1. HABERLER

  2. MAGAZİN

  3. Östrojen hormonu içinde boğuluyorum!
Östrojen hormonu içinde boğuluyorum!

Östrojen hormonu içinde boğuluyorum!

Kemal Doğulu'dan Özlem Özden açıklaması: "Ne yaparsa yapsın..."

A+A-
İmam Hatip Lisesi'nde başlayan yolculuğu kuaför salonlarına, oradan da ünlü isimlerin stil danışmanlığına kadar uzandı. Şimdilerde 'İşte Benim Stilim All Star'da jüri üyesi olarak sıkça karşımızda, arada zevk için yaptığı şarkıları ya da DJ performanslarıyla da sahnede olan bir isim o... Kemal Doğulu kendi öyküsünü ve 'stil dünyasını' Armağan Çağlayan'a anlattı...

"Moda insana yakışandır" diye bir klişe var.
Değildir. Moda insana yapışandır. Yapıştırıyorlar çünkü. Yapıştırma duruyor. Moda diye bir şey giyilmez yani veya giyiyorsan, yakışıyor eyvallah ama yakışıyor diye de hep aynı şeyi giymemek lazım. Değişim de gerekiyor illa ki. Arada bir yerde durmak lazım

O zaman bunun yarışmasını yapmak tuhaf değil mi?
Bir standart üzerinden değerlendiriyoruz aslında. Ben kendi zevkime göre değerlendirirsem hiçbirini beğenemem.

Peki, ne o standart?
Atıyorum işte bir eteğin üzerine ne giyilmesi gerekiyor, normal standartlara göre? Veya İspanyol paça pantolonun üzerine ne giyilmesi gerekiyorsa ona göre doğrusunu, yanlışını onun vücut ölçülerini de baz alarak ona göre eleştiriyoruz. Yoksa Nur’un (Yerlitaş) zevki başka, Ivana’nın (Sert) zevki başka, benim zevkim bambaşka… Ortada bir harmanlanıyor güzel oluyor. O yüzden de farklı yorumlar katılması, bir yerde buluşulmasını sağlıyor.

Ben çok seyrettim geçen sene. Özlem’e (Özden) bayılıyordum mesela. O’nun o 'gereksiz' özgüveni mesela... Ama takdir ettim kızı. Bende yok öyle bir özgüven!
Evet, bazılarınınki doğuştan. Ne yaparsa yapsın çok iyi yapıyor kendince. Sonradan edinilecek bir şey değil özgüven bence. All Star'a baktın mı?

Geçen hafta baktım, pazar akşamı. Şöyle bir duygu geldi üstüme, yarışmacılar 'öğrendiklerini' yapıyorlar!
Biz de bundan rahatsızız zaten. O yüzden sırf o yönde eleştiriyoruz son sezonda. Biz bir şeyler öğrettik size eyvallah ama bir şeyler katmanız lazım sizin, bir yorumda bulunmanız lazım. Biz "Bunu bununla giy, bunu bununla giy" dedik diye birebir de bizim lafımıza uymamak lazım. Biraz da kendi fikrini katman lazım.

'Öğrendiklerinden' kastettiğim şey şu; direkt kavgayla dalıyor mevzuya.
Ha, onu öğrendiler. Televizyonu öğrendiler.

Abi bir dakika, daha dakika bir gol bir... Sen şimdi ne oldu, aranda ne sorun var, sana ne dedi?
Onların birikimleri aslında geçmiş sezonlardan, bunların hepsi bir arada yarışmış kadınlar ve dolayısıyla geçmişte söyleyemediklerini şu an pişirip koyuyor karşısına yarışmacı arkadaşının...

Çok sinir bozucu değil mi Kemal Bey? Mesela ben orada durmaya dayanamayabilirim.
Ya düşünsene 15 tane kadını bir odaya kilitliyorsun ve diyorsun ki birbirinizi beğeneceksiniz. Bir kadın kadını beğenmez, mümkün değil yani. Ben tek erkeğim. Ben de kafayı yemiyorum sanma ama yapacak bir şey yok yani.

