1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. "TAHTTA OTURURKEN KRAL ÇIPLAK DEMEK KOLAY DEĞİLDİR"
"TAHTTA OTURURKEN KRAL ÇIPLAK DEMEK KOLAY DEĞİLDİR"

"TAHTTA OTURURKEN KRAL ÇIPLAK DEMEK KOLAY DEĞİLDİR"

"Tahtta otururken kral çıplak demek kolay değildir"

A+A-

 

Başbakan Ömer Kalyoncu’nun TED yöneticileriyle yaptığı görüşmede eğitim konusunda dillendirdiği ifadelerin yankıları sürüyor. Kalyoncu’nun eğitim konusundaki sözleri, Sosyolog Kudret Akay’a göre teşekkürü hakediyor. “Taht’ta otururken ‘kral çıplak’ demek kolay değildir” diyerek Başbakan Kalyoncu’nun konunun tartışılması zemini oluşturduğunu ifade eden Sosyolog Akay, 2009’da yaptığı araştırmaya atıfta bulunarak, devlet okullarında okuyan çocukların ailelerinin refah düzeyleri, sosyal sınıfları, sosyal statüleriyle, çocukların aldıkları eğitim arasında çok güçlü bir ilişki olduğunun altını çizdi.

Sosyolog Kudret Akay, Başbakan Ömer Kalyoncu’nun devlet okulları ve eğitim konusundaki sözlerinin ardından başlayan tartışmalar odağında eğitim sistemini değerlendirdi. Eğitim alanında yapılan araştırmalara atıfta bulunarak, sistemin nasıl revize edilmesi gerektiğine dair öneriler ortaya koyan Sosyolog Akay, fırsat eşitliği, demokratikleşme ve yerinden yönetim konularına dikkati çekti.

Sistem eleştirisi ve mevcut veriler üzerinden değerlendirme yapan Sosyolog Akay, “Kalyoncu’ya teşekkür borçluyuz. Taht’ta otururken ‘kral çıplak’ demek kolay değildir... Konuyla ilgili yapılan yorumlara eleştirilere bakınca gerçekten üzülüyorum. Bir grup, ‘Başbakan aileleri özel okullara yönlendiriyor’ diye eleştirmiş. Kalyoncu’nun açıklamasını böyle okumak kolaya kaçmak veya madalyonun öbür yüzünü saklamaya çalışmak demek esasında. Madalyonun öbür yüzünde Kalyoncu’nun işaret ettikleri var çünkü. Saklayalım o zaman bu gerçekliği yani ‘aman sakın aileler bilmesin’ mi okulların durumunu? Eğitime duyarlıysanız nasıl bir paradoks bu?” diyerek, Başbakanın açıklamasının yarattığı tartışma zeminine dikkati çekti.

Sosyolog Akay, I. Soyer Hükümeti’nde, Canan Öztoprak’ın Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı dönemde, okullarda “değerlendirme” veya “seviye belirleme” adıyla tüm okullarda aynı yaştaki öğrencilerin ülke çapında belirli konularda  sınava girdiklerini ancak sonuçların açıklanmadığını vurgulayarak, “Yayınlanmış olsaydı örneğin, Türkçe veya Matematikte veya Fen derslerinde hangi okulun ne oranda başarılı olduğunu görebilecek;  sorunlu okulları görebilecek ve bu okullarda neler yapılması üzerine düşünebilecektik. Ama maalesef  bu olmadı, yapılmadı ve bu sınavlarda sanırım tekrar edilmedi” dedi.

Akay, 1994-95 yıllarında pilot okullar seçilen Lefkoşa okullarında sosyal sınıf ve eğitim arasındaki ilişkiye dair yaptığı araştırmaya dikkati çekerek, “Sonuçlar çarpıcıydı. Sınıf ve eğitim arasındaki ilişkinin fotoğrafı ilk kez KKTC’de kamusal alana taşınmıştı” diyen Akay, sonuçları dönemin Eğitim Bakanı Mehmet Ali Talat’a sunduğunu  kaydetti.

