1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. 2020’DEN ÖNCE BİR ANLAŞMA YOK!
2020’DEN ÖNCE BİR ANLAŞMA YOK!

2020’DEN ÖNCE BİR ANLAŞMA YOK!

Kıbrıs konusunda anlaşmaya en uzak olunduğu dönemlerden birinin yaşandığını söyleyerek, 2020 yılından önce

A+A-

ÖZGÜRGÜN, ANLAŞMAYA EN UZAK OLUNDUĞU DÖNEMLERDEN BİRİNİN YAŞANDIĞINI; 2020’DEN ÖNCE BİR ANLAŞMA BEKLEMEDİĞİNİ SÖYLEDİ

“BİR ANLAŞMANIN YAKINLIĞI VEYA UZAKLIĞI, EKONOMİYLE ALAKALI GÖRÜNMÜYOR... EKONOMİK DURUM KÖTÜLEŞTİKÇE KUZEY’DE ANLAŞMA İSTEYENLER, GÜNEY’DE İSTEMEYENLER ÇOĞALIYOR”

“KKTC’DE EKONOMİ İYİ DURUMDA DEĞİL, AMA RUM TARAFINDAKİ KADAR KÖTÜ DE DEĞİL”

“MARAŞ’IN BÜTÜNLÜKLÜ ÇÖZÜMDEN ÖNCE İADESİ KABUL EDİLEMEZ... GÜVEN YARATICI ÖNLEMLER ÇERÇEVESİNDE, İADESİ YERİNE, TÜRK YÖNETİMİNDE KULLANICILARINA AÇILABİLİR”

“HİDROKARBON VE DOĞALGAZ DAHA GENİŞ ÇERÇEVEDE ELE ALINMALI”

Ana Muhalefet Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün, Kıbrıs konusunda anlaşmaya en uzak olunduğu dönemlerden birinin yaşandığını söyleyerek, 2020 yılından önce bir anlaşma beklemediğini belirtti.

Bir anlaşmanın yakınlığı veya uzaklığının, ekonomiyle alakalı görünmediğini belirten Özgürgün, “Ekonomik durum Kuzey’de kötüleştikçe anlaşma isteyenler çoğalıyor. Güney’de de tam tersi, kötüleştikçe anlaşma istemeyenler çoğalıyor” dedi.

Maraş’ın bütünlüklü çözümden önce iadesine kesinlikle karşı olduklarını vurgulayan Özgürgün,  “Maraş’ın, bütünlüklü çözümün parçası olmasının, Türk yönetiminde açılmamasını da gerektirmediğini” ifade ederek, “Güven Yaratıcı Önlemler çerçevesinde, iadesi yerine, Türk yönetiminde kullanıcılarına açılabilir” dedi.

UBP Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün, Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) Kıbrıs konusundaki sorularını yanıtladı.

“SORUN BAŞLIKLAR DEĞİL, TEMEL FELSEFE...”

Kıbrıs konusunda gelinen aşamayı değerlendiren Özgürgün, ele alınan, alınmayan başlıklar ile uzlaşılan ve sorun olan başlıkların neler olduğu sorusuna karşılık, gelinen aşamada, iki liderin müzakerecilerinin görüştüğünü, bazı ziyaretler de yapılığını, ancak önceden üzerinde uzlaşılan “her konuda anlaşılmadan hiçbir konuda anlaşılmış sayılmayacaktır” prensibi çerçevesinde gidildiğinden, ele alınan-alınmayan, uzlaşılan-sorun olan başlıklar gibi bir ayırımın yapılmasının pek mümkün görünmediğini söyledi.

“Kıbrıs konusunda sorun başlıklar değil, daha çok Kıbrıs konusundaki temel felsefedir”  diyen Özgürgün, esas, temel felsefede sıkıntı olduğu görüşünü ifade etti.

AL-VER, TOPRAK, HASSASİYETLER...

Özgürgün, müzakerelerde, al-ver süreci çerçevesinde toprak konusundaki hassasiyetlerin nasıl değerlendirilmesi gerektiği yönündeki soruya karşılık, bu hassasiyetlerin önem arz ettiğine, ancak toprak konusunun al-ver sürecine gelebilmesi için daha çok mesafe alınması gerektiğine işaret ederek, “bazı üst düzey yetkililerin, sanki herşey tamammış da bir toprakta al-ver kalmış gibi bir hava yaratmasını” eleştirdi.

Bir al-ver sürecinde gündeme gelmesi muhtemel Güzelyurt ve Karpaz bölgesinin durumunun sorulması üzerine ise Özgürgün, “Bunlar gündeme geldiğinde ortalık kalkıp oturacak” yanıtını verdi.