Bir de orada mevzu kıyafet olmaktan da çıkıyor. Bence çıktı da.
Yani her zaman çıkıyor, evet. Bir şekilde geçmiş sayfalar açılıyor. Birbirlerine karşı olan hisleri ortaya çıkıyor. Sadece moda programı değil, Reality Show aslında o. Salt moda programı olarak değerlendiremeyiz. Orada herkes bir karakteri temsil ediyor. Her salondan, her evden, her oturma odasından bir kişi o karakteri kendine yakın buluyor, onu sahipleniyor, onu benimsiyor, kendini görüyor orada. Dolayısıyla herkesin bir kitlesi var ve orada o birisiyle tartışırken izleyen de tartışmanın içinde buluyor kendisini. Hayat da böyle. Evde de annemizle babamızla kavga ediyoruz, yarım saat sonra barışıyoruz, gezmeye gidiyoruz. Bizde de öyle tartışma çıkıyor, 10 dakika sonra göbek atılmaya başlıyor. Hayatın kendisi böyle zaten.

ÖSTROJEN HORMONU İÇİNDE BOĞULUYORUM!
Bir an hatırlıyorum, geçen seneden. Siz yarışmacıya şöyle bağırıyordunuz, "Sen bana bir şey diyemezsin; sen, ben ne dersem dinleyeceksin." Ben de jüri üyeliği yaptım, insanlar bana da çok sinir oldu ama ben tam olarak şöyle düşünüyorum: Orada oturmak, beni yarışmacıların bir tık bile üzerinde yapmaz. Biz onlarla eşit seviyedeyiz. Ben nasıl onlara düşüncelerimi söyleyebiliyorsam, onlar da her düşündüğünü bana söyleyebilir.
Kendi adıma konuşabilirim, benim söylediğim şey; "Ben konuşurken dinle." Konuştuktan sonra tabii ki sana cevap hakkı doğuyor, o zaman cevabı ver. Ama ben konuşurken üstüne sen konuşma veya sen konuşurken seni dinliyorum, anlatıyorsun derdini. O zaman benim de derdimi anlatmama izin vereceksin. Konuşamazsın ben konuşurken! Ben sustuktan sonra eğer ki sana bir soru yönelttiysen ya da cevap hakkı doğmuşsa tabii ki cevabını vereceksin. Kişilik haklarına saygısızlık bir kere, en başta. Her zaman bunu savunuyorum ben. Benim tek derdim medeniyetsiz bir şekilde konuşulması!

Ben onu öyle algılamadım. Şöyle algıladım: "Burada cümleleri ben kurarım, sen cevap veremezsin.”
Yok, öyle değildir. Ben öyle değilim yani. Benden mi duydun bunu birebir? Sinirli bir anımda demiş olabilirim. O da normal. Çünkü orada bazen o kadar sabrım taşıyor ve östrojen hormonu içinde boğuluyorum ki! Ne yapıyım? Benim de çıkışlarım oluyor. Bir şekilde kamera önünde bir kadınla muhatap oluyorsan da bir çizgide tutturman lazım. Bir sinir anında öyle bir şey söylemiş olabilirim. İnsanım, olabilir.

Bu sadece yarışmacıların ‘reality’si değil, jüri üyelerinin de ‘reality’si.
Tabii tabii, biz o moda şovunun, Reality Show'un, nasıl isimlendiriyorsan bir parçasıyız. Herkes kendini temsil ediyor.

Çok fazla zaman geçiriyorsunuz değil mi stüdyoda?
Haftada dört gün, günde 13-14 saat. O ışıklar, o sıcak stüdyo, o gergin ambiyans biraz zor geçiyor ama seviyorum ben.

