1. HABERLER

  2. MAGAZİN

  3. AYLAR SONRA GELEN İTİRAF
AYLAR SONRA GELEN İTİRAF

AYLAR SONRA GELEN İTİRAF

AYLAR SONRA GELEN İTİRAF

A+A-

Son dönemde futbolcu Caner Erkin'in eşi Asena Erkin'le ilişkisi olduğu iddialarıyla gündeme gelen şarkıcı Berkay, sessizliğini bozdu: "O hanımefendiyle çok iyi arkadaşlığımız vardı, çok da severdim. Ama şimdi iki dünya bir araya gelse oturup selam bile vermem. Hayatımdaki tek pişmanlığı o hanımefendiyle arkadaşlık kurmam. Sandım ki susarsam geçer, biter..."

 

Bugüne kadar Türkiye’de çok az insanın, aslında çok az erkeğin başına gelen şey sizin başınıza geldi. Kendinizi ‘magazin mağduru’ olarak tanımlıyor musunuz?

Kendi adıma şöyle söyleyeyim. Ben ulusal bazda yaklaşık 5 yıldır bu piyasadayım. 16 yıldır da müzik yapıyorum. Ve bu malum olaya kadar yaşadığım tüm başarılar ve yaptığım tüm işler yokmuş gibi addedildi. Ben ilk çıktığım yıl 13 tane ödül aldım. Bu çok önemli bir başarıydı. 9 şarkılık bir albüm yaptım. 9 şarkılık albümde 5 şarkım “hit” kategorisinde bu ülkede bilindi, çalındı ve söylendi. 2 yıl içerisinde 187 konser yaptım. Sürekli bu işleri yaptım ama gel gör ki bu malum talihsiz olaydan sonra sanki bunlar yoktu, bu çocuk yeni çıkmış ve yeni bir şeyler yapmaya çalışıyor gibi oldum. Ve ben de bu konuda kendimi mağdur görüyorum. Sanki yokmuşum da yeni bir şeyler yapıyorum gibi. Aslında bakar ve biraz incelerseniz bundan önceki birçok şarkımın ne olduğu belli. 

“İzmirli” şarkısı gibi. Bir baktım ben o şarkıyı biliyormuşum ama sizi tanımıyormuşum...

Sebebi şu hemen söyleyeyim. Benim tabiri caizse medyatik açıdan tanınmış ve bilinmiş 3-4 kişiyle birliktelik yaşadığım oldu. 3 tanesi oyuncuydu, 1 tanesi müzisyen bir arkadaşımdı. Bu 4 kişiyle de herhangi bir haberim çıkmadı. Çünkü her şeyi tam anlamıyla göz önünde yaşamıyorduk, rahattık ve uzun süreli birliktelerdi bunlar. Ben medyatik bir adam değildim. Şu açıdan değildim; normal bir hayat yaşıyordum, arkadaşlıklarım 10-20 yıllıktı. Yıllardır aynı yerde yemek yerim, aynı bankayla çalışırım. Standart bir hayata sahibim. Hala askerlik arkadaşlarımla görüşürüm, ayda bir lise arkadaşlarımla buluşuruz. Benim ilişkilerim hep sağlam ve uzun süreli olduğu için çok ilgi çekecek bir adam değildim. Ama diyorum ya bu olaydan sonra siyah giyiyorum ‘Berkay karaları bağladı’... Bir elimle direksiyonu tutuyorum, bir elimde telefon var. Bir bakıyorum önüme 4-5 kamera çıkıyor, arabanın önünü kapatıyorlar ben de selam vermek için elimi kaldırıyorum, telefon da elimde, hemen ‘Berkay’dan zafer işareti’... Ne bileyim, arabada yeni slow şarkımı dinliyorum bir bakıyorum haberde ‘Berkay hüzünlendi’. Ne yapacağımı şaşırdım. Ve bu durumu bir şekilde atlatamıyorum. Yardım almam gerekiyordu her açıdan yani. 

