1. HABERLER

  2. KIBRIS

  3. ÖZGÜVENİNİ KAYBEDEN ERKEK ŞİDDETE BAŞVURUYOR!
ÖZGÜVENİNİ KAYBEDEN ERKEK ŞİDDETE BAŞVURUYOR!

ÖZGÜVENİNİ KAYBEDEN ERKEK ŞİDDETE BAŞVURUYOR!

“Aile baskısı genç kızları çaresiz kılıyor”

A+A-

CMIRS’ın Ocak 2017 anket sonuçlarına göre, kadının kendine güveni 35-44 yaş aralığıyla birlikte erkeğin kendine güven oranlarının üzerine çıkıyor. Aile içi şiddette, fiziki şiddetin en yüksek boyutta yaşandığı yaş aralığı da aynı

Ergül ERNUR

Ülkemizde kadına yönelik şiddet olaylarının bilinenden çok daha fazla olduğu belirtiliyor. Korku, aile veya eş baskısı, ekonomik özgürlüğün olmaması gibi daha birçok nedenden dolayı kadınların yaşadığı şiddeti sakladığı uzmanlar tarafından sürekli ifade ediliyor.

Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin (CMIRS) Ocak 2017 anket sonuçları, cinsiyete göre güven ile şiddet açısından da değerlendirildi.

Anket, Kıbrıs Türk kadınının kendine güven oranlarının erkeğinkine kıyasla daha düşük olduğunu ortaya koydu. Bu rakamlar yaş gruplarına göre detaylandırıldığında, kadının kendine güveni 35-44 yaş aralığına kadar erkeğe kıyasla daha düşükken, bu yaş aralığıyla birlikte erkeğin kendine güven oranlarının üzerine çıkıyor.

Aile içi şiddette, fiziki şiddetin en yüksek boyutta yaşandığı yaş aralığı da 35-44.

Çaresizlik duygusunun yaş grupları ve cinsiyete göre derinlikli olarak incelenmesi sonucunda da, kadınların erkeklere kıyasla 35-44 yaş grubuna kadar kendilerini daha sıkça çaresiz hissettikleri belirlendi.

Özellikle 25-34 yaş grubu, kadınların hissettiği çaresizliğin en sık yaşandığı dönem.

Yücel: Kontrolsüz göç şiddetin boyutları ve çeşitlerini artırdı

CMIRS Direktörü Mine Yücel, Kıbrıs Türk toplumunda kadının 35 yaş sonrasında aile ve toplum baskısına karşı direnebilecek ekonomik ve sosyal konuma geldiğini belirtti.

Aile ve toplum içerisinde özgüveni daha yüksek bir konuma yerleştirilen erkeğin, 35-44 yaş aralığında bu rollerle daha az baş edebildiğini ifade eden Yücel, toplumun ve ailenin kendinden beklentilerini yerine getirmekte zorlandığında ise şiddete başvurma olasılığının arttığını vurguladı.

Yücel, “Sosyal ve fiziki altyapımızın yetersizliğine rağmen birçok farklı ülkeden aldığımız ani ve kontrolsüz göç, bizi sosyal sorunlarla baş etme konusunda bir felç durumuna sokmuştur. Şiddetin boyutları ve çeşitlerinin artış göstermesi de bunun sonuçlarından bir tanesidir” dedi.

CMIRS’ın Ocak 2017 anket sonuçlarını güven ile şiddet açısından değerlendiren Yücel, çalışmasıyla ilgili KIBRIS’a bilgi verdi.

“Savaşın izleri şiddet üzerinde etkili”

SORU: Dünyada ve yakın çevremizde şiddet artıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

YÜCEL: Yakın coğrafyamızda yarı şiddetli iç savaşların yaşanmakta olduğu günlerden geçiyoruz. Ülkemiz özellikle bölge ülkelerden devamlı göç almakta ve yanı başımızdaki Türkiye medyasının 24 saat etkisi altında kalmaktadır.

Türkiye yıllardır kendi iç sorunlarıyla boğuşurken, yıllar boyunca cepheye gönderdiği ve geri dönen askerlerin topluma yeniden sağlıklı şekilde entegrasyonunu sağlamak için herhangi bir adım atmamıştır. Örneğin Amerika’da savaş sonrası askerlerin topluma geri dönüşüyle ilgili birçok örnek mevcutken Türkiye’de bu yaşanmamıştır. Bunun günlük hayat ve şiddet üzerindeki etkileri kaçınılmazdır. Türkiye’den kontrolsüz göç alan ülkemiz de kaçınılmaz olarak bunun etkilerini hissetmektedir.

Bölgede ve Avrupa genelinde son zamanlarda sıkça yaşanmakta olan terör olayları da hem şiddetin günlük yaşamın kaçınılmaz bir parçası olarak algılanmasına hem de kimsenin bundan kaçıp kurtulamayacağı düşüncesinin pekişmesine yol açmıştır.

“Kontrolsüz göç, bizi sosyal sorunlarla baş etme konusunda felç durumuna soktu”

SORU: Ülkemizin şiddet tablosu nedir?

YÜCEL: Tüm bunların paralelinde bizim iç dinamiklerimiz de şiddeti tetikler bir durumdadır. Özellikle son yıllarda gerek üniversite sayısında gerekse Türkiye’den gelen nüfusta yaşanan artış bizi ciddi anlamda kontrolsüz göç alan bir ülke konumuna sokmuştur.