Merak ediyor musunuz yarışmacıların 'özel' hayatını?
Öğreniyoruz zaten. Anlatıyorlar orada.

İlginç olmayan da ilgi çekmiyor bir süre sonra.
Yani bir şekilde tabii ki ilgi çekici olmak artı her zaman... Ya tarzınla ilgi çekmen gerekiyor ya da kendini ifade etme şeklinle.

ÖYKÜ ÇOK YAKIN ARKADAŞIM 
Öykü Hanım ile sevgili olduğunuz doğru mu?
Öykü benim çok yakın arkadaşım. Samimi fotoğraflar paylaşınca öyle hemen yapıştırıverdiler. Benim yengem Neslihan mesela, Kadir’in sevgilisi, şöyle bir fotoğraf paylaştı Instagram’da olay çıktı. "Vay yengen o senin, nasıl sarılırsın" gak guk bilmem ne. Bir adamla bir kadın Türkiye’de çok yan yana, yakın görüldüğü zaman illa onların gözlerinde sevgili olarak konumlandırılıyor magazin ya da basın tarafından... Öyle bir şey yoktu. Çok yakın, eski arkadaşım Öykü. Sarıldık, fotoğraf çekildik yani. Hani kalpler, öpücükler hep birbirimize yollarız sosyal medyada. Onu böyle puzzle parçası gibi görüp birleştirdiler.

DİNDAR BİR İNSANIM 
Sizin İmam Hatip mezunu olduğunuz doğru mu?
Doğru. Ama, ortaokulu İmam Hatip'te okudum. Liseyi bir endüstri meslek lisesinde, Anadolu Lisesi'nde okudum, bilgisayar bölümünde. Ben beş, altı yaşında başladım ilkokula, 11 yaşında bitirdim. Benim amcamlar aşırı dindar ve Almanya'da yaşıyorlar. 11 yaşımda ilkokuldan mezun olduğum dönem Mersin’deydim, onlar da yıllık izne geldiler. Benim de babam yoktu, gemilerde çalışıyordu. İşte sonra Amerika’ya gitti. O sırada da jenerasyon içinde ilkokuldan tek mezun olan çocuk benim. Amcam "Ben bu çocuğu İmam Hatip'e yazdıracağım" dedi. Babam da "Yazdır" dedi telefonda. Yazdırdı beni. Okudum ortaokulu. Çok şey kattı bana. Arapça Kuran okumayı öğrendim. Hani zaten dindar bir insanım. Yerine getirmesem de Allah’a inancı olan bir insanım. Ailem, baba tarafım tamamen tesettürlüdür. Ama sonra ortaokul üçüncü sınıfa geldiğimde yetmemeye başladı. Başka bir şey yapasım vardı. Sonra öğrendim, Anadolu Lisesi sınavları varmış. Kendi harçlığımdan form parasını biriktirdim. Anneme söylemeden sınava girdim, kazandım. Anneme belgeyi verdim, "Beni buraya yazdır" dedim.

Ölümden korkar mısınız?
Yok. Ben çevremdekilerin ölmesinden daha çok korkuyorum. Kendim ölsem, ölünce onu anlamıyorsun sen çünkü.

Şimdi İmam Hatipler çoğalınca kıyamet kopuyor.
Tercih meselesi bu.

Neydi o zaman hayaliniz? Bitirip imam olmak mı?
Hiç o hayalim olmadı açıkçası. Din adamı olmak gibi bir niyetim yoktu. Bitirmek gibi bir niyetim yoktu zaten. Biliyordum oradan mezun olmayacağımı... Bilgisayar bölümüne geçtim. Bilgisayar okudum ama sonra liseyi bitirdikten sonra yine o kanalda ilerlemedim.