Psikiyatriste gittiniz...

Onu da yaptım. Bu dönemde gerçekten çok sıkılmış ve üzülmüştüm. Sağlık sorunları yaşadığım için böyle bir yardım almam gerekli olmuştu. Konuşmadığım için derdimi anlatamıyordum, sustuğum için de insanlar hep benim ağzımdan konuşuyordu. 

Niye konuşmadınız?

Konuşmak benim tarzım değil. Daha önce de konuşmuşluğum yok. 

Çıkıp böyle bir şey yok da demediniz...

Ben şunu anladım. Ben anlatmak istediğimi anlatmaya çalışsam da, insanlar anlamak istediğini anlıyorlar. Ben mesela bir yerde bir meclise girdim, orada bir şarkıcı iki magazin duayeni ve iki de muhabir vardı sanırım. Oradan benim davamla alakalı bir haber almaya gitmiştim. Bu konu hakkında birçok yalan yanlış haber var. 8-9 davam devam ediyor hala. 2-3 davayı kazandım. Kazandığımı beyan etmeye çalışıyorum. Kazandığımın hiçbir önemi yok. Oraya gittiğim, burada kaldığım, şunu yaptığım gibi ifadeler geçiyor. Ve ben orada kalmadığımı, atıyorum bir yıldır o bahsedilen yerin yakınından bile geçmediğimi belgelerle ispatlıyorum ve kimse umursamıyor. Neyse, bu konuyla alakalı bilgi almaya gittim. Beni çağırdılar, ’Gel bir çay içelim’ dediler. Ve yine iyi niyetimin mağduru oldum. İçeri girdim, malum olarak konu bu olaylara döndü ama ben dikkate almadım. ‘Hanımefendiyi çok severim, iyi arkadaşımdı, biz gezmeye de çıkardık, yemek de yerdik. Ama bu konular benim konuşmaktan haz duyduğum konular değil, beni üzen konular, bu konuların susarak geçeceğini düşünüyorum.’ 

Ama sustukça da geçmiyor bence...

Evet, bunu orada fark ettim. Çünkü ben konuşmadığım halde ertesi gün kendini “magazin duayeni” diye addettiren bir adam çıkıp benimle röportaj yapmış gibi yazı yazdı. Ve kendi cep telefonundan benimle resim çektirmek istedi, ben de normal resim çekildim. Sonra benimle röportaj yapmış gibi yayımladı. Aynı ortamda bulunan diğer arkadaşlarımız da basınla alakalı ‘Abi senin yaptığın iş mi’ dediler. Zaten sonra adam benim avukatımla da konuştu, özürler de diledi ama iş işten geçti. Ve çıldırdım. Kendisini de hiç tanımıyorum bu arada. Düşünün Türkiye’deki çok önemli bir iki gazetenin magazin müdürlerini veya statüsü yüksek kişilerini benim tanımamışlığım var. Özgür’e (Aras) soruyorum. Bu olaylardan sonra bile ‘Özgür kimdi bu?’. Diyor “nasıl tanımıyorsun?” Valla tanımıyorum şerefim ve namusun üzerine tanımıyorum. Onlar da beni tanımıyorlardır. Yani tanıyorlardır bir şekilde de, el sıkışmışlığımız yok. Dolayısıyla anladım ki konuşsam da konuşmasam da insanlar neye inanmak istiyorlarsa ona inanacaklar. Ve ben de olayları gidişatına bıraktım. Bir şekilde bu benim için işkenceydi ve geçecekti. Gerekli yardımı da aldım, o dönemde çok önemli bir marka danışmanıyla çalıştım. 

Tesadüfen aynı yere gidiyorsunuz mesela. O bile manşet oluyor.