Refah düzeyine doğum yeri de eklendi

Akay, 2009’da  UKÜ adına tüm devlet okullarının (lise veya dengi) son sınıf öğrencileriyle tam sayıma dayalı yaptığı ve refah düzeyi/sosyal statü/sosyal sınıf ve eğitim arasındaki ilişkiyi KKTC genelinde tanımlayabilecek veriler sunan araştırma sonucunda, devlet okullarında okuyan çocukların ailelerinin refah düzeyleri, sosyal sınıfları, sosyal statüleriyle çocukların aldıkları eğitim arasında çok güçlü bir ilişki olduğunun ortaya çıktığını kaydetti.

Çarpıcı sonuçlar eksenindeki diğer verileri de Kıbrıs Postası’na değerlendiren Akay, “Eğer refah düzeyi yüksek bir aileden gelen bir çocuksanız büyük bir ihtimalle TMK gibi bir okula gitme şansınız yüksek olacak, ancak eğer refah düzeyi düşük yani dar gelirli bir aileden gelen bir çocuksanız, bir meslek okuluna gitme şansınız çok daha yüksek olacak. Veya son satırı tersten yazalım; refah düzeyi düşük bir aileden gelen bir çocuksanız Türk Maarif Koleji’ne gitme şansınız çok az. Tabii refahın yanısıra ayni ilişkileri ‘sosyal statüler’, ‘sosyal sınıf’ ve eğitim arasında da kurabilirim. Özellikle babanız, toplumsal iş bölümü içerisinde sosyal statüsü yüksek olarak kabul edilen meslek gruplarından birinde ise, sizin TMK’ya gitme şansınız yüksek. Tabii tamamladığım araştırmanın bana sağladığı veriler sadece refah düzeyi, sosyal statü ve sosyal sınıf değişkenlerinin eğitimle ilişkisini vermekle kalmayıp bir de anne ve babanın doğum yeri ile de ilişkisini göstermeme yarıyor. 1994’ten beridir söyleye geldiğim ve en son 3 yıl kadar önce bir gazetede yayınlanan yazımda da belirttiğim gibi ‘Bu ülkede gelecekteki hakimler, doktorlar, mühendisler, avukatlar,  profesyoneller veya bir başka deyişle yönetenler, Kıbrıs doğumlu babaların çocukları olurken, vasıflı ve/veya vasıfsız işçiler, teknisyenler, bir mesleği olmayanlar,  veya bir başka deyişle yönetilenler Türkiye doğumlu babaların çocuklarından oluşacaklardır. İstisnalar tabii ki olacak ancak bu istisnalar kaideyi bozmayacak. Toplumsal hiyerarşi doğum yerine göre belirlenmeye devam edecek. Birileri bunu değiştirmeye çalışacak. Ancak bu 3 vakte kadar mı 4 vakte kadar mı olacak bunu da zaman gösterecek’” dedi.

2009 araştırmasında yer alan Grafik 1’e dikkati çekerek, “Refah grubu yükseldikçe içerisindeki Kıbrıs doğumluların payı artıyor, yani Refahla Kıbrıs doğumlu olmak arasında doğru bir  orantı varken, Refah grubu düştükçe içerisindeki Türkiye doğumluların oranı artıyor, yani burada ters bir orantı mevcuttur.  Sadece bu gösterge dahi bizleri tedirgin etmeye yetmeli. Ancak bu gösterge buzdağının sadece ucu” diyen Sosyolog Akay, doğum yerinin etkisine vurgu yaptı.

sinnna.jpg

“Eşitlik Yasası’na ihtiyaç vardır”