HAYALİM KUAFÖR OLMAKTI
Sonra siz nasıl styling yapmaya başladınız?
Kuaförlük yapmaya başladım. Ben kuaför olmak istiyordum. İmam Hatip'e ve öncesinde ilkokula hayalim kuaför olmaktı. Böyle aşırı bir ilgim vardı saç yapımına. Sürekli saç yapıyım falan... Kuzenlerimin saçını yapardım, sonra kız kardeşim oldu onun saçını yapmaya başladım. Halamın oğlunun Mersin’de kuaför salonu vardı. Böyle 9-10 yaşlarındayım, onun yanına gireyim istedim. Yer süpüreyim, boya kaplarını yıkayayım falan. Orada olayım, o havayı soluyayım, iş öğreneyim diye. Halamın oğlu istemedi beni. "Fön bile tutmayı bilmiyor, istemem ben onu, gelmesin" dedi. Yılmadım ama, birazcık azimliyimdir. Büyük halamı araya soktum. Biraz baskı uygulattım kuzenimin üstüne. Güç bela aldı beni işe. Ben yer süpürüyorum, bulaşık yıkıyorum, çay getiriyorum...

Hiç sizi öyle düşünemedim ben bir an.
Kuaförlük öyle başlıyor ama sonuçta. Yer süpürerek başlıyorsun. Yani hiçbir kuaför kafadan zembille inmiyor. İlla yer süpürülecek. Ben de süpürdüm. Bu sırada kız kardeşim vardı, onun saçlarını evde ben örerdim değişik değişik, çeşit çeşit. Örgüde çok usta olmuştum. Kuzenimin yanında çalışan manikürcünün saçını ördüm bir hafta sonra. Ertesi gün kapıda kuyruk vardı, randevu kuyruğu. "Saçımızı örsün Kemal bizim" diye.  Herkes örgü istiyordu. Kuzenim şaşırdı filan "Sen kimsin"lere bağladı. Her gün ellerim şişiyor örmekten, 10 tane kadının saçını örüyorum, bileklerim ağrıyor falan. Sonra çalıştım orada. Artık fön tutuyorum, saç yıkamaya başladım falan. Çırak olmuşum. Kalfa değil ama çırağım yani, profesyonel çırak. Sonra lise bitti, üniversitede kazandığım bölümü beğenmedim gitmedim.

Ne kazanmıştınız?
Pazarlama. Babam "Okumayacaksın madem, yanıma gel" dedi, Amerika’daydı. "Burada pompacılık bile yapsan, aileye katkın olsun, bir para kazan, beraber çalışalım" dedi. Mersin’de yaşayan bir çocuk için New York fantezisi şahane bir fikir olarak geldi bana. O dönemde de sadece Ankara’dan ya da İstanbul’dan vize alınıyordu Amerika için. İstanbul’dan randevu aldık. İstanbul’a geldim, bana 20 gün sonrasına falan randevu verdi Amerikan Konsolosluğu. O sırada da yine benim başka kuzenim, Zeki Doğulu’yu bilirsin. Kuzenim, amcamın oğlu. O da estiriyor İstanbul’da. Ünlülerin kuaförü, kuaförlüğün zirvesinde.