Ben kendi adıma yaşadığım şeyi söyleyeyim. Bir gün bir kafede kahvaltı yapıyoruz. Benim Bakü’de konserim olacak. Konserimin olacağı tarihi netleştiriyoruz. Hanımefendi ve beyefendi içeriye girdiler ben anında kalkıp gittim mesela masadan. Bir gün talihsiz bir olay yaşadık. Biz 15 kişi eğleniyorduk. Bizden sonra oraya gelmelerine rağmen orada eğlendiler. Bu da benim canımı sıktı. Çünkü dışarıya çıktığımda basın vardı. Artık çok birikmişti. Bir insan 5 ay susarsa ve herkes onun ağzından bilip bilmeden konuşursa ne yapacaksın. Bir yerde de insan patlıyor. Bir şekilde de bitmiş bir albümüm vardı ve çıkarmak istiyorum. Diyecekler ki reklam için böyle bir şey oldu. Ama ben 16 yıldır kariyer planlamamı yapıyorum ve ben 16 yıldır bir şeyleri becerebilmek için çok büyük şeylere katlandım. Sektörde de ve müzikle alakası olan birçok kişi benim nasıl bir sanatçı ve müzisyen olduğumu bilir. Her şeyden önce müzisyenim, üretiyorum, yazıyorum ve söylüyorum. Anlatamıyorsun derdini, öfkeleniyorsun, öfkeleniyorsun... Çünkü kesinlikle anlatmak istediğini anlatamıyorsun, onlar anlamak istediğini anlıyorlar. Belki de anlatmak istediğim insanlara cazip gelmiyor. 

Ne anlatmak istiyorsunuz ki?

Şu an hiçbir şey anlatmak istemiyorum. Sadece işimi yapıyorum ve 8 aydır, 9 aydır ilk kez birileriyle böyle oturup bir şeyleri konuşuyorum. Bu benim için röportaj değil, sohbet. Ve tabii ki insanlar bir şekilde bir şeyleri daha uzun seyre daldıklarında belki de bana hak verdiler ve her şey kapandı. 

Hiçbir şey kapanmış gibi durmuyor.

Benim açımdan o kadar kapandı ki... O hanımefendiyle o kadar iyi arkadaşlığımız vardı ki, o kadar çok da severdim. Ama şimdi iki dünya bir araya gelse oturup selam bile vermem mesela. Çünkü bu işten çok büyük zarar gördüm ben. 8 ay konsere bile gitmedim, sağlık problemleri yaşadım, 2 ay yurt dışında kaldım. Kendi kafamı toparlamak için birçok şey yaptım. Hayatımdan birçok insan çıktı. 

Siz iyi arkadaştınız ve her şey oradan başladı değil mi?

Biz çok iyi arkadaştık, iyi arkadaş değildik. 7/24 görüşen ve gezen arkadaşlardık. Belki arkadaşlığın ve aramızdaki samimiyetin boyutu başka addettirilmiş olabilir. Ama benim böyle deliler gibi eğlendiğim birçok arkadaşım var. Başta Cansu Koç. (Fettah Can’ın eşi) Sen de çok iyi biliyorsun. Cansu benim kardeşim gibidir. Gece 5’te arayayım, 5’te çıkar gelir. Şimdi pek de bir şey demek istemiyorum. Bir şey anlatmaya çalışacağım, yine anlamak istediklerini anlayacaklar. Bu olayla alakalı herhangi bir şey demiyorum, isteyen istediğini düşünsün. Ben işimle varım. Çok mutluyum. Mesela o geciktirdiğim albümü -2 yıl üstünde çalıştığım- 6 ay sonra çıkarabildim. Ama dediğim gibi 6 ay sonra da olsa, herkesin nasibi başka. Belki bu benim için hayırlı olanı. Şükürler olsun her şey çok iyi. Şimdi şubatın sonuna kadar hafta sonlarımızdan birisi bile boş değil. Hafta içleri imza günlerimiz var. Allah’a binlerce kere şükür olsun. Herkes için hayırlı olan bir şey varsa, benim için işimde başarılı olmamdır. Ben çalıştım, doğru olanı yaptım. Şimdi şarkılarımı herkes dinliyor. Sektörel bazda da benim arkadaşlarım yaptığım işin farkında. Bilirsiniz bu sektörde kimse kimsenin başarısını istemez. Ama benim arkadaşlarımın birçoğu yılın albümünü yaptığımı, böyle şarkıların olmadığını bağıra bağıra söylüyor. Onlara çok teşekkür ederim. Bunun en büyük göstergesi şarkılarımın her yerde çalması ve bilinmesidir. Onun için dedim ya konuşmaktan ziyade şarkı söylemek en iyisi. Zaten biraz sözlerine dikkat ederseniz, şarkılarım her şeyi anlatıyor. Şarkıları söylerken insanlara geçirebildiğim bazı duygular var. Yorgun bir adam oldum, duygusal bir adam oldum, hala aşka inanan bir adam oldum. 