Yaklaşık 5 ay önce DPUG Genel Başkanı Serdar Denktaş’ın partisi için kendisinden hazırlanmasını istediği çalışmada, Fırsat Eşitliği konusunda yaptığı vurgulara da atıfta bulunan Sosyolog Akay, sunduğu bu vurguları ise “Ülkemizde ‘tanımlanmış kategorilerde’ bulunan kişiler arasında doğrudan veya dolayı olarak ayrımcılık yapılmasını engelleyecek bir Eşitlik Yasası’na ihtiyaç vardır. Tanımlanmış  kategoriler: Doğum yeri, yaş, engellilik,cinsiyet, cinsiyet değişikliği, cinsel yönelim, hamilelik,  annelik ve babalık, etnik köken, mensup olduğu din veya  inanç sistemi, ırk, evlilik ve birlikte yaşamak. Geçirilmesini önerdiğimiz  Eşitlik Yasası ile  tanımlanmış kategorilerde  işe alımlarda ve çalışma yaşamında dolaylı veya dolaysız ayırımcılık yapmak  yasa dışı olarak tanımlanmalı ve cezai müeyyidesi olmalıdır. Eşitlik Yasası, kamu sektörünü  ayırımcılığı ortadan kaldırmak, her türlü baskı, rahatsızlık, her türlü şiddet ve hak gaspını önlemekle yükümlü kılacaktır. Tüm kamu kurumları esas yasaya bağlı olarak  Fırsat Eşitliği Politikaları geliştirip her yıl sonunda Eşitlik Yasası’yla ilgili performanslarını veriler halinde yayınlamalıdır. Buna bağlı olarak üyeleri Cumhurbaşkanı ve/veya Meclis tarafından belirlenecek ve Fırsat Eşitliği Politikaları’nın uygulanması denetleyecek, gözlemleyecek ve gerekli düzenlemeleri önerecek; uyulmaması halinde cezai müeyyide uygulanmasını önerecek bir Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulması  gerektiğine inanmaktayız” şeklinde açıkladı.

“Okul Yönetim Kurulları oluşturulmalı”

Eğitim konusunda içinde bulunulan durumdan ne öğretmenlerin, ne yöneticilerin, ne velilerin memnun olduğunun söylenemeyeceğini kaydeden ve bunun doğal sonucu olarak da öğrencilerin mağduriyetlerine dikkati çeken Akay, “Eğitimde yeniden yapılanma kaçınılmazdır. Müfredattan tutun da sınav ağırlıklı sistemin dayattığı sorunlara, bütçe yetersizliğine kadar bir çok sorun masaya yatırılmalıdır. Ancak bu uzun süreli yeniden yapılanma programına geçmeden önce eğitim alanında 3 ana temel unsur etrafında pilot uygulama başlatılmalıdır” diyerek, bu ilkelerin demokratikleşme, yerelleşme/yerinden yönetim ve fırsat eşitliği olduğunun altını çizdi.

Okulların yönetiminin veliler, öğretmenler ve yerel yönetimlere devredilmesi gerektiğine dikkati çekerek, farklı sosyo-ekonomik, demografik özellikler gösteren ve tercihen farklı bölgelerde bulunan 3 veya 4 okulda  pilot uygulamaya geçip, okul yönetimin ise ağırlıklı olarak velilerden oluşan, okul müdürlüğü, öğretmen ve  yerel yönetim temsilcisinin de yer alacağı Okul Yönetim Kurulu’na devredilmesi önerisinde bulunan Akay, eğitimin yeniden yapılandırılması eksenindeki bütüncül önerilerini “Seçilen okullarda gerçek öğretmen ihtiyacı ve diğer mali ihtiyaçlar temel alınarak oluşturulacak bütçeleri Okul Yönetim Kurulları yönetmelidir. Okulların günlük ihtiyaçları ile ilgilenecek, sorunları saptayıp çözmeye çalışacak olan Okul Yönetim Kurulları olmalıdır. Hedefimiz Milli Eğitim Bakanlığı’nı günlük okul işlerine karışan, müdahale eden ve sorunları çözmeye çalışan  verimsiz bir kurum olmaktan çıkarıp eğitime yön veren temel politikaları belirleyen verimli bir kurum haline getirmektir. Falanca okuldaki ‘bozuk tuvaletin’ tamiri Eğitim Bakanlığı’nın uğraşı olmamalıdır. Okul Yönetim Kurulları okulların yönetiminde tam anlamıyla sorumlu hale getirilmeli, bütçeleri kontrol edilmeli ve  ek kaynak yaratmalarına fırsat verilmelidir. Eğitim Bakanlığı’nın bir görevi de  her okulun performans değerlendirmesi olmalıdır” şeklinde sıraladı.

Kıbrıs Postası

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.