1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. "SU KRİZİ PLANSIZ VE ÖNGÖRÜSÜZ SİYASETİN ÜRÜNÜ"
"SU KRİZİ PLANSIZ VE ÖNGÖRÜSÜZ SİYASETİN ÜRÜNÜ"

"SU KRİZİ PLANSIZ VE ÖNGÖRÜSÜZ SİYASETİN ÜRÜNÜ"

"Su krizi plansız ve öngörüsüz siyasetin ürünü"

A+A-

Prof. Dr. Kudret Özersay katıldığı bir televizyon programında Türkiye’den gelen suyun yönetimi konusunda Türkiye ve KKTC hükümeti arasında yaşanan görüş ayrılığı konusunda değerlendirmelerde bulundu.

Özersay, gelinen noktada, yaşanmakta olan krizin bir kez daha ülkeyi yönetenlerin geriden gelmesi ve geç kalma durumundan dolayı ortaya çıktığını ifade ederken, ülkedeki yeraltı su kaynaklarının özel şirketlere devredilmesi gibi bir yapının da son derece yanlış olduğunu vurguladı.

Özersay “su konusunda Kıbrıs Türk tarafının bir yıl öncesinden kendisine ait bir projesi olması gerekirdi. Geçen süre zarfında bir kez daha ülkeyi yönetenlerin geriden gelmesi ve geç kalma durumu ile karşı karşıyayız. Suyun geleceği daha önceden yapılan protokollerle, açıklamalarla, atılan temellerle ortaya konulmuştu. Şu anda hükümette olan siyasi partiler daha önce de hükümetteydiler. Bunun plan ve projesinin çok daha önceden yapılmış olması gerekirdi. Bildiğimiz kadarıyla 2013 yılından bu yana Meclis’ten geçen protokol ertesinde Türkiye yetkilileri bizim hükümetlerimizle bu projeyi nasıl hayata geçirmek istediklerine ilişkin düşüncelerini paylaştılar. Hatta Türkiye’nin projesi konusunda bir CED raporu girişimi dahi olmuş bildiğim kadarıyla. Bu, Türkiye tarafından paylaşılan yaklaşımın doğru olduğunu göstermez ancak yetkililerimizin bu yeni ortaya çıkmış bir sorun ya da bilgiymiş gibi davranmalarına gerçekten şaşırıyorum” diye konuştu.

“Ülkeyi yöneten anlayışlar her zamanki gibi hazırlıksız…”

Özersay ülkeyi yönetmekte olan anlayışların her zamanki gibi konulara hazırlıksız yakalanmasının bu mevzuda da açıkça görüldüğünü vurgulayarak “maalesef bu ülkeyi yönetenler bu hazırlıklar yapmadılar. Hazırlıklı olsaydık Kıbrıs Türk tarafının kendine ait bir projesi ve planı olsaydı, suyun ülke içerisindeki dağılımı ve dağıtımına ilişkin iş işten geçmeden diplomatik olarak ilgili taraflara anlatmak ve uygun zemini yaratmak, unsurlarını bir araya getirmek ve belediyeleri buna göre hazırlamak bugün çok daha mümkün olacaktı. Öncelikle bu öngörüsüzlükten ve plansızlıktan kaynaklanan yönetim zafiyetinin hesabının verilmesi gerekir. Ne birileri bize bu noktaya nasıl gelindiğini çıkıp açıklamalıdır” ifadelerini kullandı.

