1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. "KADININ 'ADI' YOK!'
"KADININ 'ADI' YOK!'

"KADININ 'ADI' YOK!'

“Her 3 kadından 1’i şiddete uğruyor”

A+A-

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü... Yeni Bakış, bu özel günde ülkenin önde gelen Kadın Aktivislerin nabzını tuttu, ortaya çıkan tablo ise pek de parlak değil.

Eniz ORAKCIOĞLU

Özgeçen: Ülkemizde her 3 kadından birinin eşi veya partneri tarafından şiddete uğramaktadır. Tüm bunlara rağmen şiddeti yok sayan, halı altına süpürmeye çalışan yetkililer sığınma evi açma yoluna gitmek yerine olan sığınma evini de kapatmayı tercih etmişlerdir.

Nizam: İstihdamdan tutun da, kadın haklarına kadar, özelde çalışan kadınların Sosyal Güvenlik eksikliklerine, toplum ile aile içerisindeki konumlarına kadar birçok yapılması gerekenler var. Bu noktada da devlete çok büyük görevler düşmektedir.

Piro:  Ülkemizde şiddet günden güne artarak devam etmektedir. Bu şiddet maalesef ki geçmişten günümüze ataerkil sistem yüzünde gelip sistem tarafından da korunmaya devam etmektedir.

 

Özakalın:  Aile içi şiddet uygulandığı zaman, polisin hayata geçireceği yasalar mevcuttur ama yasalar sadece orada durduğu ve pratik hayata aktarılmadığı müddetçe hiçbir işe yaramayacaktır.

8 Mart 1857'de ABD'de daha iyi çalışma koşulları talebi ile tekstil isçilerinin greve başlamaları, polis şiddeti görmeleri ve çıkan yangında 120 kadın isçinin hayatını kaybetmesinin ardından, 1921'de  Clara Zetkin'in önerisi ile Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anılan bu özel günde  Yeni Bakış’a konuşan ülkemizin önde gelen aktivistler, kadına şiddet, kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın sığınma evi konusunda değerlendirmelerde bulundu.

Dayanışma Aktivisti Özgeçen;

“8 Mart sokakta dayanışma günüdür”

Dayanışma Aktivisti Nuray Özgeçen, 8 Mart 1857'de ABD'de daha iyi çalışma koşulları talebi ile tekstil isçilerinin greve başlamalarının ardından  polis şiddeti görmeleri ve çıkan yangında 120 kadın isçinin hayatını kaybetmesinin ardından, 1921'den beri Clara Zetkin'in önerisi ile Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anılmakta olduğunu söyleyerek söze başladı.  Dünya Emekçi Kadınlar Gününün ülkemizde ise 70'lerde kutlanmaya başladığını anımsatan Özgeçen, “Benim için 8 Mart gerek sistemin, gerek ataerkil anlayışın, bu anlayışta ısrarcı devlet yetkililerinin kadın üzerinde yarattığı tahakküme karşı direnme, taleplerimizi yükseltme ve sokakta dayanışma günüdür” şeklinde konuştu.

“Ülkemizde Toplumsal Cinsiyet eşitsizliği var”

Ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunun vurgulayan Özgeçen, “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği insan haklarına aykırıdır. Kadın emeğini sömüren kapitalist sistem, gerekli önlemleri almayarak, ihmalkârlığı ile eşitsizliğe göz yuman yetkililer ve yazısız yasalar olan toplumsal normlar bu eşitsizliğin temel nedenleridir. Kadınlar haklarını öğrenmeli, bu hakların geliştirilmesi için mücadele etmeli adalet duygusu olan her birey bu mücadeleye destek vermelidir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dersi farklı yaş gruplarına hitap edecek şekilde müfredatlar konmalı, öğretmenlere cinsiyet eşitliği hizmet içi eğitimleri sağlanmalı, kamu spotları vb. araçlarla her turlu eşitliğin olduğu gibi cinsiyet eşitliğinin de önemi anlatılmalıdır” diye konuştu.