Sosyal ve fiziki altyapımızın yetersizliğine rağmen birçok farklı ülkeden aldığımız bu ani ve kontrolsüz göç, bizi bunun yarattığı sosyal sorunlarla baş etme konusunda bir felç durumuna sokmuştur. Şiddetin boyutları ve çeşitlerinin artış göstermesi de bunun sonuçlarından bir tanesidir.

Şiddet kendi içerisinde de bir döngüyü barındırır. Dünyada popülist ve milliyetçi akımların güç kazanması, terör ve köktenci grupların faaliyetlerinde artış, ülke içerisinde sosyal sorunlar ve şiddetin artış göstermesinin bir yansıması olarak şiddet, kamusal alanda olduğu kadar özel alanlarımızda da kendini daha yaygın ve farklı şekillerde göstermeye başlamaktadır.

“Kadınların kendine güveni erkeğe göre daha düşük”

SORU: Aile içi şiddet konusunda bunun ne gibi yansımaları olabilir? Anket çalışması şiddet konusunda ne gibi sonuçlar ortaya koydu?

YÜCEL: Ülke içerisinde yaşanan şiddetin aileye yansıması da doğal olarak kaçınılmazdır. Bunun yanında Ocak 2017 anketimiz, kadın ve erkek yanında toplum ve aile baskısı alanlarında da çok önemli bir gerçeği daha ortaya çıkarmıştır.

Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin Ocak 2017 anketi sonuçları arasında Kıbrıs Türk kadınının kendine güven oranlarının erkeğinkine kıyasla daha düşük olduğu da bulunmaktadır. Bu rakamları yaş gruplarına göre detaylandırarak incelediğimizde ise çok daha ilginç bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

Kadının kendine güveni 35-44 yaş aralığına kadar erkeğe kıyasla daha düşükken, bu yaş aralığıyla birlikte erkeğin kendine güven oranlarının üzerine çıkmaktadır.

2012 yılında gerçekleştirdiğimiz aile içi şiddet çalışmasındaki rakamlarla bunları yan yana getirdiğimizde ise aslında çok daha ilginç bir sonuçla karşı karşıyayız. Şöyle ki, aile içi şiddette fiziki şiddetin en yüksek boyutta yaşandığı yaş aralığı tam da bu döneme denk gelmektedir.

“Sosyal riskler arasında 14/15 yaşlarındaki genç kızlar var”

SORU: Bu ne anlama geliyor?

YÜCEL: Bunun anlamı aile içi şiddetin en sık yaşandığı nokta, erkeğin kadına kıyasla kendine güvenini yitirmeye başladığı noktadır. Bu da toplumun erkeğe ve kadına yüklediği rollerin, kültürün şiddet üzerindeki etkisini ortaya koyan çarpıcı bir durumdur.

Kadın 35-44 yaş aralığına kadar ilk olarak aile baskısını, sonrasında ise toplum baskısını üzerinde hissetmekte ve toplumsal rol olarak birinin kızı olmaktan, birinin eşi olmaya geçiş yapmaktadır.

Daha önceki çalışmalarımız da göstermiştir ki; sosyal riskler arasında patlama yapabilecek konular arasında 14/15 yaşlarındaki genç kızlar gelmektedir. Bu yaş grubu genç kızların aile baskısından kaçmak amacıyla en yakındaki alternatiflere yönlendikleri görülmektedir. Bu da kendilerini sömürüye açık hale getirmektedir.

“Aile baskısı genç kızları çaresiz kılıyor”

Yine Ocak 2017 anketimizin çarpıcı sonuçları arasında çaresizlik duygusunun yaş grupları ve cinsiyete göre derinlikli olarak incelenmesi sonucunda kadınların erkeklere kıyasla 35-44 yaş grubuna kadar daha sıkça çaresiz hissettikleri bulgusu vardır.

Özellikle 25-34 yaş grubu ise kadınların hissettiği çaresizliğin en sık yaşandığı dönemdir. Aile içerisindeki baskıdan kaçmak için atılan adımların genç kızları daha da çaresiz hissedebilecekleri durumlara soktuğu görülmektedir.

Bunun sonrasında değişkenlik gösteren rakamlar ise, Kıbrıs Türk toplumunda kadının 35 yaş sonrasında aile ve toplum baskısına karşı direnebilecek ekonomik ve sosyal konuma geldiğini ortaya koymaktadır.

Buna karşılık yine bu çalışmada görmekteyiz ki aile ve toplum içerisinde özgüveni daha yüksek bir konuma yerleştirilen erkek, 35-44 yaş aralığında bu rollerle daha az baş edebilir duruma geliyor. Toplumun ve ailenin kendinden beklentilerini yerine getirmekte zorlandığında ise şiddete başvurma olasılığı artıyor.

“Kültürün kadına ve erkeğe yüklediği roller gözden geçirilmeli”

SORU: Bu sorunları nasıl aşabiliriz?

YÜCEL: Ülkenin kontrolsüz göç almasının önlenmesi ve sınır kontrollerinin çok daha etkin şekilde yerine getirilmesi önemlidir. Geçmiş travmalardan arındırılmanın mümkün hale gelmesi için adımlar atılmalı ve savaş geçirmiş olan ülkemizde de bu alanda önemli boşluk olan geçmişin travmalarının giderilmesi mümkün hale getirilmelidir.

Buna ek olarak kadının toplum ve aile içerisindeki yeri ile kültürün kadına ve erkeğe yüklediği rollerin yeniden gözden geçirilmesi, şiddet kültürü yerine şiddetsiz yaşamın teşvik edildiği modellerin uygulamaya konulması önemlidir.

Kıbrıs

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.