Tabii, Hakan’lar, Yonca Evcimik’ler… Kapıda herkes kuyruk.
Herkes, bütün top modeller, herkes orada. O dönem bir sözleşme çıkartıyor çalışanlarına Zeki üç yıllık; diyor ki, "Bunu imzalayan imzalasın, imzalamayan bıraksın gitsin." Yüzde 80'i, 85'i işi bırakıyor, çalışanların. Çalışan kimse kalmıyor dükkanda neredeyse. Benim de orada olduğumu biliyor, randevu için gün bekliyorum. "Gel" diyor "Madem sen saç da yıkayabiliyorsun, fön de tutabiliyorsun, burada bir işin ucundan tut. Yardımın dokunsun bari, boş durma" diyor bana. Benim de canıma com com yani. Düşünsene 17 yaşında bir gençsin ve sevdiğin herkes orada. Ben orada çalışıyorum, yine yer süpürüyorum, çay götürüyorum, fön tutuyorum, saç yıkıyorum bilmem ne... Sonra 20 gün geçiyor üzerinden vize randevu günüm geliyor. Ben randevuya gitmiyorum. Babam arıyor, "Ne oldu randevun, mülakat nasıl geçti?" diye. Ben "Gitmedim" diyorum babama. Gayet sakin bir şekilde, "Ben gelmeyeceğim Amerika’ya" dedim. "Burada çalışacağım, burayı seviyorum" dedim. "Çalışamazsın, izin vermiyorum" dedi. "Ben senden izin almıyorum, sadece söylüyorum" deyip kapattım telefonu. Kaldım Zeki’nin yanında, asistanı oldum. İki yıl onunla çalıştım. Artık iyice ilerlettim kendimi. O sırada setlere gitmeye başladım. Setlerde saç yapıyorum ama sadece saç yapıyorum o dönem. Sonra Zeki buralardan sıkılıp gitmeye karar verdikten sonra dükkanı kapattı. Herkes bir kuaför salonuna gitti, yerleşti. "Ben kuaför salonuna gitmeyeceğim" dedim. Hep marjinal kararlar. Neyimeyse, ne cüret... "Kuaför salonunda çalışmayacağım, setlerde çalışacağım" dedim. Setlerde çalışmaya başladım. Saç yapıyorum. Bütün dergilerin, bütün kampanyaların saçlarını yapıyorum. Sonra makyaj yapmaya başladım. Sonra işte saçını makyajını yaptığım kadın bana, "Bununla ne giyeyim, bunun altına bunu mu giyeyim?" diye sormaya başladı falan. Sonra bir baktım styling yapıyorum.

TÜRKİYE'DEKİ EN ŞIK KADIN GÜLŞEN
Hep şöyle düşündüm ben, belki de yanılıyorum, Hande Yener’i  bu kadar delirten insan sizsiniz.
Hep öyle sanıyorlar.

Hande Hanım’ın o protest tavrını çok hoş buluyorum. Hani o çok kadın kadın olmaktan daha farklı, söylemek istediği şeyler var aslında.
Hande’yi de delirtmek kısmına da küçük bir açıklama getireyim. Ben Hande’yle ‘Acele Etme’ albümünden beri çalışıyorum. Çalışıyordum, şimdi çalışmıyorum. ‘Acele Etme’deki halini bilir misin? Böyle kahkül kesmiştim, olay çıkmıştı. Herkes onu istiyordu. O Hande’yi yapan benim. Şimdi öyle bir Hande var ortada, dünyadaki herkesin isteyeceği bir şaç modeli, sarı, böyle çok havalı giyiniyor. Standartlara göre giyiniyor ama cool giyiniyor yine de. Ondan sonra koyu renk saçı var yine normal yani standarta göre değerlendirirsen. E, şimdi bu kadın bir yerden sonra bir şekilde uyanış yaşadı.

En şık kadın kim Türkiye’de?
Gülşen. Çok iyi giyiniyor. Her zaman çok şık.

Siz hâlâ styling yapıyor musunuz?
Vaktim yok. Vaktim yok derken, gerçekten vaktim yok. Hiç, sıfır. Sadece televizyon ve DJ’lik yapıyorum ben altı yıldır. Bu ikisine kanalize oldum. Kuaför salonum var, oraya bile vakit ayıramıyorum.

Erkek styling'i yapıyor musun?
Yaptım çok. Bütün erkek popçularla çalıştım galiba.

Kim, Türkiye’de en şık erkek?
Murat Dalkılıç güzel giyiniyor. Beğeniyorum. Ama en güzel kardeşim giyiniyor hayatım.

Kadir?
Tabii, benden sonra o gelir.

Siz mi büyüksünüz o mu büyük?
Ben büyüğüm.

