1. YAZARLAR

  2. Av. Ahmet Said Sayın

  3. KUZEY KIBRIS’TA BOŞANMAN HUKUKUNUN GENEL HATLARI, SEBEPLERİ VE SONUÇLARI
Av. Ahmet Said Sayın

Av. Ahmet Said Sayın

kibris 724
Yazarın Tüm Yazıları >

KUZEY KIBRIS’TA BOŞANMAN HUKUKUNUN GENEL HATLARI, SEBEPLERİ VE SONUÇLARI

A+A-

Değerli okurlarım, bu yazımızda, toplumu yakından ilgilendiren bir hukuki süreç olan boşanma konusunu ele alıyoruz. Temel sorumuz şudur. Neden, nasıl ve ne sıklıkla boşanıyoruz, bu sürecin sonuçları ve hukuki dayanağı nelerdir?  Bu yazıda   söz konusu sorulara genel cevaplar bulmaya çalışacağız.

Ülkemizde boşanma oranlarının sürekli olarak bir artış içinde olduğu KKTC Mahkemelerinin istatistiklerinden rahatlıkla görülmektedir. Geçmiş yıllarla ilgili istatistiki bilgiler Yüksek Mahkeme tarafından hazırlanmakta ve yayımlanmaktadır. 2014 yılına ait veriler, yıl sona ermediğinden henüz hazırlanmış değildir. Ancak geçmiş yıllara ait bilgiler 2014 yılına ışık tutabilecektir. 2013  yılında toplamda 1040 boşanma gerçekleşmiştir. Dosyalanan dava sayısı ise bu rakamdan daha çoktur. Geçen  yıllar içinde boşanma sayısında bir artış olduğunu da ayni istatistiki bilgilerden gözlemlemekteyiz. Buna göre 2009’da 896 boşanma gerçekleşmişken 2010’da bu sayı 924’e ve 2011’de ise  gibi 949’a yükselmiştir. 2012 ve 2013 yıllarında ise bu yükseliş istikrarını korumuştur.  Bu yükselişin sebepleri ve sonuçları ise  mutlaka devlet ve/veya ilgili bakanlıklarca araştırılmalıdır. Ancak aile veya adalet bakanlığımızın bulunmayışı sebebiyle böyle istatistiki ve sosyal bir bilgiyi hangi bakanlığın araştıracağını işaret edemiyoruz. Herhalde bu görev, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına veya Başbakanlığa düşmektedir. Her hal ve karda sosyal hizmetler dairesi bu konu ile yakından ilgilidir düşüncesindeyiz.

 İşte Yüksek Mahkemenin verileri ortada, ama boşanma oranlarındaki artışın sebebini ve sonuçlarını araştıracak  bir enstitü veya benzer bir kurum yok. Bu tip kurumları kurmak, devlet olmanın gereklerindendir düşüncesindeyiz.  Her neyse, biz artık esas konumuza gelmeliyiz. Belki de soru cevap şeklinde gitmek, konunun anlaşılır ve akıcı olması açısından daha iyi olacaktır.

Çiftlerin temel boşanma sebepleri nelerdir?

Bunu her zaman belirlemek kolay değildir, boşanmak için bir veya birden çok sebep veya sebepler olabilir. Hiçbir gerekçe de olmayabilir. Mesela taraflar evlilikten sıkılmış olabilir.  Ancak çiftlerin boşanma sebepleri temelde  iki ana hatta ayrılabilir. Bunlardan birincisi yasanın saydığı boşanma sebepleri diğer ikincisi ise evlilik birlikteliğinde çiftlerin karşılaştığı gerçek sebepler, diğer deyişle yaşanıp da söylenemeyenlerdir.

Önce yasal boşanma sebeplerine bir göz atalım. 1/1998 sayılı Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasamız dokuz boşanma sebebi saymıştır. Bunlardan başlıca ikisi halk arasında “şiddetli geçimsizlik “ dediğimiz aile birlikteliğinin tahammül edilemez derecede gerginleşmesi ve diğeri ise evliliğin en az bir yıl sürmüş olması halinde başvurulabilecek halk arasında “anlaşmalı boşanma” diye bilinen boşanma sebebidir.

