1. YAZARLAR

  2. Dyt. Kezban SAKALLI

  3. PROTEİN MODASI VE BİLİMSEL GERÇEKLER
Dyt. Kezban  SAKALLI

Dyt. Kezban SAKALLI

KIBRIS 7/24
Yazarın Tüm Yazıları >

PROTEİN MODASI VE BİLİMSEL GERÇEKLER

A+A-

Belli  dönemlerde  kitap,  televizyon  programları,  magazin,  radyo  gibi  medyatik  araçlarla  moda  haline  getirilen zayıflatıcı  olduğu  iddia  edilen  diyetlere  moda  diyetleri   diyoruz.  Moda  diyetlerinin  bir  kısmı  kısa  sürede  unutuluyorken  bir  kısmı  uzun  süre  gündemde  kalabiliyor.  Maalesef protein diyeti de  bu uzun  süre  gündemini  koruyanların  başında  geliyor.  Siz  saygıdeğer  okurlarımla  buluşacağımız  bu  köşede  ilk  yazım  olarak  sık  karşılaştığımız  ve en sıkıntılı  olduğumuz  moda  diyetlerinden olan  protein  diyetlerinden  bahsetmek  istiyorum. Danışanlarımdan da edinmiş  olduğum  tecrübeye  göre  şunu söyleyebilirim  ki  insanlarımız  bu  diyetlere  maalesef  umut,  çaresizlik  ve  bilgisizlik  gibi  nedenlerle  ilgi  gösteriyorlar. 

Normalde  beslenme programındaki toplam enerjinin %55-60’ı karbonhidratlardan, %10-15’i proteinden ve %25-30’u ise yağdan sağlanmaktadır. (Bu oranlar var olan hastalıklara göre değişebilmektedir.) Beslenme programında özellikle barsak hareketliliği açısından 25-30g posa olmasına özen gösterilmektedir.  Fakat yüksek proteinli beslenmede enerjinin %5’i karbonhidratlardan (Karbonhidratlar eritrosit(kırmızı kan hücreleri), beyin ve merkezi sinir sistemi tarafından kullanılan tek enerji kaynağıdır.), %25’i proteinden ve %70’i yağdan sağlanmaktadır. Bu diyetlerde proteinli ve yağlı besinlerin tüketimi serbest tutulmaktadır. Bu nedenlerle, enerjisi diğer zayıflama diyetlerine göre daha yüksektir. Bu diyet besin öğeleri yönünden son derece dengesizdir. Ayrıca proteinden zengin besinler yağdan da zengin olduğundan  diyetin protein miktarı artırıldığında yağ miktarı da (özellikle doymuş yağlar) artacağından bu diyetler sağlıksızdırlar.

Kişilerin sağlıklı bir şekilde (yağ kaybederek) kilo vermesi ve verilen kiloların korunması,  kişiye özel kişinin yaş, boy, sağlık bilgileri ve bazal metabolizma hızı doğrultusunda yaşam tarzına uygun bir dengeli beslenme programıyla sağlanmalıdır. Bu programın karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, mineral ve posa dengesinin iyi kurulmuş olması da çok önemlidir. Tek yönlü diyetler ile kaybedilen kilo genellikle yağsız vücut kitlesinden ve su kitlesinden olmaktadır. Halbuki kişiye özgü düzenlenen diyet programlarında hedefimiz  kilo kaybının yağ kitlesinden olmasıdır. Aynı zamanda amaç kişiye sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmak ve kişinin kaybettiği  kiloyu geri kalan hayatı boyunca koruyabilmesini sağlamak olmalıdır. Protein  ağırlıklı  beslenen kişiler tartıya çıktıklarında kilo kaybettikleri için seviniyorlar hatta kendi çevrelerine şu kadarcık sürede şu kadar kilo verdim diyerek özendirme yapıyorlar. Maalesef verdikleri kilonun aslında vücutlarında birikmiş olan yağ kitlesinden değil de kas ve su kitlesinden olduğunun bilincinde değiller.  Aslında  tartıda  gördükleri kilo kaybı belki de  kas dokusundan oluşmuş olan kalplerindeki kayıp belki de iç organlarındaki tahribattır ve onlar bunun farkında değiller. Bu  diyet  hakkında yapılan birkaç araştırma sonucundan bahsedersek;

Yapılan birçok  araştırma sonucuna göre diyetle yüksek protein alımı idrarla kalsiyum atımını artırabilmekte ve hiperkalsiüriye neden olabilmektedir. Son çalışmalara göre yüksek protein tüketimi fraksiyonel kalsiyum emilimini ve üriner kalsiyum atımını arttırmaktadır. Kısacası kemik erimesini arttırmakta ve kemik sağlığı üzerinde olumsuz etkiler göstermektedir.