“3 kadından biri şiddete uğruyor”

Ülkemizde yapılan sosyolojik verilere bakıldığında her 3 kadından birinin eşi veya partneri tarafından şiddete uğradığına dikkat çeken Özgeçen; “Bu kadınlardan yüzde 70’ten fazlasının psikolojik şiddete maruz kaldığını görüyoruz. Maalesef bu oranlar günden güne artmaktadır. Problem ortadadır, yetkililer bilimsel yöntemle hareket edip problemi çözme yoluna gitmelidir. Ancak devlet yetkilileri, ihmalkârlığı ile şiddetin artmasına göz yummakta, kadın hareketini görmezden gelen politikalar üreterek şiddetin destekleyicisi konumundadırlar. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yasası geçirilmesine rağmen, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dairesi kurulmamakta ilgili mekanizmalar devreye sokulmamaktadır. Bu konuda erkek egemen bir anlayışla hareket eden yetkililere baskı uygulamak ısrarcı ve talepkar olmak tüm siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve sosyal toplum örgütlerin görevidir. Yasaya rağmen sorumluluğunu üstlenmeyen yetkililer kamusal kaynakları kendi lüks giderlerine ayırmakta ve temel görevlerinden biri olan halkın güvenliğini sağlama görevlerini bilinçli şekilde yerine getirmemektedirler” dedi.

“Yetkililer şiddeti halı altına süpürmeye çalışıyor”

Geçtiğimiz 25 Kasımda kadın sığınma evi açılması için toplanan binlerce imza başbakana iletildiğini vurgulayarak, “Şiddet önleyici birimlerin oluşturulması için somut yasalar hazırlanmamıştır. Artan şiddeti veriler ve basın aracılığıyla hatta yakın çevremizde de görüyoruz. Tüm bunlara rağmen şiddeti yok sayan, halı altına süpürmeye çalışan, konuşmayan yetkililer sığınma evi açma yoluna gitmek yerine SORÖV çatısı altındaki sığınma evini kapatmayı tercih etmişlerdir. Bu kabul edilemezdir. Yetkililer, şiddet göreni korumak güçlendirmek yerine şiddet ve uygulayanın destekleyicisi konumundadırlar. LTB'nin inisiyatif alıp sığınma evi açması çok olumlu örnek teşkil eden bir harekettir. Fakat şiddet elbette ki Lefkoşa ile sınırli değildir. Her bölgenin ihtiyacını karşılayacak sayı ve nitelikte sığınma evleri güvenli bir biçimde kadınların bu sığınma evlerine ulaşımı/iletişimi sağlanmalıdır. Sığınma evlerinin oluşturulması şiddet gören kadın ve çocukların hem korunması, hem de güçlenmesi acısından elzemdir” dedi.

FEMA Aktivisti Nizam;

“Devlete büyük sorumluluklar düşmektedir”

Feminist Atölye Aktivisti Fezel Nizam ise, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yüz yıllardır dünya çapında anılan ve kadın mücadelesinin başlangıcı sayılan bir gün olduğuna dikkat çekerek, “8 Martta gündeme gelen ve Toplumsal Cinsiyet eşitliği ve kadın hakları ilgili yapılacak olanlara ve yapılması gerekenlere dikkat çekmektir. Dolayısıyla bu günde hem bireysel olarak aktivistlere, kişilere ve en önemlisi devlete çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumluluklar da toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanmasıdır. Çünkü kadınlar içinde bulunduğumuz ataerkil toplum dolayısıyla ikinci konuma ötelenmektedir. Günümüzde her ne kadar kadınların çalışma koşullarının yüksek olduğu gibi bir fikir var olsa da, kadın istihdamlarına bakıldığında bu oranların erkeklerden 2-3 kat daha az olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla istihdamdan tutun da, kadın haklarına kadar, özelde çalışan sosyal güvenlik eksikliklerine kadar eksiklikleri ve toplum ile aile içerisindeki konumlarına kadar birçok yapılması gerekenler vardır. Bu noktada da devlete çok büyük görevler düşmektedir” dedi.

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi aktif değildir”

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesinin de aktif bir şekilde hayata geçirilemediğinin altını çizen Nizam, “Bu durumun kadınlar için en büyük sorunlardan biridir. Çünkü Toplumsal cinsiyet eşitliği dairesi altında kadına yönelik şiddete ve farkındalık çalışmalarına kadar yapılacak birçok şey ve düzenleme vardır. Fakat devlet hala daireyi aktif hale getirmekten kaçınmaktadır. Dolayısıyla bu daire biran önce hayata geçmeli ve kadına yönelik şiddet konusunda polis birimlerinde ve hastanelerde bu konuda farkındalığı olan kişilerin yer almalıdır. Diğer bir konu ise “Alo şiddet hattının” var olduğu ve duyurulması gerektiğidir. Çalışma Dairesine de bu noktalarda çok büyük görev düşmektedir, kadınların sosyal hayatının da belli bir yerden sonra garanti altına alınması gerekmektedir” şeklinde konuştu.