Bak ‘Hala aşka inanan bir adam oldum’ lafını alırlar ve sonunu düşünemiyorum...

Ben hala aşka inanıyorum, kötü bir şey değil. 

Hala aşka inanıyorum deyince “Aşıktım, kırıldım ama hala inanıyorum” gibi bir anlama gider.

O zaman ben şöyle anlatıyım. Bu olay olduğunda benim bir birlikteliğim vardı. Bu olaydan sonra o tamamıyla mahvoldu. Çünkü bir çatırdama söz konusu oldu. Ne kadar devam ettirmeye çalışsak da olmadı. Çünkü sürekli bir haber var, sürekli bir şey çıkıyor. Bu da bizim aramızda huzursuzluğa sebep oluyor. Dolayısıyla ne kadar sevsem de, ne kadar birlikte olmak istesem de olmadı. Onun için hala aşka inanıyorum. Yani her ne kadar yıkılsak da önüme yine birinin çıkabileceğini ya da bu tarz şeylerin iyi giden bir şeyi parçalasa da önüme daha iyisinin çıkacağını düşünüyorum. 

Kadınlarda size karşı bir güvensizlik olmuşmuş mudur Berkay Bey?

Hayır, asla. Şöyle söyleyeyim hayatımda olmadığı kadar şu an yakınımda kadın var. Ama ‘Sizde insanlara karşı güvensizlik oldu mu?’ derseniz, tamamıyla oldu. Ben ciddi bir dönem insanlarla oturup sohbet ederken, ses kaydına alıp konuşuyordum çünkü güvenemiyordum. Ben 1 yıldır bir kadına sarılıp uyumuyorum. 1 yıl. Çok önemli bir eksiklik bence.

Niye?

Korkuyorum. 

Bak böyle söyleyince ben de size aklıma geleni söyleyeyim. “Ben bir şey yaşadım ve bundan kötü etkilendim o yüzden şu an böyle bir durumdayım.” Ben böyle algılıyorum...

Doğru algılıyorsunuz. Ben bir şey yaşadım, bu aşk bazında değil sansasyonel bazda. Bundan dolayı insanlara inancımı yitirdim. 

İkinci bir “sansasyonel” olayı kaldıramam ben diyorsunuz...