Hükümetin politikalarını yanlış bulduğunu belirterek, büyük ortak Cumhuriyetçi Türk Partisi - Birleşik Güçler’i (CTP-BG) eleştiren Özgürgün, “Kıbrıs konusunda gelinen bu aşamada, hükümetin büyük ortağının, çok aksi yönde ve Cumhurbaşkanı’nı da zora sokacak şekilde sürece eksi yönde bir etki ettiğini görüyoruz. Özkan Bey neredeyse Güzelyurt’u, Karpaz’ı vermiş durumda...” ifadelerini kullandı.

“HİDROKARBON VE DOĞALGAZ DAHA GENİŞ ÇERÇEVEDE ELE ALINMALI”

UBP Genel Başkanı, hidrokarbon ve doğalgaz konularıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken, sürece bir artı getirmiş, tetikleyici gibi görünen hidrokarbon ve doğalgaz meselesinin, ters yönde çalışıp, iki ayrı devleti de gündeme getirebileceği görüşünü ifade ederek, daha geniş çerçevede ele alınması gerektiğini vurguladı. Özgürgün şunları kaydetti:

“Burada Türkiye-İsrail bağlantısının kurulması, ABD’nin, Rusya’nın kontrol ettiği bu AB enerji kaynakları konusunda alternatif çözümler arayışı ve bu yönde, bir taş iki kuş misali, Türkiye-İsrail bağlantısının bu yolla sağlanacak olması, ondan sonra Kıbrıs’ın da sonuçta bir anlaşmayla bu hat üzerinden Kıbrıs-İsrail-Türkiye ve AB bağlantısının kurulması anlamında bir alternatif (Rusya’ya) şeklinde düşünülüyor olması da aslında tetikleyici bir rol oynuyor.”

Bunun, işin sadece bir yönü olduğunu belirterek, İsveç’te, Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (PRIO) yaptığı araştırmayla ortaya koyduğu sonuçlara işaret eden Özgürgün, “BM parametreleri çerçevesinde bir çözüme ulaşılamazsa, iki ayrı devletin de net olarak düşünülmesi gerektiği; yani bu, hidrokarbon ve doğalgaz değerlendirilirken ortaya konuluyor. Dolayısıyla şu veya bu şekilde kısa sürede bunun, netliğe kavuşmasıdır düşünce. Bu hidrokarbon ve doğalgaz ters yönde de çalışabilir. İki ayrı devleti de gündeme getirebilecek bir konudur. Onun için bunu, sadece çözümün bir anahtarı olarak görenler yanılıyor. Çok dar çerçeveden baktıklarını düşünüyorum” şeklinde konuştu.

REFERANDUM...”‘TC KÖKENLİ KKTC VATANDAŞI’ TERİMİNE KARŞIYIZ”

Özgürgün, “Anlaşma öncesinde yapılacak referandumda, TC kökenli KKTC vatandaşlarının da oy vermesi hakkının Rum tarafınca teslim edilmesi gerektiğine inanıyor musunuz?” şeklindeki soru üzerine, referandumun şu anda pek yakın görünmediğini ifade ederek, “TC kökenli KKTC vatandaşı” terimine kesinlikle karşı duran bir parti olduklarını vurguladı.

Hüseyin Özgürgün, “Sadece KKTC vatandaşları vardır. TC kökenli bilmem şu kökenli, bu kökenli gibi ayırımlar Anastasiadis ve Hrisostomos politikalarıdır. Bunların bizde de dillendirilmesi gerçekten sakıncalıdır” dedi.

Rum tarafının bu konuda yorum yapma hakkı olmadığına işaret eden Özgürgün, Rum tarafında kökeni nereden geldiği belli olmayan 250 bin civarında vatandaş olduğuna, ancak onların tartışılmadığına dikkat çekti.

ELAM ÖRGÜTÜ... GÜVENLİK... ANLAŞMANIN YAŞAYABİLİRLİĞİ...

“ELAM örgütünün 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a yönelik saldırısı ve iki toplum arasındaki güven eksikliği dikkate alındığında bir anlaşmanın yaşayabilirliğini nasıl gördüğünün” sorulması üzerine de Hüseyin Özgürgün, ELAM’ın çok güçlü, ciddi bir örgüt ve EOKA’nın uzantısı olduğunu görmek gerektiğini vurguladı.

Bu örgütün geçmiş yıllarda da benzer saldırıları olduğunu, bazı maçlarda bazı Kıbrıslı Türklerin linç girişimiyle karşı karşıya kaldıklarını anlatan Özgürgün, Güney’de Karşıyaka basketbol takımına ELAM tarafından yapılan ve Türkiye ile Yunanistan arasında krize neden olan saldırıyı anımsattı. Özgürgün, ” 2. Cumhurbaşkanı’na yönelik saldırı bizim bundan üç yıl önce Karşıyaka olayında gördüklerimizi bu defa gözönüne getirdi...” dedi.

