“His” “Siz” misiniz?

Hidayet Serdar

Bazen insanların hayatlarına bir “his” olarak gireriz... Belki bir şeyler anımsatırız geçmişlerinden, ya da bir dönüm noktası oluruz geleceklerine... Öyle, ya da böyle; bir “his” olur, bir duygu olur, etkileriz yaşamlarını ve yaşam amaçlarını.

İyi ya da kötü, bir his ya da duygu yaratmıyorsa insanlar hayatlarımızda, his-siz olanların anlamı da kalmaz bizim yaşam yolumuzda...

Ne hissediyorsunuz karşınızdakiler için? Nasıl duygular uyandırıyorlar sizde?.. Sevgi? Huzur? Huzursuzluk? Öfke? Neşe? Aşk? Arzu?.. Tiksinme?.. Olmalı isimlendirebileceğiniz duygular o kişilerde... Ama ya hiç bir his uyandırmıyorlarsa sizde!?..

Ne şekilde olursa olsun bir “hiç” duygusu üzerine kuruluysa ilişkileriniz, ya da o noktaya gelmişse yaşananlar... O zaman aslında varlıkları, yoklukları, dedikleri, demedikleri bir anlam taşımaz hayatınızda... Onlar, sıradan birer obje, sadece birer figürandır artık sizin duygu dağarcığınızda...

Durun ve düşünün, ne hissediyorsunuz diye? Yanınızda olmasa bu insanlar, arayacak mısınız onları; sizde yarattıkları duyguları ile? Özleyecek misiniz; sebep oldukları huzursuzlukları bile? Düşünecek, merak edecek misiniz ben onlarda ne hissi uyandırıyorum diye... Yoksa bu sorular bile bir hissizlik mi yaratıyor sizde?!

“Hissetmeden yaşanmaz” dememişler boş yere, hissetmiyor ve hissettirmiyorsanız, tüm laflar boşta, nafile...