Evet, asla. Bir olay daha oldu. Yönetmenimizle birlikte görüşmeye gittik. Bu model arkadaşımızla. Yemek yedik falan. Yönetmenim arabası iki kişilik olduğu için o kız arkadaşıyla beraber gitti, çünkü kız arkadaşı da aynı zamanda bizim kurgumuzu yapan kız. Ben de o arkadaşımızı Bebek’e bırakacaktım sanırım. Tam hatırlamıyorum. Bir anda Yeniköy’deyken yanımızda araba, arabanın camından kamerayı sarkıtmışlar. Önden de biri fotoğraf çekiyor. Ben kaldım o esnada. Trafik kontrolü vardı. Onun orada durdum. Durur durmaz 4-5 kamera indi. Ben hiçbir şey yapmıyorum, gülüyorum. Kız da şaşırdı. “Şaka mı, ne oluyor?” falan dedi. Bende dedim ki “Herhalde birlikteyiz falan sanıyorlar”. Gülerek konuşuyorduk. O kadar içim rahat ki. Hiçbir şey yok yani, o kadar eminim. Ondan sonra yazılanlar… Arabanın camları kapalı sen arabanın içini nasıl duyabilirsin? Yok kız inmiş de başka arabaya geçmiş, ben de demişim silecekler o fotoğrafları… Şundan eminim ki asla bunlarla uğraşamam. Yazmak isteyen istediğini yazıyor. Engelleyemiyorsun. Bunun doğrusunu ispatladığında da engelleyemiyorsun. Çünkü o zaman doğrusu iki satır yazılıyor. 

Bütün bu magazin olayları size zarar mı verdi? Yoksa işinize yaradı mı?

Benim fikren ve manen zenginliğim aynı zamanda madden zenginliğimi de söyleyeceğim. Ailemden birinin veya yakınım olan birinin herhangi bir sağlık probleminde, eğer bir çocuğum olursa, karım olursa onların geleceğe dönük, hayatlarını garantiye alabilecek düzeyde bir birikim dünyanın en zengin insanı olduğumu gösterir. Manen zenginlik ise sevdiğim insanların kötü günümde yanımda olmaları, aynı şekilde benim de onların kötü günlerinde yanlarında olmam. Budur. Bu olay beni madden zarara uğrattı. Ben 8 ay konsere gidemedim. Yıl başında bana iş teklifi geldi, çok çok da güzel bir para geldi ama ben yıl başından iki gün önce hastanede yatıyordum. 

Depresyon tedavisi mi?

Yok zona geçirmiştim sıkıntıdan. Hastanedeydim, gitmedim. Gidecek psikolojide değildim. 

Dışarıdan insan ne kadar farklı algılıyor hadiseleri. Mesela siz bunları anlatmasanız benim sizle ilgili algım neydi biliyor musunuz? Bütün bu haberler çıksın diye gözlüklerini takıp ortada gezen bir adam vardı benim kafamda. Demet Akalın’ın gecesinde karşılaşmıştık ilk kez sizle. Benim kafamdaki adamla sahnedeki adam aynı adam değildi. Şimdi mesela sizle konuşuyoruz ama gene benim kafamdaki adamla şu an konuştuğum adam aynı değil. Demek ki bazen konuşmamak insanların kafasında başka şeyler ürettiriyor.

Haklısınız ama şöyle de bir şey var. Bunu sizin samimiyetinize inanarak söylüyorum, gerçekten konuşacak dermanım yoktu. Bahsettiğimiz bu olayı siz böyle iki dakikada anlatıyorsunuz belki ama hiç kolay bir şey değil. Benim öz babam benle altı gün konuşmadı. Sıkıntılı bir durum yani. Bir resim var. Bir tane çöpten adam, yerde de bir tane ölü çöp adam. Bir bakıyorsun ayaktaki çöpten adam yerdekini öldürmüş. Ama birazcık yerdeki resme bakmak lazım yani. Hani o resme iyicene bakman lazım. Ayaktaki çöpten adamın suçlu olması yerde yatanın suçsuz olduğunu göstermiyor. Her şeye net bakmak lazım. Allah kimsenin kurulu düzenini bozmasın! 

Bu konuyla ilgili son bir soru soracağım. Olayın diğer tarafı size hiç “Böyle bir şey var mı yok mu?” diye sordu mu? Böyle bir konuşma geçti mi aranızda? Yoksa “Hayır herkes her şeyden çok emindi. Böyle bir şey yoktu” diye hiç konuşmadınız mı?