“Bir ara formül bulunmalıdır”

Özersay, belediyelerin bu süreçten bütünden dışlanması ya da bugün var olan sorunlu yapının aynen devam ettirilmesi yerine iki tarafın bir ara formülde uzlaşmalarının mümkün olduğuna inandığını vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Suyun dağıtımında, yönetilmesinde Kıbrıs Türk belediyelerinin belirli bir rol üstlenmesinin makul olduğunu düşünüyorum. Bir kere bu süreçte mademki bugün var olan su dağıtım hatları da bir oranda kullanılacak ve bu hatlar belediyeler tarafından yapıldı, sadece bu açıdan bakıldığında dahi belediyelerimizin bu konuda devre dışı kalmaması gerektiği açıktır. Ancak Belediyeler Birliği tarafından kısa süre önce hazırlanan projenin belirli bazı soru işaretlerini içerdiğini düşünüyorum. Başlangıçta yapılacak yatırım için gerekli olan sermayenin nereden bulunacağı sorusunun yanıtı bence hem belirsizdir hem de belediyelerin içinde bulunduğu maddi kriz dikkate alındığında çok da gerçekçi olmayan bir şekilde tasarlanmıştır. Bu nedenle karma bir model uygulanabileceğini düşünüyorum. Özel şirketlerin bu sürece dâhil edilmesine kategorik olarak karşı çıkanları anlıyorum. Ancak bunu yerli yatırımcıların belirli oranda dâhil olacağı, tekelleşmeye neden olmayacak ve yerli istihdamı mecbur kılan bir yapı ile, belediyelerin de belirli bir rol üstlenmesiyle yapmanız da tabi ki mümkün olabilir. Kuşkusuz o türden bir modelde en kritik nokta suyun fiyatına bir noktada kamu otoritesinin müdahale etme yetkisini elinde tutabilmesidir ki bana göre bu gereklidir” dedi.

“Yeraltı su kaynakları özel şirketlere bırakılmamalı”

Ülkedeki yeraltı su kaynaklarının özel şirketlere devredilmesi gibi bir yapının son derece yanlış olacağını da vurgulayan Özersay, “yer altı sularının kullanımı, kuyu açma izinleri vb. unsurlarında kararın özel şirketler tarafından alınması kabul edilir bir şey değil. Türkiye ile yapılan müzakereler bağlamında ve heyetler arası görüşmelerde bu konular geçmişte hükümetlerin gündemine gelmiş olmalı, yani bu konu yeni mi ortaya çıktı, buna anlam veremiyorum. Madem bunu daha önceden biliyorlardı neden kamuoyu ile paylaşmadılar ve kamuoyunun desteğini alarak daha güçlü bir müzakere yapmadılar? Benim aklıma öncelikle bu soru gelir” dedi.

Özersay, yapılması gereken şeylerin başında devletin düzenleme ve denetleme yetkisi devreye sokmak olduğunu söyleyerek şu ifadelerde bulundu;

“Öte yandan Türkiye’den gelen suyun yeraltı su deposu olarak bilinen akiferlere boşaltılması durumunda, yerin üstünde suyun kullanımı düzenlenmiş ve dağıtımı yapılandırılmışken, yerin altından dileyenin dilediği gibi su çekmesine izin verilmeyecek. Yani bir bölgeye bu su verilirken bununla eş zamanlı olarak kuyulardan kamusal kullanım için aynı suyun alttan kuyulardan çekilmesi tabi ki denetim altına alınmak zorundadır. Şahısların tarımsal amaçlı kullanımlarına da belirli bir düzenleme getirilmesi de normaldir. Ancak bu yer altı su kaynaklarının şirketlerin denetimine verilmesi sonucunu doğurmadan da yapılabilir. Yani devletin, kamu otoritesinin düzenleme ve denetleme yetkisiyle bu rolü üstlenmesi sorunu çözer. Tabi bunu söylerken, bugüne değin seçim dönemlerinde verilen su kuyusu açma izinlerini, bu izinlerin seçim maksatlarıyla nasıl istismar edildiğini ve yozlaşmayı da aklımda tutuyorum. Yani kamu otoritesi bunu yapsın derken, yine siyaseten peşkeş çekilmeyecek bir yaklaşımla özel tedbirler de almak gerekecek diye düşünüyorum.”

Kıbrıs Postası

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.