1. HABERLER

  2. SAĞLIK

  3. SAV: "KUZEY KIBRIS’TA DİYABET OLMAYA ADAY BİR NÜFUS VAR”
SAV: "KUZEY KIBRIS’TA DİYABET OLMAYA ADAY BİR NÜFUS VAR”

SAV: "KUZEY KIBRIS’TA DİYABET OLMAYA ADAY BİR NÜFUS VAR”

KKTC'de diyabet olmaya aday bir nüfus bulunduğu belirtilerek, diyabetin temel tedavi prensiplerinden birinin “beslenme ve egzersiz” olduğu vurgulandı.

A+A-

MARAŞUNA: “SON ZAMANLARDA İNSANLARDA ALTERNATİF TIBBA VE BİTKİLERE YÖNELİŞ VAR. ‘HAPI BIRAKTIM, ŞU OTU KAYNATIP SUYUNU İÇTİM. KOMŞUMUN ŞEKERİ DÜŞMÜŞ, BENİMKİ DE DÜŞTÜ’ DİYEN HASTALAR VAR. HİÇBİR DİYABET HASTASI BU YOLA BAŞVURMASIN”

Kuzey Kıbrıs’ta diyabet olmaya aday bir nüfus bulunduğu; yapılan bir araştırmaya göre 20 yaş üzerindeki yetişkinlerin yüzde 11’inde diyabet; yüzde 18’inde ise gizli şeker tespit edildiği belirtilerek, diyabetin temel tedavi prensiplerinden birinin “beslenme ve egzersiz” olduğu vurgulandı.

Teknolojinin insanları tembelleştirdiği; diyabet hastalarının da nerdeyse yüzde 90’ından fazlasının yeterli egzersiz yapmadığı kaydedilirken, hareketsiz bir hayatın hastalığı tetiklediği de ifade edildi.

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Servisi Klinik Şefi Dr. Hasan Sav, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Osman Köseoğluları ile Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Umut Maraşuna, diyabeti anlattı.

Kıbrıs Türk toplumundaki diyabetle ilgili soruları yanıtlayan Sav, Köseoğluları ve Maraşuna, Tip 2 diyabetin toplumda en sık rastlanan ancak korunma ve önlemede en çok fayda görülen diyabet türü olduğunu belirtti.

Diyabetli bireylerin yaşam kalitesini diyabetli olmayanlar düzeyinde sürdürebileceğinin vurgulandığı röportajda, kişinin yaşam biçimini diyabete göre şekillendirmesi gerektiği ifade edilerek, beslenme ve egzersizle iyi bir diyabet yönetimi yapılmasının şart olduğuna işaret edildi.

SORU: Diyabet nedir?

SAV: Diyabetin en kısa ve yalın tanımı, insülin hormonunun etkisizliği veya yokluğu sonucunda bireyin kan şekerinin yükselmesidir. İnsülin yokluğu tam olursa, tip 1 diyabet; etkisizlik söz konusuysa tip 2 diyabet oluşur. Her iki diyabet türünde de genetik ve çevresel faktörler önemlidir.

“TİP 1 DİYABET OTOİMMÜN BİR HASTALIK”

KÖSEOĞLULARI: Tip 1 diyabet çocuklukta ya da genç yaşta başlar. Pankreasın insülin yapan hücrelerinin bozulmasıyla pankreastaki insülin üretiminde azalma olur.

Tip 1 diyabet otoimmün bir hastalıktır. Bu rahatsızlıkta vücut pankreastaki hücreleri yabancı olarak algılar ve onu yok etmek için antikor salgılar. Antikor, hücreleri takrip eder ve bu hastaların insülin miktarı düşer ve kan şekerleri yükselir. Hastaların tedavisine başlangıçtan itibaren insülin kullanmak gerekir. İyi kontrol edilirse tip 1 diyabetin insanın ömrünü kısaltıcı etkisi yoktur.

Tip 2 diyabet genellikle yetişkinlerde görülür. Zaman zaman çocukluk dönemlerinde de görülebilir. Bu rahatsızlık genellikle hareketsizlik ve obezite ile ilgilidir.