Bu malum olay olmadan, gündeme düşmeden bir yıl önce bu resimler zaten vardı. Bu Londra’daki resmimiz vardı yani. Biz Nişantaşı’nda kol kola aylarca gezdik. Alışveriş yaptık. Bir yıl önce bu resimler geldiğinde benim avukatım, onun avukatı, hanımefendi, onun menajeri, benim menajerim kalabalık bir toplantı yaptık. Çünkü bu resimle alakalı birisi bir şey yapmak isterse, bu samimiyeti yanlış addetmek isteyebilir. İlk beyefendiye gitti zaten bu resimler. Oturduk konuştuk gayet iyi bir şekilde olayı kapattık. Sonra da arkadaşlığımıza devam ettik. Ki hanımefendi benim arkadaşım, beyefendi değil. Bir kere ya da iki kere görmüşümdür. Ve olay kapandı gitti. Hatta ben dedim ki, birisi bunu kullanmak ister, suç duyurusunda bulunalım. Beyefendinin avukatı dedi ki “Şu an da böyle bir şey yapmayalım. Çünkü suç duyurusunda bulunduğumuzda adliyeden birinin haberi olur…” 

Peki resimleri size kim yolladı?

Beyefendinin bir arkadaşının aile dostu. 

Böyle böyle resimler var. Hani bakın bunu sizin aleyhinize kullanacağız gibi mi yoksa böyle resimler var haberiniz olsun gibi mi?

Hiç bilmiyorum. Öyle gönderildiğini biliyorum. 

Size mi geldi?

Hayır. Beyefendiye. 

Demet Akalın’a kızdınız mı sizin videonuzu Instagram’a koydu diye?

Yok çok tatlı ya. Benim için şu önemli dünyanın en iyi basketbol oyuncusu atışı kaçırabilir. O gün biz çok eğlendik. Eğlenirken alkolü tükettik. Çok keyifliydi. Ve ben 3 gün üst üste konser vermiştim. Orası da sevdiğimiz insanlardan oluşan 60 kişilik bir gruptu. Demet de, Okan Kurt da benden rica etti. “Biz bu sene senin şarkılarından başka şarkıları dinlemiyoruz. Gelecek tüm şarkıcılar da senden başka şarkıcı dinlemiyorlar. Hepimiz için en iyi sensin ve senin çıkmanı istiyoruz”. Ben olur dedim. Zaten rahat bir ortamdı. Yani ben sahnede değildim biliyorsun. Bir senin yanında oturuyordum, bir Demet’in. Emel Müftüoğlu’nun kucağından inmedim zaten! 

Hiç pişman oldun mu İzmir’den buraya geldiğin için?

Hayır. Ama şunun için pişman oldum. Şimdi konuya dönmeyeceğim ama o hanımefendiyle arkadaşlık kurduğuma pişman oldum. Hayatımdaki tek pişmanlığım bu. Başka hiç pişmanlığım yok. Paramı da kaybettim. İşimi de kaybettim. Kardeşimle de küs kaldım. Babamla da dargın kaldım. 

Demişsindir ki “İzmir’de ben oranın kralıydım. Başıma böyle şeyler gelmiyordu. Nereden ben bu İstanbul’a bulaştım?”

İzmir’de çok güzel şeyler yaşamamı nasip etti Allah bana. 

Çok yıllar önce ben sizi seyretmiştim.