ELAM örgütünün, Türk askeri adada bulunmadığı takdirde, neler yapabileceğini de iyice tahlil etmek gerektiğine dikkat çeken Özgürgün, şöyle konuştu:

“Biz bunu biliyoruz da bazıları bilmiyor, ya da bildiğini halktan gizlemek için politika yapıyor... Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlayan TSK’nın buradan eksilmesi halinde olabileceklere bir ışık olduğunu düşünüyoruz. Bunun çok belirtileri vardı da ilk kez Sayın Talat’ta görüldü.”

Can güvenliğinin önemine işaret eden Özgürgün, “Güvenlik birinci sırada, güvenlik olmadıktan sonra ne ekonomi kalır, ne aile kalır ne de sosyal hayat kalır. Bu çağda bir güvenlik sorunu yaşamayı da hiçbir Kıbrıslı Türk istemez” şeklinde konuştu.

Özgürgün, “Türkiye’nin etkin ve fiili garantisini masada hiçbir şekilde konuşmamak; tartıştırmamak lazım” dedi.

YÖNETİM VE GÜÇ PAYLAŞIMI... YETKİLER, VETO HAKKI...

UBP Genel Başkanı Özgürgün, bir başka soruyu yanıtlarken, olası bir anlaşma sonrası Yönetim ve Güç Paylaşımı konusunda ortak devlette Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın yetkileri ve oy kullanma oranlarıyla, veto hakkı gibi konuları, Rum tarafının reddettiğine işaret etti. Rum Yönetimi’nin dönüşümlü başkanlık konusundan tamamen uzaklaştığını; Türk tarafının başkan çıkaramayacağını söylediğini ve başkan yardımcısının veto hakkını kabul etmediğini anlatan Özgürgün, “Bu, çok basit manada, bir Rum devleti demektir” dedi ve şöyle devam etti:

“Başkanı Rum olan bir devlet, başkan yardımcısı Türk olsa bile, onun herhangi bir şekilde başkana karışma veya etki etme yetkisi yok. Bu da demektir ki Rum başkanlı bir Rum devletinden bahsediyoruz, çünkü bütün yetkiyi kullanacak olan da başkan. Burada iki şey çok önemlidir. Birincisi, dönüşümlü başkanlık -bu şarttır-. İkincisi de, veto hakkı. Yani, her ikisinin de olacak; Rum başkan yardımcısının döneminde de, Türk başkan yardımcısının döneminde de. Bu tek taraflı olarak istediğimiz birşey değil.”

İki tarafı da güvence altına almak için bunun şart olduğuna işaret eden Özgürgün, AB Birincil Hukuku ve geçiş döneminden sonra, yaşam kolaylaşıp bazı şeyler oturduktan sonra bunun değişebileceğini ancak başlangıçta güven ortamı sağlanabilmesi için gerekli olduğunu anlattı.

“GÜVEN YARATICI ÖNLEM OLARAK MARAŞ TÜRK YÖNETİMİNDE AÇILABİLİR”

Özgürgün, Güven yaratıcı önlemler ve Maraş konusundaki soruya karşılık, Maraş’ın bütünlüklü çözümün parçası olduğuna vurgu yaparak, “iadesinin” güven yaratıcı önlemler çerçevesinde konuşulmasını eleştirdi.

“Maraş’ın, bütünlüklü çözümün parçası olmasının, Türk yönetiminde açılmamasını da gerektirmediğini” ifade eden Özgürgün, “Maraş’ın iadesi yerine güven yaratıcı önlemler çerçevesinde, Maraş, Türk yönetiminde kullanıcılarına açılabilir. Mal sahibi kimse, Rumsa Rum, yabancıysa yabancı, Türkse Türk gelsin Türk yönetiminde malını kullansın... Ondan sonra bütünlüklü çözümle birlikte Maraş esas statüsüne kavuşabilir; yönetimi konusu yeniden konuşulabilir. Benim ve UBP’nin bu konudaki görüşü bu yöndedir, ancak Maraş’ın bütünlüklü çözümden önce iadesi kesinlikle olmaz, kabul edilemez” şeklinde konuştu.

TOPRAK, MEYDANA GELEBİLECEK GÖÇ OLAYLARI, ÇÖZÜMÜN PSİKOLOJİSİ...