Kilo alma ve hareketsizlik sonucunda pankreasın salgıladığı insüline karşı direnç oluşur. Ve belli bir süreden sonra kişinin kan şekeri yükselmeye başlar.

Toplumdaki diyabet hastalarının yüzde 90-95’i tip 2 diyabet, yüzde 5 ile 10’u tip 1 diyabettir.

Tip 2 diyabetin riski, toplumlarda, yıldan yıla artış gösteriyor. Bu nedenle koruyucu tüm tedbirler tip 2 diyabet içindir.”

SORU: Kıbrıs Türk toplumunun diyabet hakkında doğru bildiği yanlışlar nelerdir?

SAV: Şunu açıkça söyleyebiliriz ki Kıbrıs Türk toplumu diyabeti olduğundan yanlış tanıyor. ‘Sizin diyabetiniz var’ dediğimizde hasta bir anda karamsarlığa düşüyor. Sağlığını hepten kaybetmiş, kötü bir kadere mahkûm olmuş, diyabetin göz, böbrek ve kalp damar gibi komplikasyonlarının hepsinden etkilenecek gibi düşünüyor.

Hasta ‘artık olan oldu, ne yapsak faydası yok’ gibi bir tutum içine giriyor ki bu durum tedaviden faydalanmayı etkiliyor. Bu yanlış bir inanıştır.”

“KİLO DİYABETTEKİ EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRLERİNDENDİR”

KÖSEOĞLULARI: Benim gözlemlerim Kıbrıs Türk toplumunda diyabet bilincinin yeterli olduğu yönündedir. Gerek medya, gerekse bilimsel seminer aracılığıyla toplumu bilinçlendirmekteyiz. Ancak esas problem bilinenlerin uygulanmamasıdır.

Diyabetin temel tedavi prensiplerinden biri beslenme ve egzersizdir. Diyabet hastalarının nerdeyse yüzde 90’dan fazlası yeterli egzersiz yapmıyor. Teknoloji insanları tembelleştiriyor. Motorlu taşıtların hayatımızdaki yeri, en kısa mesafeye bile araçla gitmemiz... Alışveriş merkezinde asansör ya da yürüyen merdiven kullanmamız... Televizyon kanalını yerimizden kıpırdamadan, komutayla değiştirmemiz gibi etkenler bizi hareketsiz kılıyor.

Diyabetteki en önemli basamak olan diyete de uyulmuyor. Üstelik çoğu hastamız kiloludur. Fazla kilo diyabetteki en önemli risk faktörlerindendir. Hastalar bunu bilmelerine rağmen iradelerinin önüne geçip yeteri kadar diyet yapmıyor. Çoğu hasta aldığı gıdanın kan şekerini yükselteceğini biliyor ama buna rağmen o gıdayı tüketiyor.

Yılda bir diyabet kampımız oluyor, hastaları diyabet konusunda bilgilendiriyoruz. Bir taraftan hastalara diyabette yapılması gerekenleri anlatıyoruz, diğer taraftan yemek arası verildiğinde hastaların zararlılara yöneldiğini görüyoruz.

“İNSÜLİN EN DOĞAL TEDAVİ ŞEKLİDİR”

MARAŞUNA: Hastalarda ‘insülin başlandı mı artık geriye dönüşü yok’ diye yanlış bir inanış var. Bu yüzden birçok hasta ‘insüline başlamayalım’ diyor, direniyor.

Yaklaşık 15-20 yıldan sonra neredeyse bütün diyabet hastaları insülin kullanmak zorunda kalır. Ömür boyu sadece haplarla idare edebilecek diyabet hastası yok denecek kadar azdır. İnsüline geçilmesi hastalığın doğal seyridir. Hastaların kendine dikkat etmesi bağlı olarak insüline başlama süre 5 yıl da olabilir, 20 yıl da.

Hasta, kiloluysa, diyete uyum göstermiyor ve kan şekeri yüksekse insüline başlanır. Hasta yaşam tarzında değişiklik yaparsa, diyete uyarsa insülinden hapa dönülebilir ki dönülemezse de bu dünyanın sonu değildir. Diyabetin en doğal tedavi şekli insülindir. İnsülin yapısı hap üretimine uygun olmadığı için bunu vücuda enjeksiyon aracılığıyla veriyoruz.