Ulusal bazda bir adam burada çıkıyordu, tam karşısında ben çıkıyordum İzmir’de. Onların boş olduğu oluyordu benim boş olduğum hiç olmuyordu. Çünkü ben işimi gerçekten acayip seviyorum. Ben “İşte bak şu şöyle şöyle, bunu böyle yazıyorlar, doğrusu da budur” diye hiç kimseyi aramadım. Hiç kimseden bir şey rica etmedim, asla. Allah şahidim. Ama Allah öyle güzel kapılar açtı ki bana. Örneğin şirketim değişti. Başka bir şirket benimle çalışmak istedi. Şu an orayla kağıt üzerinde bir imzam yok ve Türkiye’nin en iyi albümünü yaptım. Şu an kazanılan maddi gücü düşünün. Manevi gücü düşünün. Sağladığı marka değerini düşünün. Bir imza yok. Sözümüzle dünyanın en mutlu ekibiyiz. Özgür Aras ile bir yerde karşılaştık. Benim acayip kötü bir dönemimdi. Gece gündüz ağlıyordum. Sabahlara kadar ağlıyordum. Özgür’le ufak bir dertleşme imkanım oldu. Ondan bir hafta sonra ne kadar güzel kalpli bir adammış ki bizim şirketimize gidiyor ve diyor ki “Her ne olursa olsun, para pul hiçbir beklentim yok, ben Berkay’la çalışmak istiyorum”. Şimdi böyle diyen bir adama hem kasalarının kapısını hem gönlünün kapısını açarsın. Dilediği gibi girer çıkar. Pişmanlıklarım olmuştur. “Ah” dediklerim olmuştur. Her şerrin arkasında bir hayır varsa eğer bu gerçekten benim için hayırlı oldu. Çünkü ben duruşumu hiç bozmadım. Fikrimden hiç caymadım. Savunduğum şeyi hep savundum. İnandığım şeye hep inandım. İnsanlar ne düşünüyorlarsa onu düşünsünler. Bende ne yaşadığımı biliyorum. Ne olduğunu biliyorum. Sezen Aksu’nun bir lafı vardır “Vicdan ilahi adalettir”. Vicdan ilahi adaletse ben zaten hak katında çoktan sınavı geçtim. 

İzmirlisiniz değil mi siz?

Aslen Artvinliyim. Karmaşık aslında, Ankara’da doğdum. Aslen Karadenizliyim. İzmir’de büyüdüm. 

İzmirli olmanın bütün özelliklerini taşıyor musunuz?

Ara sıra “la” ve “bebe” diyorum onun dışında taşıyorum. 

İzmirlilerin Türkiye’yi onlar kurtarıyormuş gibi bir özgüveni var ya…

Bütün İzmirlilerin yarısı İstanbullu olduğu için o özgüven İstanbul’da da var. Ama İzmir ayrı bir şehirdir. Havası suyu başkadır. Çok özel bir yerdir. Zaten bütün yatırımları da İzmir’e yapıyorum. Çeşme’den dükkan aldım. İzmir’den evler alıyorum. Hep ordayım. Çünkü orayı seviyorum. 

Şimdi bütün İzmirlileri karşıma alayım. Eskiden çok seviyordum orayı. Ama orada hiçbir şey değişmiyor. Her şey aynı kalıyor.

Değişmez. Orası Avustralya gibi. Orası ayrı bir kıta. Savaşlardan her türlü şeyden uzakta. Mesela benim Melbourne ve Sydney’de konserim oldu. Şarkım patladıktan üç yıl sonra konsere gittim. 

Anca ulaşmışlar...

İzmir de öyle. O kadar kapalılar ki. Onlar çayı böyle içmeyi severler, rakıyı şöyle içmeyi severler... 

Tutucular.

Tutucu değiller. Tutucu orası için biraz daha kapalı bir kavram oluyor. Orası kendi toprağı üstündeki başka bir cumhuriyet gibi. Öyle eğlenmeyi seviyorlar. Orası salı günleri eğlenmeyi seviyorsa Salı günleri eğleniyor. Çeşme bizim tatil yerimizdir. Bana sorarsan bizim orası. 16 yıldır ben Çeşme’de tatil yapıyorum. 

Ama artık bütün Türkiye’nin oldu.

İşte bütün Türkiye’nin oldu diye ben gitmedim mesela bu sene. 6 gün gittim bu sene Çeşme’ye. Ki orada dükkanım olmasına rağmen. Gidip dükkanın başında mı duruyorsun desen, hayır durmuyorum. 

Ne dükkanınız var?

Benim orada çok güzel bir restoranım var. İsmi Aysel. 

Ege otları falan öyle bir şey mi?

Yok, dünya mutfağıydı. Şimdi meyhane tarzında bir yer oldu. Çok güzel şöminesi, dev bir kütüphanesi olan harika bir yer. O yürüyüş yolu üzerindedir. İşlek caddede. 

Ben Çeşme’ye gitmeyeli yıllar oldu.

O zaman bu sene inşallah beraber gideriz. Hatta biz kışın bile gidiyoruz. Böyle şömineyi yaktırıyorum. 10-12 kişiyle beraber. Özel aşçımı da ayarlıyorum. Biz gidiyoruz, o gün yemeğimizi yiyoruz, orada eğleniyoruz. Butik bir otel kapatıyoruz. Ki Allah nasip ederse oradan butik otel alacağım. Butik otelde kalıyoruz. Ertesi gün kalkıyoruz Ege usulü kahvaltımızı yapıyoruz. Şöminemiz yanıyor. Sucuklar pişiyor. Biniyor uçağa dönüyoruz. Keyifli, çok keyifli. 

Siz alaylısınız değil mi?

Ben aslında konservatuar kazandım, turizm otelcilik kazandım, işletme kazandım, garip gelebilir ama okumayı hiç sevmedim. Yani okul benim için gem gibiydi. Yani olmadı. 7’de kalk, 8’de yat. Bu şekildeydi. Gittim, gittim olmadı. Maymun iştahlıyımdır bir de. Doyuyorum okula yani. Bana bir ay iki ay yetiyordu üniversite hayatı. Vizeler geldi mi “Bu saatte mi kalkacağız ya diyordum, biliyorum zaten bu konuyu”. Atıyorum bir nota çalınacak. Zaten var yani. Onun için hiç sevemedim okulu. Ama şöyle söyleyeyim. Okul hayatımı bir kitapla ve bir defterle geçirdim. Başarılı mıydın dersen? Az demiyorum, çok başarılıydım. Yani üniversite sınavına hiç çalışmadım. Girdim hem konservatuvar kazandım hem de Dokuz Eylül Turizm Otelcilik kazandım. 

Siz beste yapıyor musunuz?

Beste tabi ki yapıyorum ama şöyle bir durum söz konusu. Ben ilk albümümde 2-3 tane şarkımı değerlendirebildim. Çünkü ilk albüm çok önemli olduğu için. 

Ben şimdi ‘Gel Gel’i çok seviyorum.

Çağrı Telkıran ile benim şarkım. Yeni albümümde 3-4 tane daha şarkım var. Ama şöyle bir dönem de var benim hayatımda... Yaşadığım mutlu ya da mutsuz olaylardan sonra bir şey yazamıyorum. Benim acımın ve mutsuzluğumun, mutluluğumu ve gülümsememi kendi içimde demlenmesi gerekiyor. Onlar oturunca, sakinleşince mesela bu olaylardan 6 ay sonra ben bu şarkıları yazabildim. Şimdi mesela benim mutluluğumda, mutsuzluğumda dinlenip demlendiği için şu dönemlerim en verimli dönemlerimden birisi. Çok güzel şeyler yazıyorum. Ve Türkiye’deki birçok stara da şarkı veriyorum. Çok yakın zamanda söyleyecekler. Bu iş sadece bana yaramadı, onlara da yaradı. 

Starlara da yaradı...

Onlar da çok beğeniyorlar şarkılarımı, inşallah söyleyecekler. Söyleyecekler derken zaten şarkılar verildi. Onlar söylemeden ben şu söyleyecek demek istemiyorum. Ama 6 tane şarkım çok önemli kişiler tarafından seslendirilecek. Daha çok verebilirim ama cimriyim bu konuda. Kendime saklıyorum.

Radikal

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.