O sizin ağabeyiniz gibi duruyor. Kadir öldürecek beni ama.
Hiçbir sakınca görmüyorum bu açıklamada. Onun da hoşuna gidiyor zaten, benim abim sanmaları. Benim de hoşuma gidiyor onun benim abim sanmaları. Herkes mutlu yani.

NUR, YARIŞMACILARIN HEPSİNDEN ŞIK 
Nur Yerlitaş şık bir kadın mı?
Nur’un tarzı var. Nur Yerlitaş tarzı var yani.

Yani Nur Yerlitaş yarışmacı olsa?
Tabii yarışmacı olsa çok şık… Yarışmacıların hepsinden şık zaten. O çok özen gösteriyor. Bir şeyler alıyor, onları kendine göre değiştiriyor. Takıları çok meşhur biliyorsun zaten. Ben beğeniyorum.

Ivana?
Ivana da iyi.

İÇ ÇAMAŞIRLI POZ NİYE VERMEYEYİM Kİ? 
Size o iç çamaşırlı fotoğrafı kim verdirdi?
Bir dergi kapağıydı o. Niye, veremez miyim?

E, insan merak ediyor, İmam Hatip'ten iç çamaşıra giden yolu… O yol çok uzun bir yol.
Yani bence iç çamaşırıyla poz vermekte bir sıkıntı yok. Ne var? Erkek adamım, veririm istediğim gibi poz. Ne olacak, olamaz mı? Kadınlar veriyor iç çamaşırıyla poz. Ben niye vermeyeyim? Ben çok modern görüşlü bir adamım ve bir dergi kapağı için rica ettiler, "Soyunur musun?" dediler. Vücudum da o zaman güzeldi, soyundum. Şimdi soyun deseler soyunmam, vücudum yok.

Siz arada da single yapıyorsunuz.
Yapıyorum evet. Beşinci single’ımı çıkardım haziranda. Şarkı söylemeyi seviyorum, hobi olarak. Sevdiğim müziği yapmayı seviyorum. Tek kazancım o olmadığı için; istediğim gibi, istediğim tarzda, istediğim şeyleri söyleyebiliyorum. Öyle bir lüksüm, öyle bir şımarıklığım var. Canım istediği zaman yapıyorum. Yani başka yerlerden para kazanıyorum. Onu da hobi olarak yapıyorum.

Sahneye çıkma teklifi geldiğinde gidiyor musunuz?
Geliyor, DJ'lik yapmayı tercih ediyorum.

Ama DJ'lik yaparken kendi şarkınızı söylüyorsunuz.
Çalmam. Hiç. Prensip meselesi.

Niye?
Kabine çıktı kendi şarkılarını çalıyor, bundan hoşlanmıyorum. Ben bir mekâna girdiğimde de kendi şarkımın çalınmasından hoşlanmıyorum. Utanıyorum, tedirgin oluyorum. Ben yapıyorum sevdiğim için, hoşuma gidiyor. Ben yokken çalınıyorsa ne ala ama ben çalmam kendi şarkımı. Yani iyi hissetmiyorum kendi şarkımı çaldığımda. Utanıyorum.

Kendini seyretmek gibi... Kendinizi seyrediyor musunuz televizyonda?
Seyrediyorum. Mimiğime bakıyorum, jestime bakıyorum, tavrıma bakıyorum eğer yanlış bir şey yapıyorsam diye ama yapmıyorum!

Mutlu musun şu anda Türkiye’de yaşıyor olmaktan?
Mutlu olmak istiyorum. Seviyorum memleketimi. Mutlu olamıyorsun ama bir şekilde. Her gün başka bir haberle uyanıyorsun. Her gün can sıkıcı gelişmeler oluyor. Mutlu olmak çok da mümkün değil şartlara bakarsan. "Çıkmadık candan umut kesilmez" derler. Her zaman bir umut vardır. Yoksa niye yaşayalım, niye tırmalayalım?