The Archives of Internal Medicine adlı tıbbi bir dergide yayınlanan 5 klinik çalışmaya göre düşük karbonhidratlı diyet uygulayanlarda yüksek LDL kolesterol seviyeleri gözlenmiştir.

Gereğinden fazla hayvansal proteine teşvik eden diyetleri savunanlar bu konuda yapılmış kısa süreli araştırmaları örnek veriyorlar ve yüksek proteinli beslenmenin zararlı olmadığını iddia ediyorlar. Fakat bu diyetler uzun süre uygulandıklarında elde edilen sonuçlar aşağıda örnek gösterdiğim  olay gibi tam bir hayal kırıklığı oluyor.

İngiliz tıp dergisi "Lancet"da yayımlanan makalede, 2004’te bir ay boyunca yüksek protein diyetlerinden birini yapan ve gerekli tüm vitaminleri de almasına rağmen New York’ta yoğun bakıma alınan 40 yaşındaki obez bir kadın hastanın durumu anlatıldı. Lancet’a açıklama yapan New York Tıp Okulu profesörlerinden Klaus Dieter Lessnau, adı açıklanmayan hastanın bir ayda 9 kilo verdiğini, ancak 5 gün sonra iştahının kapandığını, bulantı hissettiğini ve günde 4-6 kez kusmaya başladığını belirtti. 

YÜKSEK  PROTEİNLİ  DİYETİN  YARATABİLECEĞİ  SAĞLIK  PROBLEMLERİ:

  • Vücutta  sıvı-elektrolit  dengesi bozulabiliyor ve böylece tansiyon düşüklüğü ataklarına neden olabiliyor.
  • Osteoporoz risli artabilmektedir.
  • Düşük karbonhidrat tüketimi nedeniyle posa az tüketiliyor ve böylelikle barsak hareketliliğinde azalmaya yol açıp konstipasyona (kabızlığa) neden olabiliyor.
  • Kabızlığa bağlı fistül oluşumu ve daha uzun süreli yüksek proteinli beslenme nefroliyasiz ortaya çıkabiliyor.
  • Kan kolesterolünde ciddi bir artış ve buna bağlı koroner kalp hastalığı oluşabilmektedir.
  • Kanda ürik asit düzeyi yükselebilmekte böylece  gut ve kardiyak aritmilerle (kalpte ritim bozukluğu) ölüm riski oluşabilmektedir.

Kısacası şunu unutmamalıyız ki sağlıksız beslenmenin olumsuz etkisi kısa bir sürede değil 2-3 yıl sonrasında geri dönüşümsüz olarak karşımıza çıkacaktır. Vücuda gereğinden fazla alınan protein yağa çevrilip depolanmakta, karaciğer ve böbrek gibi organları zorlamakta olduğu gibi şunu da belirtmeliyim gereğinden az alındığında da olumsuz etkiler yaratmaktadır en basiti hücre yenilenmesini duraksatmaktadır. Sonuç olarak tek bir besin grubuna yönelerek zayıflamaya çalışmamalıyız. Beslenmemizi çeşitlendirilmiş, protein, karbonhidrat ve yağdan gelen enerjinin dengeli bir şekilde dağıtılmış olmasına özen gösterelim. Sofranızda çeşitlilik yarınlarınızda sağlık hep sizinle olsun..

YARARLANABİLECEĞİNİZ   KAYNAKLAR:

Am J Clin Nutr, 2003 Sep;78(3 Suppl):584S-592S.

J.Nutr. 2011 Mar;141(3):391-7.doi:10.3945/jn.110.129361.Epub 2011 Jan 19.

The Lancet, Volume 364, Issue 9437, Pages 897 - 899, 4 September 2004 doi:10.1016/S0140-6736(04)16986-9.

Lancet. 2004 Sep 4-10;364(9437):897-9.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.