Özellikle ikinci halde, yani tarafların boşanma ve diğer hususlarda anlaşmış olarak mahkemeye gelmesi halinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu anlaşılırsa Aile Mahkemesi anlaşmayı onaylaması halinde  boşanma hükmü verir. Yasamız aile birliğini terk etmeyi, zinayı, eşin diğer eşin canına kastını ve pek fena muameleyi, akıl hastalıklarına yakalanmayı ve ayrı yaşamayı da boşanma sebebi olarak düzenler ancak bu sebepler çoğunlukla Mahkemeye yansımaz.  Tüm bu boşanma sebepleri yasanın 24. Maddesi altında sayılmıştır.

Özellikle eş veya eşlerin zina yapması yani evlilik birliği içindeyken diğer eşi üçüncü bir kişiyle aldatması olayı çok nadiren boşanma davalarına sebep olmakta, bu gibi olaylara alternatif olarak genel huzursuzluk, karı – kocalık görevlerini yerine getirmeme iddiaları ve kavgalar, davalarda boşanma talebine sebep olarak sıralanmaktadır.  Yani 24/6 anlamında halk arasındaki adıyla “şiddetli geçimsizlik” davaları istatistiki açıdan, aile hukukumuzun önemli bir yerinde bulunmaktadır.

Gerçekte olan sebepler ise tarafların karakter uyuşmazlığı, tarafların ekonomik güçleri, yine tarafların olaylara bakış açısı, aile kurumunun algılanış tarzı, ekonomik sıkıntılar, taraf ailelerinin yeni evli eşlere sürekli müdahalelerde bulunması, toplumsal olaylar ve bu olayların algılanış şekilleri vb. dir. Bu yazıda sayılamayan pek çok diğer yan sebepler de  boşanma oranlarını artırmıştır.

Aile bireyleri ve kadınlar aile içi şiddet görüyor mu ve bu nedenle boşanmak için mahkemelere başvuruda bulunuluyor mu?

Bu sorunun yanıtı kesinlikle evettir. Ama şöyle bir de durum da vardır ki, önemle üstünde durulması gerekir. Kıbrıs’ta genellikle inkar edilse de, aile içi şiddete yaygın bir biçimde rastlanmaktadır. Ancak genelde şiddete maruz kalan aile üyesi kadınlar olur, genelde bıçak kemiğe dayanmadan şiddet nedeniyle polise veya Mahkemeye başvurmuyorlar.

Sebebi ise çok açık, şiddet gören bir kadın veya nadiren erkek, gerek toplumsal ve ailevi baskılardan, gerekse de hali hazırda ekonomik şiddet altında olmasından kaynaklanan sebeplerle gördüğü saldırganca tavırlar karşısında susmayı veya bu konuda konuşmamayı tercih ediyor veya hiç konuşamıyor. Bunun sebepleri birden çoktur, Mahkemelerdeki boşanma davalarının özellikle “şiddetli geçimsizlik” dediğimiz davalarda zaman zaman “koruma emri” talebi de olur. Bu yönde bir emrin Aile Mahkemesi tarafından verilmesi, ara emirlerinin doğası gereği bazı şartların oluşmasına bağlıdır. Ancak şiddet ani gelişebilecek veya uzun süreler boyunca devam edebilecek bir olgudur.

 Dolayısı ile genelde ilk başvurulan makam olan Polis’in konuya daha fazla hassasiyet gösterip aile meselelerinde şiddet bulunuyorsa daha fazla müdahil olması gerekmektedir. Çünkü fiziki şiddet sonuçta konusu suç olan bir kavramdır ve polis bu konularda en doğal yetkilere sahip kurumdur. Ancak polisin bu gibi onulara pek müdahil olmak istemediği, genellikle tarafları mahkemeye yönlendirdiği bir gerçektir ve maalesef bu sebeple Kuzey Kıbrıs’ta şiddete veya cinayete kurban giden aile üyeleri bulunmaktadır.

Çocukların velayeti nasıl düzenlenmektedir?