Özgürgün, “Toprak konusu ve bunun sonucunda meydana gelebilecek göç olayları çözümün psikolojisini nasıl etkiler? Kıbrıs Türkü için yeni bir göç, yeni travmalar yaratır mı?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Toprak konusu aslında kritik bir konudur ve belki de ‘al-ver’in de en sonunda, olayın bitip, anlaşılmadık konu kalmadıktan sonra ancak telaffuz edilebilir. Toprak konusunun yarattığı ciddi bir travma meydana gelir ve psikolojik etkisi var. Yerinden kalkacak olan insan nereye gideceğini, nasıl geçineceğini, bu kadar şeyden sonra yeniden, baştan hayat kurmayı düşünür... Dolayısıyla toprak konusu ve göç olayları aslında çok dillendirilmeden, herşey hallolursa son noktada konuşulması gereken bir konu... Anlaşma altına imza atılacak noktaya gelmeden konuşulması da çok sakıncalı bir konu çünkü ciddi travmalar yaratabilir...

Herşeyde anlaşıldıktan sonra çok kısa sürede ve bu tip olayları da önlemek için, en yararlı şekilde; mümkün olan tazminat ve takas, yani mümkün olan en az insanın yerinden kımıldayabileceği, mümkün olan en az Rum’un Kuzey’e dönebileceği ve isteyen Kıbrıslı Türklerin de Güney’deki mallarına dönüşü için ortamın oluşacağı bir çözüm yöntemi olması gerekir.”

İKİ TARAFTAKİ EKONOMİK DURUM...

UBP Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün, “iki taraftaki ekonomik durumun birleşme için nasıl bir avantaj veya dezavantaj yarattığı” şeklindeki soruya karşılık, “Ekonomik durum Kuzey’de kötüleştikçe anlaşma isteyenler çoğalıyor. Güney’de de tam tersi, kötüleştikçe anlaşma istemeyenler çoğalıyor” dedi.

Rum tarafında ekonomik durum kötüye gittikçe anlaşma istememe ve milliyetçi, muhafazakar akımlarda artış gözlemlediğini anlatan Özgürgün, ELAM örgütünün son zamanlarda “türemesinin” sebebinin de bu ekonomik çöküntü olduğu yorumunu yaptı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de ekonominin istenilen düzeyde olmadığını belirten Özgürgün,  “İyi durumda değil ama Rum tarafındaki kadar kötü de değil” dedi.

“ANLAŞMAYA EN UZAK DÖNEMLERDEN BİRİNDEYİZ...”

Bir anlaşmanın yakınlığı veya uzaklığının, ekonomiyle alakalı görünmediğini belirten Hüseyin Özgürgün, “Görünse zaten bugün anlaşmaya çok yakın olmak, yani anlaşmaya en yakın olunması gereken zaman olması lazım. Fakat bana göre en uzak olduğumuz dönemlerden birindeyiz. Çünkü ekonomik durum Rum tarafında ters etki yaratıyor” şeklinde konuştu.

Annan Planı dönemine atıf yaparak, ekonomi iyi olduğunda anlaşmaya karşı olanların oranının zaten yüzde 75 olduğunu anımsatan Özgürgün, “bugün referandum yapılsa, Güney’de ekonomik durum kötü diye anlaşmaya yüzde 80 ‘hayır’ çıkacağı” öngörüsünde bulundu.

Özgürgün, Kıbrıs Türk tarafının her zaman çözüm yönünde iyi niyetli tavır ortaya koyduğuna işaret ederek, o nedenle anlaşmaya yakın veya uzak olmanın Güney’in tavrıyla alakalı görüldüğünü anlattı.

DOĞALGAZLA İLGİLİ PLANLAR...2020’DEN ÖNCE BİR ANLAŞMA...

“Anlaşmaya ne kadar yakınız?” sorusuna karşılık, hidrokarbon ve doğalgaz yataklarıyla ilgili, alternatif yaratılması; İsrail-Türkiye-AB bağlantısının Kıbrıs üzerinden kurulması yönündeki ABD ve İngiltere’nin planları olduğuna işaret eden Özgürgün, “yavaş ve emin adımlarla işleyen” bu projenin 2020’lerin ortasına doğru hayata geçmesini beklediğini ifade etti. Özgürgün, “Bir anlaşmaya yakınlığı belki bununla ölçebiliriz. Ama bu da 2020’nin ortalarını bulur diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Bu projenin dışında bir anlaşmayı daha yakın görmediğini de belirten Özgürgün, Güney Kıbrıs’taki mevcut zihniyetin anlaşma niyetinde olmadığının net olduğunu söyledi.

Özgürgün, bu tabloya göre, 2020’den önce çözüm beklemediğini de ekledi.

Tak

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.