“İki toplumlu eylem”

Kıbrıs’ta yaşananlardan en çok etkilenen bireylerin kadınlar olduğunu belirten Nizam, “Bu bağlamda da Kıbrıslı Rum kardeşlerimizin ve Kıbrıslı Türklerin birbirlerinin hikâyelerini dinlemesi gerekmektedir. Dolayısıyla bunun üzerine ‘Kız Kardeşim Konuş Benimle’ adlı etkinliği de 4’üncü defa gerçekleştirdik. Bugün  saat 17,15’de Dereboyu Pronto Çemberinde yürüyüşe başlayarak, Ledra Palace kapısından geçerek ara bölgede iki toplumlu eylemliliğimizi devam ettirerek, kadınların barıştan taraf olduğunu ve söz hakları olması gerektiğini dile getirmeye devam edeceğiz” diye konuştu.

“Her 3 kadından 1’i şiddete uğruyor”

Ülkede kadına yönelik şiddetin var olduğunu hatırlatan Nizam, “Şiddet dendiği zaman fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddetlerden bahsedilebilir. Bu şiddetlerin her hangi birini kadın içinde bulunduğumuz sistemden dolayı yaşıyor. En son yapılan istatistik çalışmalarda da her 3 kadından 1’inin herhangi bir şiddet biçimine maruz kaldığı ortaya konulmuştur. 4-5 sene öncesinde Sosyal Riskleri Önleme Vakfı eliyle yürütülen bir sığınma evi mevcuttu, bu sığınma evi de çok kısıtlı imkânlarla kadınlara geçici bir barınak görevi yapmaktaydı. Bu tabi ki yeterli değildi ama bir şekilde başı sıkışan kadınlara destek olacak bir kapıydı ve daha sonra devlet tarafından kapatıldı. Sonrasında LTB bu eksikliklerden doğan kadın sığınma evi projesini hayata geçirdi. Fakat bu sığınma evi de yeterli değil, devletin bu konuda sorumluluğunu üslenmesi gerekmektedir. Sadece Lefkoşa’da değil her bölgede en az bir Kadın Sığınma evinin olması şarttır” dedi.

Baraka Aktivisti Piro,

“Şiddet artarak devam etmektedir”

Baraka Aktivisti Pınar Piro da, Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ülkede yeni yeni konuşulmaya başladığını ve halen olması gereken noktaya gelmediğini belirterek, “Ülkemizde şiddet günden güne artarak devam etmektedir. Bu şiddet maalesef ki geçmişten günümüze ataerkil sistem yüzünde gelip sistem tarafından da korunmaya devam etmektedir. Toplum tarafından ‘bizim ülkemizde şiddet yoktur, ya da fazla’ değildir şeklinde söylemler mevcuttur, ama yapılan araştırmalarda şiddetin boyutunun ne derece yüksek olduğu gözler önünde serilmektedir. Bu noktada da sığınma evinin olmaması veya Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesinin tam anlamıyla aktif olmamasından kaynaklı olarak maalesef şiddete uğrayan kadınlarımız sığınacak bir yer bulamamaktadır” dedi.

“Sığınma evi açmak devletin sorumlukları altındadır”

LTB’nin açtığı Kadın Sığınma evinin örnek teşkil eden bir davranış ve güzel bir adım olduğunu belirten Piro, “Kadın Sığınma Evi açmak Yerel Yönetimlerin değil, devletin sorumlulukları altında olmalıdır ve ücretsiz bir şekilde kadınların başvurabileceği bir yer olmalıdır. Bizlerde bu konuda uğraş vermekteyiz, kadın sığınma evi açılması ve toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesinin tam anlamıyla aktif hale gelmesi için İmza kampanyası başlattık. Bu yönde de çalışmalarımızı devam ettiriyoruz” şeklinde konuştu.

“Kadınların hakları elinden alınıyor”

Kadınların kullanması gereken, fakat çeşitli sebeplerden dolayı kullanamadıkları çeşitli hakları olduğunu vurgulayan Piro, “Örneğin kamu çalışanları doğum iznini çok kolay kullanılabilirken, özel sektörde çalışan kadın maalesef bu haklarını kullanamıyor, hatta hamile olduğunda işinden bile durdurulabiliyor. Kısacası özellikle özel sektör çalışanlarının kadın hakları ile ilgili güvencesi olmadığını söyleyebiliriz. Bunun dışında kadının yıpranma payı da Sosyal Güvenlik Yasası ile kaldırılmıştır, emeklilik yaşları yükseltilmiştir. Bazı haklarımızı almak için mücadele ederken, diğer taraftan da sahip olduğumuz haklarımız elimizden alınıyor” diye konuştu.