KKTC’de  gördüğümüz kadarı ile velayet konusunda nadiren duruşmalar olur. Bir boşanma davası uzuyorsa inanın ki konu mal –mülk, edinilen mal, değer vb.dir. Zaten taraflar çoğunlukla boşanma konusunda da hem fikirdirler. Ancak kötüdür ki, çocuklar eninde sonunda boşanan veya boşanmak üzere olan iki eş arasında bir birine karşı çekilmiş bir silah olarak görülmektedir. Yasamızın bu konuda düzenlemesi oldukça dardır yani velayetin kime verileceği ile ilgili bir kıstas getirmemiştir. Velayet konusunda Aile Makemesine ciddi görevler düşmektedir ve uygulamada Aile Yargıçlarının bu görevi yerine getirdikleri görülmektedir. Aile Yargıçları, tarafların uzlaşamadığı durumlarda çocukları da görmek durumunda kalmaktadır. Tabii ki, bir çocuğun mahkeme ortamına gelmesinde bazı hassasiyetler olabilir, bunları aşmak içinde Cumhuriyet Meclisinin gerekli düzenlemeleri yapması ve Aile Yargıçlarının gerek sosyoloji gerekse de psikoloji eğitimini alması sağlanmalalıdır. Bu genelde  hukukumuzun özelde ise aile hukukumuzun gelişimi açısından önemlidir inancındayız. 

 Ancak Yargıtay olarak oturum yapan Yüksek Mahkemenin görüşü velayetin istisnai durumlar dışında anneye verilmesinin uygun olacağı yönündedir. Aile Mahkemesi de bunu kararlaştırırken anne,   baba ve çocukların durumunu, çocukların yaşlarını, öğrenim durumlarını, anne –babanın   ekonomik ve sosyal durumlarını inceleyerek çocukların velayetinin kime verilmesi durumunda onların yararına olacağını inceler ve buna gore bir karar üretir. İşte bu açıdanda, Aile Yagıçlarının yukarıda değinilen mesleki araçlarla donatılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. 

 

Boşanma davalarını uzamasının nedenleri nelerdir?

Boşanma davaları genel olarak açıldıkları yıl içinde sonuca ulaşırlar. Özellikle anlaşmalı boşanma olarak tabir edilen davalar büyük oranda ilk celsede sonuçlanırlar. Bir boşanma davasının uzamasına sebep olabilecek hususlar, davanın davalıya tebligatı, veya uzlaşma bulunmayan konularda duruşmaya gidilmesidir. Az öncede söylediğim gibi mal paylaşımı ve  velayet ve dolayısı ile nafaka konuları, kimi zamanda bir tarafın boşanmayı arzu etmemesi  durumunda dava duruşmaların ardından karara bağlanır ve bu doğal olarak bir müddet uzamaya yol açabilir.

Çiftler arasında mal paylaşımı nasıl gerçekleşir?

Mal paylaşımı konusu 1/1998 sayılı yasada ayrıntılı şekilde yer almıştır. Velayete  veya  esaslı diğer konulara neden bu kadar önem verilmedi de mal paylaşımına  bu kadar ağırlık verildi merak ediyorum. Bu konuyu ancak arşivleri karıştırarak dönemin gazetelerini okuyarak  anlarız herhalde. Mal paylaşımı konusu şöyledir; taraflar boşanma sırasında bir anlaşmaya varmamış ise, mal paylaşımını mahkeme belirler. Her hal ve karda eşlerden birisi paylaşıma tabii malların 1/3’ünden az olmamak üzere  bir pay alacaktır. Geriye kalan 1/3 orana ise Mahkeme karar verir. Diğer bir taraftan paylaşıma tabii mal deyimi nedir ona bakmak lazım. Eşlerin evlilik birlikteliği sırasında edindiği mallar, Ailelerinden hibe veya miras yoluyla geçmedikçe, paylaşıma tabidir. Evlilik birlikteliğinde edinilen Kazançlar, bankalardaki paralar, satın alınan taşınır veya taşınmazlar bu kapsamdadır. Bunların ayrıntısı yasada yer almıştır.
 

Kadınların yeniden evliliğini  yasaklayan/erteleyen meşhur “iddet müddeti” nedir?