İŞİTME CİHAZI TAKMAM LAZIM AMA... 
Televizyona bakıyor musun?
Vaktim olmuyor. Fırsat bulursam, boş bir anım varsa. Gece uyurken ses olması lazım, uyumak için. Kulağımda problem var. O zaman açıyorum belgesel, Nat Geo Wild.

Ne problem var kulağınızda?
Küçüklükten orta kulak iltihabı vardı. Sonra o iç kulağa ilerledi. Kulak zarında kireçleme… Yüzde 80 duyma kaybım var. Büyük dev bir siren gibi çınlama düşün.

Sürekli?
Aralıksız, 24 saat ve o çınlama sessizlikte savaş sirenine dönüşüyor. Bir sesle perdelemem gerektiğini söyledi doktor. O da belgesel oluyor işte. Adam baygın baygın anlatıyor çünkü başka bir şey açarsam kulak kabartıyorum, olmuyor. Onu açıyorum, o sesi bastırıyor.

Çok zor bir şey.
Çok, yani gürültülü ortamlardan uzak durmam lazım. İşim gürültü. Gün geçtikçe ilerliyor. İşitme cihazı takmam lazım takmıyorum.

O kadar?
Tabii, bunun üstüne yattığım zaman detay, yok sadece uğultu var.

Peki mesela ben sizin sağ tarafınızda alçak sesle konuşsam?
Duymam, bu tarafımı dönerim. Gürültülü yerlerde ikinci kez tekrar alırım herkesten. Hiçbir kere de duymuşluğum yoktur yani.

Bu sakinlik oradan geliyor demek ki.
Olabilir.

Sakin sakin konuşuyorsunuz ya.
Bağırarak konuşulmasını sevmiyorum zaten. Bir de evet, hani kontrolsüz müyüm acaba korkusu da olabilir.

İHTİYACIM OLACAĞI ZAMAN SIKTIRACAĞIM HER YERİMİ 
Üst dudağınız silikon mu?
Değil.

Niye herkes üst dudağınızın silikon olduğunu söylüyor?
Burnum da yapılı onlara göre. Burnum da yapılı değil. Böyle bir dudak olamaz mı? Anlamıyorum. Benim bütün ailemin dudakları köfte gibidir. Olsa da söylerim ayrıca, "Yaptırdım" derim, çıkarım göğsümü gere gere. Hiç öyle şeylere takan bir adam değilim. Fotoğraf paylaşıyorum, burnunu yaptırmışsın iğrenç olmuş falan.

Oynamadığını iddia ediyorlar üst dudağınızın.
Oynamıyor mu üst dudağım? Oynamıyor mu gerçekten, ben mi fark etmiyorum? Hiç dikkat etmedim dudağım oynuyor mu, oynamıyor mu?

Mimiklerinizin de yok olduğu için her tarafınızın botoks olduğunu söylüyorlar.
Nasıl yok ya! Mimiğim mi yok? Bak. Botokslu insan bunları yapabilir mi? İhtiyacım olduğunda yaptıracağım tabii ayrıca. Hiç de öyle bir şey de değilim. Sıktıracağım her yerimi. Ama şu an beğeniyorum. Hiçbir sıkıntım, şikâyetim yok yani. 

Rüküşlük diye bir şey var mı?
Var, yani rüküşlükte bir tarz. Amy Winehouse rüküş ama tarz yani.

Peki, moda kurbanı var mı Türkiye’de?
Çok. Sosyetik çok kadın görüyorum dergilerde. Hepsi tepeden tırnağa marka, hepsi son model ama korkunç görünüyorlar. Çoğunluk öyle zaten bence.

Türk kadınının mı, sosyetenin mi?
Sosyetenin çoğu. Çoğu çok kurban ediyorlar kendilerini.  Rafine zevki olan çok az insan var.

Kim mesela Türkiye’de rafine zevki olan insan?
Derin Mermerci, Feryal Gürman.

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.