Ben şunu da vurgulamak istiyorum. Son zamanlarda alternatif tıbba ve bitkilere yöneliş var.

‘Hapı bıraktım, şu otu kaynatıp suyunu içtim, komşumun şekeri düşmüş, benimki de düştü’ diyen hastalar var. Hiçbir diyabet hastası bu yola başvurmasın.

Bu tarz ilaçların ve bitkilerin Sağlık Bakanlığı onayı olmadığı için ne tür yan etkileri olduğunu bilmiyoruz. Bizim hastalara önerimiz, onaylanmış, bilimsel olarak üzerinde çalışılmış ilaç ve insülinle tedavilerini sürdürmeleridir.”

“KUZEY KIBRIS’TA DİYABET OLMAYA ADAY BİR NÜFUS VAR”

SORU: Kıbrıs Türk toplumunda ne kadar diyabet hastası var?

SAV: Ülkede kaç diyabet hastası olduğunu kesin bir rakamla söylemek zor ama Kuzey Kıbrıs’taki diyabet sıklığını gösteren çalışmalar var. 2008 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından bir diyabet taraması yapıldı. 20 yaş üzeri yetişkinlerde yüzde 11 diyabet, yüzde 18 oranında da gizli şeker tespit edildi.

Kuzey Kıbrıs’ta diyabet olmaya aday bir nüfus var. Toplumun 3’te 1’i bir şekilde diyabetle ilişkilidir.

Şunu da vurgulamak istiyorum. Biz aslında diyabet tedavisi yaparken kolesterol, hipertansiyon, obezite, koroner kalp rahatsızlıklarını da tedavi ediyoruz. Yani bir ülkede iyi bir diyabet tedavisi varsa o zaman söz konusu rahatsızlıkların sonuçları iyidir. İyi bir diyabet tedavisinin maliyetinden kaçınan ülkeler bunun bedelini koroner bay-pass, görme kaybı gibi rahatsızlıklarla, diyalize giren hastalarla öder.

Kuzey Kıbrıs’ta iyi bir diyabet tedavisinin her türlü koşulu, ilaç, tedavi, uzman, bilgi birikimi mevcuttur.  Ancak ülkemiz sağlık giderleri olarak diyabet komplikasyonlarına çok harcama yapıyor.

Kalp hastalıklarının büyük çoğunluğu, diyaliz hastaları, görme kaybı ve uzuv kayıpları kötü kontrollü diyabeti sonucudur. Bu rahatsızlıklar büyük maddi ve manevi kayıplara neden oluyor. Bu bağlamda, diyabet ve obeziteyle mücadele, maddi ve manevi külfeti azaltma yönünde yapılan mücadeledir.”

“DİYABETE BİREYSELDEN ZİYADE, TOPLUMSAL SAVAŞ AÇILMALI”

SORU: Risk faktörü taşıyan bireylerin diyabetten uzak kalması mümkün mü?

KÖSEOĞLULARI: Bireylerin risk faktöründe olsa bile, diyetine, egzersizine ve yaşam biçimine dikkat ederse en azından diyabet olacak olsa bile bunu geciktirebilir. Eğer dikkat edilmezse diyabet çocukluk yaşta da başlayabilir.

Bence diyabete bireyselden ziyade, toplumsal savaş açılmalı. Hükümetler, belediyeler devreye girerse ve halkı egzersize yöneltebilirse bu rahatsızlıkla mücadele edilebilir. Çünkü biz insanlara ne kadar anlatırsak anlatalım egzersiz yapmıyorlar.

Peki, egzersize teşvik için ne yapılabilir?

Şehir içine bisiklet yolları yapılabilir. İnsanların işe bisikletle gidip gelmesi teşvik edilebilir. Böylece toplumdaki kalp damar ve diyabet rahatsızlıkları azalır. Çevre kirlenmez. Akaryakıt giderleri azalır.

Önemli olan bisiklet sürmek için dışarıya çıkmak değil, bunu günlük hayatın bir parçası haline getirmektir. Devletin bunları bir şekilde planlayıp bu imkânları halka sunması gerektir. Bu uygulamayı hayata geçirmek imkânsız değil. Yeter ki bir yerden başlanılsın.”

“DİYABETLE İLGİLİ AKTİF İZLEME POLİTİKASI OLAN BİR KURUM YA DA ÖRGÜTLEMEYE İHTİYAÇ VAR. DİYABET BİREYLERİN İNİSİYATİFİNE BIRAKILMAYACAK DENLİ ÖNEMLİ BİR RAHATSIZLIKTIR”

SAV: Diyabetin risk faktörleri arasında şişmanlık, açlık kan şekerinin 100 ile 126 arasında olması, ailede diyabet olması, kan yağı olan trigliserid yüksekliği, gebelik diyabeti geçirme, 4 kilogramdan fazla çocuk doğurma var.

Ülkede diyabet ve obezite riski olan insanları belirleyecek, takip edecek, kontrol altına alacak aktif bir izleme politikası olan, bir kuruma ya da örgütlenmeye ihtiyaç var.

Aktif şekilde hareket edilirse diyabete yakın, ailesi riskli, kilolu insanları sağlık sisteme dahil edebiliriz. Üstelik böyle bir çalışmayla diyabet ve şişmanlığın neden olan diğer hastalıklar da kontrol altına alınabilir.

Unutulmamalıdır ki diyabet bireylerin inisiyatifine bırakılmayacak denli önemli bir rahatsızlıktır.”

“DİYABET SİNSİ BİR HASTALIKTIR”

MARAŞUNA: Kan şekeri 200’leri geçmedikçe hasta bunu hissetmez. Diyabetin çoğu da zaten tesadüfen ortaya çıkar. ‘Ağzım kurudu, kilo verdim, sık sık idrara çıktım’ gibi belirtilerle diyabet olduğunu fark eden hasta sayısı azdır.

KÖSEOĞLULARI: Diyabet hastası diyabet olduğunu öğrenmeden önce görme kaybıyla doktora başvurabilir. Göz doktoru yaptığı muayenede göz arkasındaki damarlarda bozulma görür. O anda hastaya yapılan şeker ölçümünde diyabet olduğu ortaya çıkar.

Diyabet sinsi bir hastalıktır. Birey düzenli sağlık kontrolü yaptırmazsa bu rahatsızlık ortaya çıkmayabilir (tespit edilmeyebilir). Ve diyabetin yan etkileri, diyabet öncesi dönemde başlayarak git gide artar.

“DÜNYADAKİ DİYABETLİLERİN YÜZDE 50’SİNİ, DİYABET OLDUĞUNU BİLMEYENLER OLUŞTURUR”

SAV: Diyabet taramalarıyla belirlenen diyabet oranı gerçekte bilinen diyabet oranının yaklaşık 2 katıdır. Yani dünyadaki diyabetlilerin yüzde 50’sini diyabet olduğunu bilmeyenler oluşturur.

DÜNYADA 371 MİLYON DİYABETLİ VAR

Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Diyabet Federasyonu dünyada şu anda 371 milyon diyabetli olduğunu öngörüyor. Ancak diyabet tedavisini bilinçli sürdüren hasta sayısı bu rakamın yarısı kadardır.

Kuzey Kıbrıs’ta da durum böyledir. İnsanların bazıları tarama sırasında diyabet olduğunu fark eder. Ülkemizde tahminlerin yarısı kadar insanımız diyabetin o belirsiz dönemde bulunduğu için diyabet olduğunu bilmiyor.

Diyabet hem gelişmişlik, hem de fakirlik arttıkça artar. Diyabet artışının en hızlı olduğu ülkeler Güney Doğu Asya ülkeleri ve Orta Doğu ülkeleridir. Kuzey Amerika’da diyabet sıklığı yaklaşık yüzde 11-13’dir. Türkiye’de son 10 yılda diyabet sıklığı yüzde 7’den 14’e çıkmıştır.

“KİŞİNİN DİYABET ÖNCESİ DÖNEMDE DOĞRU YÖNLENDİRİLMESİ ÖNEMLİDİR”

SORU: Gizli şeker hakkında bilgi verebilir misiniz?

MARAŞUNA: Gizli şekeri, diyabet öncesi durum olarak ifade etmek daha doğrudur. Diyabette açlık kan şekeri 126 ve üzerindedir. Normalde açlık kan şekeri 100’ün altındadır. Gizli şekerde açlıkta kan şekeri 100 ile 125 arasındır. Gizli şeker,  şeker yükleme testiyle ortaya çıkarılır.

Yemek yedikten 2 saat sonra ölçülen tokluk kan şekeri 200’ü geçerse bu diyabettir. 140 ile 200 arasındaysa bu pre-diyabet yani diyabet öncesidir. Diyabet öncesi dönemde olan kişiler eğer yaşam tarzınızı değiştirmezse diyabet hastası olur. Bu nedenle kişinin diyabet öncesi dönemde doğru yönlendirilmesi önemlidir.

Hastalığı normal seyrine bırakırsa kişi 5 yıl sonra diyabet hastası olabilir, hekim kontrolünde bu süre 10 yıla çıkabilir. Hasta 10–15 yıl sonra insüline başlayacaksa diyabet öncesi dönemde tedbir alırsa, insülin tedavisine belki de 30 yıl sonra başlar.

Yüzde yüz değil de daha ılımlı diyetle hayatını sürdürebilir. Şunu belirtmek isterim ki diyabetin ortaya çıkışını engellemeyiz ama geciktirebiliriz.”

“İNSÜLİN DİRENCİNDE KAN YAĞLARI YÜKSELMEYE BAŞLAR, YÜKSEK TANSİYON OLUŞUR, BEL ÇEVRESİ KALINLAŞIR, İÇ YAĞLANMA ARTAR”

SORU: İnsülin direnci nedir?

MARAŞUNA: Genetik olarak ya da kilonun fazlalığına bağlı olarak insülin vücutta gereken etkiyi yapamaz. Bu sefer pankreas daha çok insülin üretir ve yorulur. İnsülin direncinde iyi huylu kolesterol düşer. Kan yağları yükselmeye başlar. Yüksek tansiyon oluşur, bel çevresi kalınlaşır, iç yağlanma artar. İnsülin direnci olan kişilerde genellikle diyabet öncesi durum da vardır.

Bazen diyabet öncesi durumun laboratuar bulguları ortaya çıkmadan da hasta ‘kilo veremiyorum’ şikayetiyle bize başvurur ve insülin direnci olduğu tespit edilir.

İnsülin direncinde kilo verememenin yanı sıra, sık sık acıkma, gece yarısı terleme,  çarpıntıyla buzdolabına saldırma, şeker tükettikçe daha fazla şeker isteme gibi belirtiler görülür. Bu durumda kan şekerinin düşmemesi için kişinin şekerli gıdalar, makarna, patates, pirinç pilavı, beyaz ekmek gibi karbonhidrat oranı yüksek gıdalar almaması gerekir.”

“REAKTİF HİPOGLİSEMİ İLERİDE GELİŞEBİLECEK DİYABETİN HABERCİSİ OLABİLİR”

SORU: Hipoglisemi nedir?

MARAŞUNA: Hipoglisemi şekerin aniden düşme durumudur. Hipogliseminin birçok sebebi olabilir. hormonal bozukluğa bağlı da olabilir.

Hastalarda en sık karşılaştığımız reaktif hipoglisemidir. Bu hastaların bir şey yemezse kan şekeri düşmez.

Hastalar ‘Kahvaltı yapmayınca iyiyim, kahvaltı yapınca şekerim düşer’ der. Kötü karbonhidrat aldıkları zaman şekerleri hızlı yükselir ve hızla düşer. Hasta bu sefer kontrolsüz şekilde yemeye başlar. Reaktif Hipoglisemi ileride gelişebilecek bir diyabetin habercisi olabilir.”

“DÜNYADAKİ VE KUZEY KIBRIS’TA DİYALİZ HASTALARININ ÖNEMLİ BİR KISMINI DİYABETLİLER OLUŞTURMAKTADIR”

SORU: Diyabetin böbrek, göz ve kalp damar hastalıklarındaki rolü nedir?

SAV: Dünya ve Kuzey Kıbrıs’ta diyaliz hastalarının önemli bir kısmını diyabetliler oluşturuyor. Gelişmemiş ülkelerde ise enfeksiyonlar ve böbreği bozan diğer durumlar da diyaliz gerektirecek böbrek bozukluklarına neden olmaktadır.

KÖSEOĞLULARI: Diyabetin küçük ve büyük damarlara yan etkileri var. Kişinin diyabeti kontrolsüz olunca gözdeki ve böbrekteki küçük damarlar bozulur. Diyabet kalbe, beyne, ayaklara giden büyük damarlarda bozulmaya neden olabilir.

Diyabet küçük sinirlere de etki eder. Ayak sinirleri etkilenen hastaların ayaklarında his kaybı olur. Bu hastaların ayaklarında iyileşmesi güç yaralar açılma riski yüksektir.”

“HAMİLELERDE HAP KULLANMA ESNEKLİĞİ YOK İNSÜLİN İÇİN YÜZDE YÜZ GÜVENLİDİR DİYEBİLİRİZ”

SORU: Gebelikte diyabet nasıl kontrol altına alınır?

KÖSEOĞLULARI: Anne olmaya karar verenler hamile kalmadan kan testlerini yaptırmalı. Testlerde eğer şekerde bir problem varsa saptanır.

Hamileliğin 24 ile 28 haftaları arasında hamilelere şeker yükleme testi yapılır. Gerekli durumlarda hamilelere insülin başlanabilir. İnsülin kullanmak anne karnındaki bebeğe hiçbir zarar vermez.

MARAŞUNA: Hamilelerde hap kullanma esnekliği yoktur. Birçok ilacın gebelikte kullanımıyla ilgili elimizde yeterli veri yoktur. Haplara 100’de yüz güvenli diyemeyiz ama insülin için yüzde yüz güvenlidir diyebiliriz.”

ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA HASTALIKLARI SERVİSİ

SORU: Lefkoşa, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi bünyesindeki Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Servisi hakkında bilgi verir misiniz?

SAV: Bölümümüz 2007 yılındaki yeni Teşkilat Yasası ile kurulmuştur. Servis geniş bir hasta kitlesine hitap etmekte, yoğun bir poliklinik hizmeti verilmektedir.

Servis, geçen 6 yılda endokrinoloji bilim dalının ülkemizde tanınmasına katkıda bulunmuş ve kendi hasta kitlesini oluşturmuştur.

Servisimizde, diyabetin yanında tiroid hastalıkları, diğer endokrin hastalıklar (böbrek üstü bezi, hipofiz bezi, osteoporoz, obezite, büyüme gelişme gerilikleri) takip edilmektedir.

Merkezde aynı zamanda göz ünitesiyle beslenme ve diyet bölümü vardır. Ayrıca diyabet hemşireleri hastalara kendi kendini takip ve insülin kullanımı konusunda eğitim vermektirler. Haftada bir çarşamba günleri saat 9.00’da başlayan diyabet eğitimlerimiz var.”

KÖSEOĞLULARI: Endokrinoloji üst ihtisas daldır. Bu uzmanlar merkez hastanelerde bulunur. Dâhiliye uzmanları kendileri aşan durumlarda hastayı merkez hastaneye gönderir. Bazen biz de hastanın sorunuyla başa çıkamayabiliriz. 3 endokrinoloji uzmanının yanı sıra ilgili diğer branşlardan birçok hekimin yer aldığı konsey toplantılarıyla hastaların sorununu çözmeye çalışırız.

“KOLEKTİF ÇALIŞMA SİSTEMİ BİZİM İÇİN ÖNEMLİ”

SORU: Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Servisi ile ilgili sıkıntılarız var mı?

KÖSEOĞLULARI: Daha düzenli bir ekibe ihtiyacımız var. Pratisyen hekimlere de. Kolektif çalışma sistemi bizim için önemli.

SAV: Diyabet ünitelerinde diyabeti takip edecek dahiliye uzmanı ve pratisyen hekimlerin sayısı artarsa ve bu ortak konsept bütün sağlık kuruluşlarında hayat bulursa o zaman çok daha etkili bir diyabet takip ve tedavi hizmeti verilmiş olur.

TAK

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.