İddet ve müddet esasta ayni kökten gelen ve hukukumuza yerleşen bir Arapça kökenli bir sözcüktür. Türkçeye “beklenmesi gerekli süre” olarak çevrilebilir. İddet müddeti süresinde kadının evlenmesi yasaktır. Bazı çevrelerce, herhalde bilgi eksikliğinden olmalı, bu konuya reaksiyon gösterilmektedir. Ancak, 302 günlüğüne kadının evliliğini yasaklayan bu süre hem doğması muhtemel bir çocuğun hukukunu korumak maksatlıdır hem de istisnaidir. Hemen yasa metnini aşağıya alalım;

 

Bazı

Durumlarda

Kadının

Yeniden

Evlenmesinin

Ertelenmesi

9. Kocası ölen,boşanan veya evliliği kesin hükümsüz ilan edilen veya iptal edilen kadın ölümden, boşanmadan veya evliliğin kesin hükümsüz olduğu veya iptal edildiği tarihten başlayarak 302 gün geçmedikçe yeniden evlenemez. Kadının doğum yapması ile bu süre sona erer.

     Ancak kadının evvelki evlilikten hamile kalmasının olanaksız olduğu veya hamile olmadığının doktor raporuyla kanıtlanması durumunda, mahkemeye yapılan bir başvuru üzerine yargıç bu süreyi kısaltabilir veya kaldırabilir.

 

Bu maddeden şu anlaşılmalıdır; Yasa koyucu, bir dölütün rahme düşüp doğmasına kadar  geçen süreyi 302 gün olarak kabul etmektedir. Kocası ölen, boşanan veya evliliği yasada anılan sebeple kesin olarak geçersiz olan veya iptal edilen bir kadın kısaca evliğinin bittiği tarihten itibaren 302 gün süre ile yeniden evlenemeyecektir. Eğer kadın bu süre içinde veya sonunda doğum yaparsa bu süre kendiliğinden sona erecektir. Tabii ki boşanma sırasında Aile Mahkemesine kadının hamile olmadığına dair  veya hamile olmasının olanaksızlığı ile ilgili tıbbi bir rapor sunması halinde Mahkeme bu süre ile ilgili bir emir vermeyecektir. Boşanmadan sonra da yapılacak başvurular altında ilgili süre yine Aile Mahkemesi tarafından kaldırabilir veya kısaltılabilir. Kısacası 302 günlük süre tamamen doğması muhtemel çocuk ve annesinin hukukunu korumaya yöneliktir. Çünkü bu süre içinde çocuğun doğması  ve yine bu süre dolmadan bir evlilik kurulması halinde doğan çocuğun miras, soyadı vb. kişilik hakları olumsuz yönde etkilenecektir.

 

Evlenme, boşanma ve aile hakkında son birkaç söz

Evlilik ve eş seçimi hayattaki en büyük kararlardan biri olmalı, bu yüzden eş seçimi yapılırken insanlar dikkatli olmalıdırlar düşüncesindeyiz. Otuzlu yaşların evlilik kararı vermek için en ideal zaman olduğunu düşünüyorum, çünkü bu yaşlarda insanın fikri olgunluğu ve maddi durumu giderek düzene girmeye başlamaktadır. Evliliği bitirmek işin en kolay tarafıdır, bir bilemediniz üç beş celsede bir boşanma hükmü elde edilebilir.  Zor olanı ise aile birlikteliğini sürdürmektir.

Aile, toplumun en temel taşıdır, çocuğun en temel eğitimi, psikolojik gelişimi, bireylerin oluşumu çoğunlukla ailede gelişmektedir. Aile, bir yerde “insan fabrikasıdır”. Doğru bir evlilik yapıp mutlu bir aile kurmak mutlu çocukların ve  geleceğin sağlıklı insanlarının yetişmesini sağlar. Dolayısı ile bir evlilik kurmak veya evliliği bitirmek kararında olan bireyler avukatlara başvurmadan önce aile psikologlarına veya uzman psikologlara başvursunlar düşüncesindeyiz.

Diğer taraftan da KKTC devleti ile iktidardaki hükümet veya siyasi partiler ile sivil toplum örgütleri,  aile ve aile üyelerini koruma ile ilgili ciddi politikalar ve çalışmalar geliştirmeli ve gerçekleştirmelidirler. Bu konuda avukatların, yargıçların, tüm hukukçuların ve uzman psikologların görüşleri çok ama çok önemlidir. Ayni zamanda konu ile ilgili örgütlerin de  değerli görüşleri alınmalıdır düşüncesindeyiz.  Her ne olursa olsun, Anayasal koruma altında olan aile kurumu, pratikte de kollanmalı ve korunmalıdır.

 

Av. Ahmet S. Sayın

Soru ve görüşleriniz için ahmetsaidsayin@yahoo.com adresine yazabilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar