1. HABERLER

  2. TEKNOLOJİ-BİLİM

  3. Bir sanal saldırganlık meselesi
Bir sanal saldırganlık meselesi

Bir sanal saldırganlık meselesi

Sosyal medyada coşmuş bir güruh var; hakaretlere eleştiri adı takan. Dertleri o kişilerle mi gerçekten acaba? Sanki değil!

A+A-

Biz tam da böyle bir konu hazırlarken karşımıza 2 MN takipçisi olan Cem Yılmaz’ın “Twitter ve Instagram hesaplarımdaki yorumların verdiği insanüstü rahatsızlık sebebiyle bu mecralarda paylaşım yapmayı bırakıyorum. Hepinize de tavsiye ederim” post’u yayınlaması elbette tesadüf değildi.

Başlangıçta gülüp eğlendiğimiz, birbirimizi desteklediğimiz, kendi mutlu anlarımızı paylaşarak herkesin de bu mutluluğu çoğaltacağına inandığımız sosyal medya, tıpkı halkımızın geçirmeye başladığı evrimleşmeye uyum sağlayarak, huzursuzluk yaratmak isteyen insanlar sayesinde, rahatsız bir alana dönüşmeye başlayalı çok oldu. Niyeyse, bir negatif yorumda bulunma halidir gidiyor... Özellikle tanınır kişilere ve takipçisi bol olanlara. Tabii sadece onlara da değil, çevremizdekilerin, tanıdıklarımızın fikir beyan ettiği konulara bile aynı fikirde değilsek ters ters yorumlarda bulunmak bir çeşit moda. Bunun, toplumumuzun son yıllarda içinde bulunduğu tuhaf insan modellerine eklenen garipliklerden biri olması bir kenara, acaba neden böyle oldu kısmı ana konumuz aslında. Tüm bu davranışlar neyin göstergesi peki? İşte bütün mesele bu!

YÜZ YÜZE OLMANIN VERDİĞİ CESARET

İnsanlar birbirini tabii ki eleştirir, bu çok normal değil mi? Eleştiri iyidir de çoğu zaman; dürüstçe, gerçekleri gözler önüne sererek, adalet için, olması gereken sınırlar içerisinde, had aşmadan olunca ve tabii ki; kendini bilene, anlayana, düzeltebilene, olgun olana yapılınca. Ama hiç tanımadığın, yüz yüze bile görmediğin, aynı ortamda bulunmadığın birini üstelik seni hiç ama hiç ilgilendirmeyen bir konuda, sırf kırıcı olmak amacıyla eleştirmek neyin nesi?

Psikolog Barış Gürkaş durumun zaten biraz da bu aynı ortamda bulunmamaktan kaynaklandığından bahsediyor. “İnsanlar yüz yüzeyken söyleyemedikleri ancak düşündükleri şeyleri sosyal medya aracılığıyla rahatlıkla söyleyebilir oldu. Tüm düşünceleri filtresiz olarak söyleme hakkı buluyorlar kendilerinde. Aslına bakarsanız bunu yaparken karşı tarafın ne düşündüğü, ne hissettiğini çok fazla fark edemiyorlar. Yani empati hali mimik, ses gibi durumlar olmadığı için daha kolay. Kaldı ki bu yorumlar da like, retweet alınca davranış pekiştiriliyor. Bir dahakine bir kere daha yapmak için motivasyon oluyor.”

‘Kendinde bu hakkı bulmak’ kısmı işin en enteresan bölümü bize kalırsa. İnsanların yorumda bulunmasında bir sakınca yokken, asıl sorunun kullanılan üslup olduğu aşikar. İnsanların kendilerinde bu hakkı buluyor olmasına anlam verebilmek ise zor elbette.

Peki gerçek hayatta iletişim kurmakta zorlanan sosyal fobili bireylerin sosyal mecrada oldukça cesur ve iletişime açık davranabildiklerini biliyor muydunuz? Bu kişiler, insanlarla iletişim kurmakta zorlanırken, konu sadece yazışmak olunca ses, mimik, görüntü olmayınca oldukça cüretkar davranabildiği söyleniyor.

BİR DİKKAT ÇEKME YÖNTEMİ OLARAK NEGATİF YORUMDA BULUNMAK

İşin diğer boyutu da, bu tarz saldırganlıkların arkasında bir çeşit dikkat çekme çabasının olması. Psikolog Gürkaş, “Aslına bakarsanız işin gerçekten bir diğer boyutu da bu. Sıradan yorumlar sizi diğerlerinden sıyırmaz ve karşı tarafta ciddi bir duygu yaratmaz. Ben buradayım, benim fikirlerim değerli diyebilmek için kullanılan bir diğer yöntem haliyle de bu oluyor. Ayrıca insanların sizi beğenmeleri ve retweet etmeleri için kimi zaman seçilen bir yöntem olabiliyor.”

 

Bu yorumlarda dikkat çekme çabası zaten sıkça seziliyor. Çünkü bazı hesapların, takipçisi çok olan pek çok hesaba aynı şekilde olumsuz yorumda bulunduğu görülüyor. Aslında olumsuz olmasa bile takipçisi fazla pek çok hesaba yorumda bulunan bir grup insan var, bu da işin ayrı bölümü tabii. Sonuç olarak gerçek hayatta hayatı boyunca dikkat çekmekte zorlananların, sosyal medyada dikkat çekme çabası işin ironik ve trajik diğer boyutu olarak karşımızda duruyor ne yazık ki!

SEVMİYORSAN, YAPILACAK ŞEY BELLİ!

Şimdi olay şu; bir insanı gerçekten sevmiyoruz diyelim. Yaptıklarını onaylamıyor, gerçekten içten içe de eleştiriyoruz. Böyle bir durumda yapılması gereken hesabını takip etmek ve sürekli de yaptıklarının yanlış olduğunu bildirmek mi? Bu mu yani? Neden insan köşesine çekilmez. Sevmiyorum ve ondan bana ne demez ki acaba? Mesela sevmediğin insanı takip etmenin açıklaması ne olabilir? Takip etmezsin ve görmezsin! Bu en kolay yöntem değil midir? Gerçekten süper çözüm, inanın! Psikolog Gürkaş ise konunun şu boyutuna değiniyor önce; “Sağlıklı bir birey olup da sevmedikleri insanları takip etmeyenlerin sayısının daha yüksek olduğunu varsayıyorum. Bu noktada takip etmeyi ya da etmemeyi belirleyen tek kriter duygu, sevmek ya da sevmemek değil. Bu noktada kıskançlık, merak gibi çeşitli duyguların kişiyi takip etmeye ama reaksiyon olarak beğenmemeye, retweet etmemeye ya da eleştirmeye sebep olabildiğini düşünüyorum. Bir diğer taraftan sosyal medyada karşılaşılan bu uç noktadaki kişilerin normal hayatta karşılaştığımız kişiler olduğunu unutmamak gerekir. Malum çeşitli psikolojik rahatsızlıklar, başta kişilik bozuklukları olmak üzere kişinin daha agresif, saldırgan, zarar verici davranışlar sergilemesine sebep olabiliyor. Bunların da internet kullandığı düşünülürse kimi patolojik durumlar bu şekilde sonuçlanıyor. Psikolojik rahatsızlık yaşayan kişilerin oranı azımsanmayacak seviyede olmakla birlikte her geçen gün artıyor. Bu da bize bir fikir veriyor olmalı.”

ÜSLUP SÖYLEYENİ BAĞLAR

Öyleyse, iş psikolojik rahatsızlıklara kadar varıyorsa, insan düşünmeden edemiyor, bu hal ve hareketler aslında başkalarıyla bir derdimiz olduğunun mu yoksa her şeyin ötesinde kendimizle, kendi hayatımızla bir derdimiz olduğunun mu göstergesi? İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırsak artık çok iyi olacak. Okları önce her zaman olması gerektiği gibi kendimize çevirmeliyiz sanki. Psikolog Gürkaş da, yaptığımız yorumların aslında kendimize bir ayna tuttuğunu söylüyor ve “Bir insanın bir davranışı ya da söylemi ilk önce kendisiyle ilgili bir fikir verir. Ondan sonra karşıdakine bakmak gerekir” diyor. Dolayısıyla bir paylaşım karşısında yapılan üslup tamamen yapan kişiyi bağlıyor. Seviyesiz, kötü, hatta küfürlü kelimelerle saldırganca yapılan yorumlar kişinin kendisi hakkında oldukça fazla ipucu verirken, eleştirilen kişiyi de kötü yapmıyor elbette.

HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL

Size bir soru; genel olarak baktığınızda, ister çok takipçili taraf olsun, ister takipte kalan taraf, sosyal medyanın insanları mutlu ettiğini düşünüyor musunuz gerçekten? Ana konumuzda bahsi geçen sosyal saldırganlar sayıca çok olsalar da, neyse ki sosyal medya için genelleme yapılacak kadar fazla değiller. Sosyal medyadaki asıl sorun ise sosyal mecralarda online kalma halinin neredeyse gerçek hayatla yarışmaya başlaması. Dolayısıyla bu mecralarda bu denli süre harcarken normal hayattaki deneyimimizin minimuma inmesi üzücü. İşte bu noktada Psikolog Gürkaş’ın, “Hayatı paylaşmadan, deneyimlemeden mutlu olamazsınız” sözü önem taşıyor, hem de fazlasıyla. “Sosyal mecralarda bu denli kendimizi kıyaslarken kendi hayatımızın daha kötü bir hayat olduğunu düşünüyoruz. Bu durum bizim daha mutsuz olmamızla sonuçlanıyor. Özellikle takip eden tarafın algısı genellikle ‘onların hayatı çok keyifli, başarılı, benim ne kadar renksiz ya da başarısız bir hayatım var’ şeklinde oluyor. Paylaşan taraf ise birçok zaman beğeni sayısına göre değerini belirlerken buluyor kendini. Bunlara rağmen hala sosyal medyayı dengeli kullanan insanlar var.”

ZAMANLA DEĞİŞİR!

Peki bir psikolog sosyal medyayı nasıl kullanıyor dersiniz? Psikolog Barış Gürkaş, “İnsanların psikolojik açıdan farkındalığını arttırıcı, eğitici paylaşımlar yapıyorum. Sosyal medya günümüzde beğenme beğenilme üzerinden ilerleyen ve gelişimini sürdüren bir mecra konumunda. Bu sayede insanlar daha çok paylaşıp, üretiyorlar. Süreçte giyilebilir teknolojilerin gelişimiyle daha farklı bir motivasyon üzerinden yürümesi beklentisi içerisindeyim. Şu an içinde bulunulan durum kaygı verici görünmekle birlikte insanlığın sosyal ve kültürel açıdan bir yıkım yaşaması sonucunda daha faydalı bir kullanımı keşfedeceklerine inanıyorum. Geçtiğimiz yüzyıllarda insanlar açısından dönüm noktası kabul edilen bazı olayların teknoloji temelli bir kırılmayla sonuçlanacağına inanıyorum. Bunun da kısa vadeli bir durum olmadığını düşünüyorum.”

Diğer yandan sosyal medya bağımlısı olmak yeryüzündeki en kolay bağımlılık türlerinden biri, çünkü kolay ulaşılabilir ve Psikolog Gürkaş’ın değindiği gibi haz temelli bir mecra. Peki Gürkaş sosyal medya dünyasını nasıl yönetiyor? “Uzak kalmak için herkes gibi benim de çeşitli yöntemlere ihtiyacım oluyor. Örneğin genellikle tüm hesaplarımdan çıkış yapıp, gerektiğinde giriyorum. Bazı uygulamaları telefonumdan sildiğim bile oluyor. Bir diğer taraftan bildirimleri kapattığınızda sizi daha az meşgul etmeye başlıyor. Ayrıca telefonu eve girerken kapının yanına bırakarak girdiğinizde evde sizi hayattan koparma ihtimali azalıyor. Herkesin kendince yöntemler geliştirmesi gereken bir çağdayız. Çünkü kimi zaman işiniz için bile olsa zamanınızı alabiliyor.”

KARA BİR AYNADIR BU!

Öyle bir hayat düşünün ki, her yaptığınız hareket ve paylaştığınız fotoğraf sizin gerçek dünyada puan almanızı sağlıyor. Bu puanlama sistemi ise otomobil kiralarken seçebileceğiniz otomobilin modelinden, kiralayabileceğiniz eve kadar etkili. Yani düşük puan alan, çocukluk arkadaşının yüksek puanlı davetlileri arasında yerini bile alamayabiliyor. Ve siz hiç durmadan puanınızı yükseltme derdindesiniz. Saçma mı geldi? Evet olabilir, ama bu, bir dizinin herhangi bir bölümü olunca rahatsız olsanız bile gerçekte olsa ne kadar berbat olabileceğini düşünerek izleyebiliyorsunuz. Black Mirror’ı mutlaka duymuşsunuzdur. Sanal dünyanın yapay hayatları nasıl beslediği, bu yaratılan dünyanın nasıl da olumsuz etkiler yarattığı ileri boyutta, distopyalar olarak, muhteşem fikirlerle üç sezonluk bir dizi ile karşımıza çıkmıştı. Sonrasında akıllarda kalan ise, teknolojinin sanal dünyayı beslediği uygulamalar ve bunun yansıması olarak özellikle sosyal medyanın bizi taşıdığı dünyanın düşündürücü boyutları. Televizyondan akıllı telefona bizi ışıltılı dünyasına davet eden ve dünyanın en keyifli bağımlılığını yaratan, hepimizin her dakika uğramak istediğimiz bir dünya olan sosyal medya, dizinin adından da anlaşılacağı şekilde ayna tutulması gereken bir alan aslında. Siz diziyi hala izlemediyseniz izleyin ama izlemeseniz bile kara ya da beyaz, aynanın rengini iyisi mi siz belirleyin! Sosyal medyanın hayatınıza yansımalarını iyi analiz edin. Yaptığınız yorumlar, sosyal medyada kullandığınız dil, paylaştığınız fotoğraflar, kendinizi sosyal medyada yansıtma şekliniz, takip ettiğiniz hesaplar, fotoğrafları bir el hareketiyle geçerken sizde hissettirdikleri... Hiçbiri kara olmasın!

ÇÜNKÜ BİR FOTOĞRAF ÇOK ŞEY ANLATIR!

Her fırsat bulduğu an demek isterdik ama çevremizde gördüğümüz kadarıyla fırsat bulmak ne kelime, sosyal medyaya girmek için özel olarak fırsat yaratanlar var. Instagram ise işin en ilgi çekici kısımlarından biri. Bu denli fazla kullanılması ve bağımlılık düzeyinde insanların hayatını olumsuz etkilemesinin sebebini ise Psikolog Gürkaş, tamamen görsellerden oluşması olarak açıklıyor.

 

“Görsel bilgi duyguları en kolay harekete geçiren veri. Instagram gibi görsel uyarıcı bir medyanın hızı beyindeki ödülün etkisini katlayarak almasını sağlıyor. Görsel bilgi beyinde yazılı ve sesli malzemeye göre 65 bin kat daha hızlı işleniyor. Örneğin bir fotoğrafın bin kelimeye bedel olduğunu düşünseniz, bu demek oluyor ki beyin enerjisini minimum harcayarak daha fazla bilgi sahibi olunuyor. Dikizlediği kişilerin eski sevgilisi, iş arkadaşı, hoşlandığı kişi ya da yakın arkadaşı olması alınan bilgiyi daha cazip hale getiriyor. Kişinin bunu Instagram aracılığıyla yaptığı düşünüldüğünde beynin açlığını gidermeye çalışırken burada daha fazla zaman harcadığı görülüyor.

Sosyal medya o kadar tüm duygularımızı harekete geçirmeyi başarıyor ki, insanlar sadece mutluluk peşinde koşmuyor aynı zamanda korunmaya çalıştığı bazı duygular var. Kırılıyor, inciniyor, kaygılanıyor, küsüyor bunun gibi birçok duygu durum artık sosyal medya aracılığıyla yaşantılanıyor. Bu da sosyal medyaya daha bağımlı olmamıza ya da son zamanlardaki popüler davranış olan sosyal medyadan tamamen izole olmamıza sebep oluyor.”

Filiz Şeref/elele

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.