜŞME YAPILMAMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUM”

Cumhurbaşkanı adayı Kudret Özersay, Kıbrıs Türk tarafının, deniz yetki alanları ve  doğal kaynaklarla ilgili aktif bir diplomasi izlemesi ve savunmaya dönük bir yaklaşım yerine, pozitif bir şekilde bu uyuşmazlıkta hak ve çıkarları olan gerçek aktörlerden birisi olduğunu görünür kılması gerektiğini söyledi.

Özersay, Kıbrıs Rum tarafının paylaşmaya hazır olmadığını gizlemeye dönük müzakereleri askıya alma adımının anlamını yitirmesi ve bu krizin bir fırsata dönüştürülebilmesi için Kıbrıslı Türk yetkililerin kullandıkları kavramlara ve söylemlerine dikkat etmeleri gerektiğinin de altını çizdi.

Kudret Özersay bugün yaptığı yazılı açıklamada, Kıbrıs’ın çevresindeki deniz yetki alanları ve doğal kaynaklarla ilgili krize ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Deniz yetki alanlarına ilişkin gözlemlerini 6 madde halinde açıklayan Özersay, krizin, Kıbrıs’ta uzun yıllardır yaşanmakta olan “güç ve zenginlik paylaşımı” mücadelesinin farklı bir versiyonu olduğunu ifade etti.

Özersay, Rum tarafının  navtex belgesini bahane ederek müzakereleri askıya almasının, Kıbrıs Türk tarafıyla “gücü ve zenginliği” hala paylaşmaya hazır olmadığını göstermesinin yanında,  bu isteksizliğinin görünmesini ve ortaya çıkmasını engellemeye dönük bir hamle olarak okumak gerektiğini söyledi.

Kudret Özersay, “Eğer dikkatli bir politika izlenirse bugün var olan kriz bir fırsata da dönüştürülebilir” dedi.

Mantıksal  kurgu korunduğu sürece silahlı bir çatışma ihtimalinin olmadığını düşündüğünü ifade eden Özersay,  “Savaş gemilerinin yer aldığı, tatbikatların yapıldığı ortamlarda çatışma riski herşeye rağmen vardır ancak biz Kıbrıs Türk tarafı olarak yukarıda tarif edilen mantıksal kurguyu devam ettirdiğimiz sürece bu risk çok az olacaktır. Kaldı ki bu bölgede şu anda yaşanan diğer gelişmeler, özellikle Suriye’deki durum, uluslararası aktörlerin de böyle bir dönemde Kıbrıs ile bağlantılı bir çatışmaya izin vermek istemeyeceklerini göstermektedir” dedi.

Meseleyi Türkiye’ye havale etmenin bir süre sonra sorunun “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile Türkiye arasında olduğu algısını kemikleştireceği konusunda uyarıda bulunan Özersay, “Bu nedenle, Kıbrıs Türk tarafının girişimleri, bugün olduğu gibi BM Genel Sekreteri’ne bir mektup yazmakla sınırlı kalmamalıdır. BM Güvenlik Konseyi nezdinde ve başka uluslararası örgütler düzeyinde de farklı diplomatik girişimler yapılması ve bunun acilen hayata geçirilmesi elzemdir” ifadelerini kullandı

Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması’ndan bahsetmenin düşündürücü olduğunu ifade eden Özersay,  Türkiye’ye yetki devredildiği yönündeki açıklamaların, Kıbrıs Türk tarafının pozisyonuna uygun olmadığını, yetkinin Türkiye’ye değil TPAO’ya verildiğini anlattı.
 
Deniz yetki alanları  uyuşmazlığının çözümü ve krizin yönetilmesi noktasında,  BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı’nın ortalarda olmayışının dikkat çekici olduğunu kaydeden Özersay, “Sayın Eide, kendisini bu konuda yetkili görmüyorsa, BM Genel Sekreteri’nden bu konuda Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafları arasında mekik diplomasisi yapacak bir kişiyi görevlendirmesini talep etmeliyiz. İster Sayın Eide,  isterse bir başka temsilci kanalıyla olsun, bu uyuşmazlığın asıl taraflarının Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar olduğu böylece teyit edilmiş olacaktır” dedi.

Müzakere sürecine de değinen Özersay, açıklamasını şöyle tamamladı:
“Müzakere sürecinde, müzakerelerin yoğunlaşacağı, pazarlığın yapılacağı ve BM’nin köprü kurucu fikirler getireceği aşamaya gelmek hiç de kolay olmamıştı. Bu türden prosedüre dair unsurlarla yapılandırılmaya başlayan sürecin Kıbrıs Rum tarafının askıya alma kararı ile havaya uçurulduğu bir ortamda, yani ortada bir süreç kalmamışken, Kıbrıs Türk tarafının BM kanalıyla dahi olsa konuların özünü müzakere etmeyi sürdürmesinin doğru olmayacağını düşünüyorum. Ortada bir süreç yokken, yani kapsamlı çözüme tanımlanmış bir süreçle ilerlemezken BM’nin bazı konularda üstelik de sadece Kıbrıs Türk tarafına köprü kurucu fikirler getirmesini kabul etmemek gerekir. Tanımlanmış ve yapılandırılmış bir süreç olmadıkça, müzakere başlıklarının özüne girmek, yakında bir viraj, ya da yolda bir çukur, ya da yol içinde bir yaya olup olmadığını bilmeksizin süratli araba kullanmaya benzeyecektir. Bu bilinmezlik ortamında müzakerelerin özüne dair görüşme yapılmaması gerektiğine inanıyorum".

TAK

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.