“Eğitim önemli”

“Kadına yönelik şiddeti engellemek ve kadın haklarını korumak için özellikle eğitime büyük rol düşmektedir” diyen Piro, “Çocuklarımız eğitimle Aile yapısı, cinsiyet eşitliği gibi konuları ile ilgili temeli şekillendiriliyor. Bu yüzden de müfredatların yenilenmesi, bu konulara dikkat edilmesi gerekir. Bunların dışında polis ve yargı sisteminin de kadının haklarını koruyacak şekilde düzenlenmesi, kadın mahkemeye başvurduğunda koruma izinlerini alması açısından daha hassas davranılmalıdır” dedi. 

YKP-FEM Aktivisti Özakalın,

“Eğitim kurumları inisiyatif almalı”

YKP-FEM Aktivisti Münevver Özakalın ise, Kadına yönelik şiddetin ülkemizde var olduğunu ve sürdüğünü belirterek, “Bununla birlikte  hem çocuk istismarıyla, hem kadına yönelik şiddetle, hem de özel sektörde çalışan kadının hakları ile ilgili sorunlarla mücadele etmeye çalışmaktayız.  Bir yandan da LTB’nin iyi bir inisiyatif alarak Kadın Sığınma evi açması ve bunu yavaş yavaş aktif hale getirmesi gibi olumlu adımlarda atılmaktadır. Ama bu sığınma evi bir noktaya kadar yeterlidir. Gönül ister ki bazı eğitim kurumları ve sendikalar da inisiyatif alarak çocuk yaştaki bireylere toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili olarak demokratik bir şekilde, insan hakları çerçevesinde birbirimize nasıl davranacağımızı öğretelim” dedi.

“Devlet erildir”

Özakalın, sözlerine şu şekilde devam etti; “LTB insiyatif alarak Kadın Sığınma Evi açmış olsa da, kadın sığınma evi açma sorumluluğu devletin görevidir. Ama bakıldığında devlet her zaman erildir ve bir sığınma evi hiçbir zaman devletin önceliği olmayacaktır. Devlet kadını çiçek böcek görmekte, ama kadının emeğini de diğer yandan sömürmektedir. Şiddete uğrayan kadını koruma altına almak devletin göreviyken bugün bunu ne polis, ne de devlet yapmamaktadır.”

“Yasalar pratikte uygulanmadığı sürece bir işe yaramaz”

“Aile içi şiddet uygulandığı zaman, polisin hayata geçireceği yasalar mevcuttur ama yasalar sadece orada durduğu ve pratik hayata aktarılmadığı müddetçe hiçbir işe yaramayacaktır” diyen Özakalın, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi tam anlamı ile aktif bile olsa biz bu konuları topluma güzel bir dille anlatmazsak yine sıkını yaşarız. Kısacası yasanın ve dairenin orada olması bir şey ifade etmeyecektir. Bunların yanında Kadın hakları açısından kamuda çalışan kadın ile özel sektörde çalışan kadın hakları arasında çok ciddi farklar vardır. Örneğin kamuda kadına verilen doğrum izni ile özel sektördeki kadına verilen izin arasında dağlar kadar fark vardır, özel sektörde çalışan kadın çok daha kısa süre bu izinden yararlanabilmektedir. Bunu denetleyecek kurum ise devlet olmalıdır, ama öyle bir devlet algısı olmadığı için sıkıntı yaşanmaktadır” dedi.

“Türkiye’deki algı buraya da yansımaktadır”

Kadının sömürülmesi anlamında Kuzey Kıbrıs’ın durumunu çok kötü gördüğünü vurgulayan Özakalın, “Güneyin durumu da çok parlak değildir, fakat bizim toplumun üzerinde Türkiye’nin de çok büyük etkisi vardır. Türkiye medyasını takip eden bir toplum olarak orada basından takip ettiğimiz kadını sömürme algısı, buraya da yansımakta ve oturtulmaya çalışılmaktadır. Örneğin İlahiyat kolejinin dayatılmasıyla birlikte yine kadını kapatmaya ve sindirmeye yönelik bir algı vardır” diye konuştu. 

Yeni Bakış

Etiketler :
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.